22 Temmuz 2010 Perşembe

Iğdır Tacirli köyü (Ağrı isyanları)

Aslanlar yaralı da kükrer.....!


1930 lu yıllardı. Ağrı isyanı bastırılmış, isyana katıldıkları ileri sürülenler bertaraf edilmişti. Çevre köylerden kitleler halinde sürgünler yapılıyordu Ege ve Trakya’ya, Tacirli köyü isyana katılmamıştı. Çevre köy ve aşiretlere göre rahatlardı. Başlarına bir sorun açılmayacaktı. En azından böyle düşünüyorlardı.

***
Saat sabahın beşiydi, köy derin uykudaydı, uzaktan köpek ulumaları geliyordu.
Önceki geceden kalma acıyla kıvranıyordu Abdulbari Memet her ne kadar ayaklarına kına çekilmiş olsa da karda ayakların donma acısı bir başkaydı, kangrene çevirebilirdi. İlacı kınadır demişlerdi ve akşamdan kına yakılmıştı ayaklarına ,,,
Derme çatma kapı sert bir şekilde açılmıştı, ansızın 10-15 asker içeri girmişti. Akabinde bir yüzbaşı belirivermişti yanı başında
-Abdulbari sen misin?
-Evet
-Kalk bizimle geliyorsun dedi, ve askerlere dönerek alın bunu diye emir buyurdu.
Arkasını dönerek derme çatma evden çıktı.
Abdulbari Memet, arkadan kelepçeli elleriyle bekletiliyordu askerler arasında, köyün kenar bir yerinde. Sonra sırasıyla Mehmet Temir, Kerim Kello, Yusuf ve Hamit Abdullah elleri arkadan bağlı getirildiler.
Beş yiğit, beş selviydiler. Beş yaralı aslan gibi birbirlerine baktılar, sonra etrafta birikmiş köylülerine baktılar.Çoğu akrabalarıydı; analar, bacılar sessizce ağlıyordu. Gün ağarmıştı, köylüler hareketlenmiş her günkü gibi tarlalarına gideceklerdi ama gidenler geri çevriliyordu. Köyden çıkışlar yasaklanmıştı, köy askerler tarafından çembere alınmıştı,
***
Kalabalık giderek artıyordu, ama kimse ses çıkaramıyordu tek kelime söyleyeni de götürebilirlerdi. Abdulbari Memet donmuş ayakları üzerinde zor duruyordu. Yine de dik durmaya çalışıyordu. yaralı bir aslan gibi kükremek istiyordu ama sesi çıkmıyordu. Bir an bacısı Çilley ile göz göze geldi Çilley ağlıyordu gözlerinden sel gibi göz yaşları akıyordu. Sonra arkadaşlarına baktı, toplanmış kalabalığa göz gezdirdi. Bir an gözü gencecik eşi Zeyi ‘ye takıldı kucağında daha bir yaşında olan oğlu Şevket vardı. Bir Şefket’e baktı bir Zeyi’ ye baktı.Vücudunu bir ürperti sardı. Gözleriyle oğluma iyi bak sana emanet der gibiydi.
***
Yüzbaşının gür ve tehditkar sesi yankılandı
-Katırları getirin dedi
Beş selvi gibi yiğidi beş katıra bindirdiler. Beşinin de elleri arkadan bağlı kafeste beş aslan gibiydiler. Fatma son bir çığlıkla
-Abdulbari… dedi
-Ağlamayın… dedi Abdulbari
Sonra döndü son bir kez daha eşine ve oğluna baktı sessizce…
Bir gün öncesinden Abdulbari’nin bir şey yemediği ve aç olduğunu düşündü Fatma . Hızla eve yöneldi bir lavaş ekmek arasına peynir koydu acele dürüm yaptı ve evden çıktı.
Askerler hareket etmişti.
Fatma var gücüyle arkalarından koştu, kortejin sonundaki asker Fatma’ya engel oldu. Fatma diretti asker bu kez dipçikle vurdu. Fatma yere yığılıverdi feryat etti saçlarını yolmaya başladı.
Beş katırın üstünde elleri arkadan bağlı beş dağ selvisi, beş yiğit, kafesteki beş aslan gibi askerler arasında bir bilinmeze doğru götürüldü. Mehmet Temir bülbül gibi sesiyle stran(klam) a başladı. Sesi sonsuzlukta zülüme bir isyan çığlığı gibi yankılandı. Uzaklarda bir keklik öttü, bir çakal uludu, yaralı bir aslan kükredi, anne kucağında bir çocuk ağladı, bir kuş sürüsü kanat çırparak uçtu, yeni doğmuş bir kuzu meledi, iki canlı genç bir gelinin doğum sancıları başladı. Eğer erkek çocuk doğarsa ismini Abdulbari koyalım denildi.
Kalabalıktan mırıldanmalar yükseldi.. Her ağızdan bir ses çıkıyordu.
- Suçları neydi? Niye götürüldüler
- Bir şeyleri yok yarına kadar bırakırlar
- Şerefsizin biri ihbar etmiştir.
- Yok, canım kim ihbar eder ki?
Kalabalık üçer- beşer guruplar halinde yavaş yavaş dağılmaya başlıyordu. Her gurup kendi arasında yorumlar yapıyordu. Abdulbari Mehmet ve arkadaşlarının Ağrı isyanına katılan ve isyanın öncülerinden olan Şeyh Zahir ve Şey Abdurahman’ı sakladıkları onları barındırdıkları söylentisi yayılıyordu,
Abdulbari Mehmet’in Şeh Zahir ve şeyh Abdulrahman’ı Sovyetler Birliği sınırına kadar götürdükleri ve sınırdan geçirdikleri, ayaklarının bu nedenle karda donduğu fısıldanıyordu.
***
Beş ocak sönmüştü o sabah, ağıtlar yükseliyordu beş evden. Ateş düştüğü yeri yakıyordu. Umutlar ile umutsuzluk çatışıyordu; geri getirirler diye umutlananlar ile bir daha geri getirmezler diyenlerin umutsuzluğu iç içe geçmişti. Beş selvi gibi yiğit, beş yaralı aslan katırların sırtında elleri arkadan bağlı ölüme gider gibi gitmişlerdi.”
Günler geçti, sonra aylar,
Ve yıllar geçti onlar bir daha dönmediler,,,
Abdulbari Memet’in bacıları: Fatma, Çilley, Çavreş eşi Zeyi gözlerini uzaklara ufkun yeryüzüyle kesiştiği noktaya diktiler. Ufukta beliren her atlıyı Abdulbari Memet sandılar. Her seferinde umutla karşılamaya gittiler…
Ne umut tükendi ne de Abdulbari Memet ve arkadaşları döndüler….
Mehmet Emin Adıyaman
Avukat


http://tacirlikoyu.tr.gg/Ana-Sayfa.htm

1 yorum:

  1. Sayın Editör... Yazarın ismini eklemeniz gerekir. Emeğe saygı gereği her emek verilen ve yaratılan değerin kime ait olduğu teslim edilmeli...Saygılarımla

    YanıtlaSil