Bugüne kadar Kuzey Kürdistan'da İhsan Nuri Paşa'yı tek başına konu olarak alan bir çalışma yok. Hep içinde ve ilişkide olduğu hareketler temelinde ele alındı.Rohat Alakom Xoybûn , Cemil Gündoğan Beytüşşebap Ayaklanması ve M.Kalman Ağrı Direnişleri adlı eserlerinde seçtikleri konular bağlamında İhsan Nuri Paşa hakkında bazı bilgileri Kürd kamuoyuna sunmuşlardır.. Bu çalışmalar yapıldığı dönemler itibarıyle Kürdistan özgürlük mücadelesinin karanlıkta kalan bazı sayfalarını aydınlatmak için çok önemli rol oynadılar. Bugün gelinen yerde o döneme dair yüzlerce yeni belge(Sovyetler Birliği, Fransa,Britanya, Almanya, İtalya, İran ve Türkiye arşivleri) ortaya çıktı. Bu yeni belgeler ışığında sözkonusu olan tarihsel dönem yeniden değerlendirilmelidir. Umut ederim ki bu arkadaşlar sözkonusu olan eserlerinin yeni baskılarında bu yeni verileri değerlendirirler. Yada başka tarihçiler bu yeni veriler ışığında daha kapsamlı bir çalışma içine girerler.
İhsan Nuri Paşa'nın özel yaşamına dair bazı makale ve araştırmalarda doğum yılı olarak 1893 veriliyor. Fakat İhsan Nuri Paşa “Ji serbihurî min“ adlı yazısında 1892 yılını doğum tarihi olarak veriyor.
İhsan Nuri şöyle yazıyor: “ Ben 1892 yılında Kuzey Kürdistan'ın Bitlis şehrinin Eli Quli sokağında ve Eli Quli evinde dünyaya geldim. İlk önce Gök Meydan camisinde okumaya başladım ve sonra Bitlis Askeri Ruştiyesine geçtim. 1907 yılında Erzincan Askeri Rüştiyesine devam ettim ve daha sonra 1909 yılında İstanbul Harp okuluna geçtim. 1910 yılının baharında Harp Okulunda mezun olan 339 öğrenci içinde başarı sırasına göre ben 27.sırayı tuturarak teğmen olarak mezun oldum.“(Rehim Aşnoyi Mahmudzade'nin General İhsan Nuri Paşa adlı eserinden akt. Heme Kerim Arif)
Bildiğimiz gibi İhsan Nuri Paşa Birinci Dünya Savaşı öncesi ve esnasında Osmanlı ordusunun saflarında bir çok cephede savaşa katıldı. Bunlardan Arnavutluk, Arabistan, Yemen ve daha sonraları Erzurum ve Çıldır gibi alanlarda savaşa katıldı ve bir çok defa yaralandı..(konumuzla ilişkili olmadığından dolayı bu boyutu bir kenara bırakıyorum)
İhsan Nuri Paşa'nın Birinci Dünya Savaşı öncesi Kürd yurtsever yapılanmalarıyla hangi ilişkiler içinde olduğunu bilemiyoruz. Ama, savaştan sonra Kürd hareketine önderlik eden siyasal kadronun ileri gelenlerinden bir çoğu İstanbul'da bulunuyordu. Mesela İhsan Nuri Paşa, Cibranlı Xalid Bey ile aynı dönemlerde İstanbul'da bulunuyor. Ayrıca ikiside Cibri aşiretine mensuplar.
Bizim bildiğimiz İhsan Nuri Paşa “Kürdistan Teali Cemiyeti“nin kuruluş faaliyetlerine katılyor ve önemli görevler alıyor.
Bizim bildiğimiz bir başka olay Miralay Cibranlı Xalid Bey Başkanlığında kurulan “Azadi Partisinin“ kuruluş kongresine katılmış ve İsmail Hakkı Şawes'in sözünü ettiği “40 Kürd kahramanından“ biridir.
İhsan Nuri Paşa Rusya Cephesinde bulunduğu sırada bölgede bulunan Kürd subayları ile geniş bir ilişki içindeydi. Azadi Partisinin kuruluşundan sonra Türk Ordusunun içinde ilegal faaliyetler yürüten Kürd komutanlarının en önden gelenlerindendi.
Tarihe “Beytüşşebap Ayaklanması“ olarak geçen 1924 dirinişine Rasim, Tevfik, Xurşit ,Ali Rıza ve İsmail Hakkı Şaweslerle birlikte Türk Ordusundan firar ederek katılmaları bu örgütlenmenin açık ifadesidir. Belki de bu olay, çağdaş Kürdistan tarihinde Kürd subaylarının kendi ulusal davaları için saflarında bulundukları düşman ordusuna silah çektikleri bir ilkti.
Beytüşşebap ayaklanmasının yenilgisinden sonra Ali Rıza yakalanıyor. Bazı Subaylar Güney Kürdistan'a geçiyorlar. İhsan Nuri Suriye Kürt bölgesine ve oradan Güney Kürdistan'ın Şengar bölgesine geçiyor. Bu arada İnglizler İhsan Nuri Paşa ile ilişkiye geçiyorlar. İngilizlerin birlikte çalışma önerilerini reddederek İngilizlerin aracı olarak görevlendirdiği Qadırili Sıddık Paşa'ya şunları söyler: “ Ben Kürt halkının haklarının verilmesi için mücadele vermek istiyorum. Irak Ordusu'nda yer alarak İngilizlerin kucağına girmek için değil!“ (İhsan Nuri Paşa, Ağrı Dağı İsyanı, med yayınları, sayfa,9)
İhsan Nuri bu arada arkadaşları, Rasim Bey ve Tevfik Cemil'i de alarak İran'a doğru yola çıkar. Şeyh Said ayaklanması sırasında İran'dadır. İran'da tutuklanarak Zeycan'a gönderilir. Bir süre burada kaldıktan sonra, Xoy kentine gelir. 1925 Devrimi'ne katılmak için bazı girişimlerde bulunuyor, fakat başarılı olamıyor. 1925 Devriminin yenilgisi Kuzey Kürdleri için tam bir ulusal felaketi de beraberinden getirmiştir. Türk devleti Kürd ve Kürdistan adına ne varsa yok etmeye çalışıyor. Toplu kıyımlar, sürgünler at başı gidiyor. Devlet sadece Bitlis'te Cibranlı Xalid ve arkadaşlarını, Diyarbekir'de Şêx Said ve arkadaşlarının idamlarıya yetinmiyor. Türkler harekete bulaşan yada bulaşmayan ayrımını yapmaksızın Kürdistanı Kürdlerden arındırmak istiyor.Kemalistler Kürdistan demir ve ateşle yönetiyorlar. Bu jenosid esnasında bir çok Kürd ileri gelenleri(siyasal kadrolar, aşiret reisleri ve din adamları) Güney Batı Kürdistan'a akına ediyor. O zaman o bölge Fransızların denetimi altındaydı.
Ağrı mıntıkasında ise geçmişte devlet ile ilişki içinde olan ve hatta 1925 devrimi sırasında “tarafsız“ kalan kesimler dahi soykırımın hedefi haline gelmişlerdi. Türk devletinin katliam ve sürgün politikalarını boşa çıkarmak için Celali aşireti lideri Broyê Heskê Telo ve başka aşiret liderleri 1926'dan itibaren Türk devleti ile tüm köprüleri uçurarak dağa çıkıyorlar.. Sürgüne gönderilmek istenen veya sürgüne gönderilen bir çok Kürd çevresi kaçarak Ağrı'ya sığınıyorlar. Ağrı, 1926-27 ve hatta daha sonraları Türk cehneminden kaçan Kürdlerin “Nuh'un Gemisi“ olmuştu. Broyê Heskê Telo Ağrı doruklarında isyan ateşi yakmıştı.Kürd isyanı Kürdistan'ın en stratejik alanlarından birinde başlamıştı. Türk devleti eski hile ve enrikalarını devreye sokarak Kürd fedayilerini caydırmaya çalışıyordu. Türklerin ne şiddeti ve ne de tatlı sözleri artık dinlenmiyordu. Türklere yapılan bir dizi hizmetin karşılığı “Kürd jenosidi“ ve “Kürd sürgünü“ idi. Bu gerçeği en iyi bilenler Ağrı doruklarında isyan bayrağını kaldıranlardı.
Bu arada Güney Batı Kürdistan kaçan ve daha önce orada yaşıyan Kürd ileri gelenleri 5 Ekim 1927 tarihinde Beyrut'ta “Kürd Ulusal Kurultay'ını topladılar. Bu Konferans'ta var olan bir çok Kürd siyasal grubu kendilerini lağvederek tek bir ulusal çatı altında toplanmaya karar verdiler. Bu Ulusal Kongre, aynı zamanda “Kürd Ulusal Ligası-Xoybûn“un ilk kongresi oldu.(daha sonra Xoybun üzerine uzun bir şekilde duracağım)
İşte bu kongre İhsan Nuri Paşa'yı onun ifadesi ile: “ Ağrı'da bu savaş sürerken uzak bir yerde de Kürd Ulusal Kongresi toplanmıştı. Bu Kongre Xoybûn ismiyle bir komite oluşturdu. Xoybûn Komitesi İhsan Nuri'yi(beni) olağanüstü askeri komiser seçerek, savaşın yönetini bana teslim etti“ (İhsan Nuri Paşa, age, sayfa 27)
İhsan Nuri Paşa 1927 yılında Xoybûn Partisinin kararı doğrultusunda Ağrı'da baş gösteren Kürdistan Ulusal Direnişinin başına geçer
İhsan Nuri Paşa gibi yetenekli ve yurtsever bir Kürd subayının hareketin başına geçmesi, Türk devletinin daha çok paniklemesine neden oluyor. Çünkü, İhsan Nuri'nin Ağrı bölgesine gelmesi ile birlikte onun kişiliğinde Xoybûn Partisi hareketin siyasi, askeri ve örgütsel önderliğini üstleniyor. İhsan Nuri'nin bölgeye gelmesi birlikte “Kürd Ulusal Ligası-Xoybûn“un bağımsız Kürdistan için hazırladığı strateji ve taktikler adım adım uygulamaya konuluyor.
Kürd hükümetinin ilan edilmesi, idari ve askeri görevlendirmeler, peşmerge savaşını yoğunlaştırılması, “Agirî Ulusal Marşının“ hazırlanması, “Agirî“ dergisinin yayın faaliyetine sokulması, Ağrı dağına Kürd ulusal bayrağının çekilmesi, Kürd Peşmerge ve subayları için rozetlerin hazırlanması, kurtarılmış bölgelerde telefon şebekelerinin tesis edilmesi, Ağrı'nın dışında diğer Kürdistan bölgelerinde gerila savaşının yaygınlaştırılması Kuzey Kürdistan ulusal mücadelesi tarihinde bir ilkleri oluşturuyordu.
Burada şunu vurgulamak lazım Cibranlı Xalid Beyin önderliğinde oluşan “Azadi“ Kuzey Kürdistan tarihinde ülke zemininde oluşan en ciddi örgütlenmeydi. Fakat, 1925 Devrimi başladığı zaman, hareketin beyni pozisyonunda bulunan Cibranlı Xalid dahil olmak üzere bir çok temel kadrosu fiziki olarak Türk devleti tarafından yok edilmişti.(İhsan Nuri ve arkadaşlarının 1924 yılındaki Hakkari'deki başarısız girişimlerini de eklemek lazım)
Şêx Said Önderliğinde gelişen 1925 Devrimi çok yaygın ve geniş bir bölgeye yayılmasına rağmen hem spontanitelik önemli bir rol oynamış ve hemde hareketin ömrü kısa olmuştur. Yukarı Ağrı Kürd Direnişi esnasında gerçekleştirilen adımların bir çoğu 1925'de yoktu.
Zaten Ağrı'nın 5 yıl boyunca Türk devletine karşı direnmesinin sırı burada yatmaktadır. Ağrı'da Kürdler çok küçük bir güçle ve yaygın gerila eylemlikleri ile Türk devletini büyük açmazlarla karşıya bırakıyorlar.
Türk devleti, Ağrı direnişini kırmak için tarih boyunca Kürdleri kandırmak için giriştikleri tüm planları hayata geçiriyor. Ağrı direnişine katılan önder konumdaki kadroların bir çoğu Türk devletinin Kürd düşmanı politikalarının ve oyunlarının bilincindedirler. Ayrıca İhsan Nuri Paşa gibi dirayetli bir komutanın ve Kürd ulusal bilinci ile donanımlı bir şahsiyetin hareketin başında olması bu planların boşa çıkarılmasında önemli bir rol oynamıştır.(Detaylar için İhsan Nuri Paşa'ın Ağrı İsyanı, M.Kalman'ın Ağrı Direnişlerine bakınız)
O döneme kadar Kürd kadrolarının Kürdistan Bağımsızlık ve Özgürlük mücadelesi için yürütükleri diplomatik ilişkilere bakıldığında Azadî Örgütünün Başkanı Cibranli Xalid Bey'in Sovyetlerle girdiği ilişkileri bir kenara bırakırsak(geniş bilgi için Aris Arda arkadaşın çevirisini yaptığı “Sovyet arşiv belgelerinde Kürd-Rus ilişkileri“ adlı çalışmayı Newroz.Com'un anasayfasında okuyabilirsiniz) Xoybûn Partisi Kürdistan diplomatik tarihinin doruklarında yer alıyor. Kürdistan diğer parçalarını ayrı tutarsak, bugün dahi Kuzey Kürdistan'daki Kürd yapılanmaları ulusal istemler bazında ve Xoybûn'un 5 yıl boyunca gösterdiği yaygın performans bazında onu gerisinden seyrediyorlar.
KÜRD ULUSAL LIGASI-XOYBÛN
Bilindiği gibi 1925 Kürdistan Devriminin yenilgisinin ardından Kemalistler Kürdleri tarih sahnesinden silmek için çok yönlü bir siyaset pratiğe aktarmaya çalıştılar.
Türklerin Kürdlere yönelik jenosid politikası tüm Kürdleri hedef haline getirmişti..
Bu arada Kuzey Kürdistan'ın bir çok ileri gelen şahsiyetleri o dönem Fransa'nın mandasında bulunan Suriye ve Lübnan'a geçmişlerdi. Ayrıca Kürdistan'ın Güney Batı parçası da Fransa'nın işgalı altındaydı. Birinci Dünya savaşının esnasında ve sonrasında da bazı Kürd aydınları o alana geçmişti.
O bölgeye bulunan Kürd ileri gelenleri ve aydınları Türk devletin
in Kürdlere karşı giriştiği soykırıma karşı sessiz kalamazlardı.
Herkes ailesel ve bireysel olarakta Türk devletinin vahşetinden çekmişti. Kuzey Kürdistan'ın bir ileri gelen ailelerinin üyeleri alanda bulunuyordu.
Türk devletine karşı bir ulusal hareket örgütlemek amacıyla var olan Kürd siyasal oluşumlarını ve ileri gelenlerini tek bir siyasal çatı altında toplamak için
Girişimler kısa bir süre içinde başladı.
5 Ekim 1927 yılında Lübnan'da “Kürd Ulusal Kurultayı“ toplandı. Bu toplantıya daha önce Kuzey Kürdistan faaliyet gösteren belli başlı yapılanmaların taraftarları kendi örgüt yapılarını tasfiye ederek “Kürd Ulusal Ligası-Xoybûn“un çatısı altında birleştiler.
Xoybûn ile ilgili çalışma yapan bir çok kişi kendilerini fesheden bu örgütlerin “Kürdistan Teali Cemiyeti“, “Kürd Millet Fırkası“, “Kürd İstiklal Komitesi“(Azadi) olduğunu söylüyorlar.
Xoybûn kuruluş kongresine katılan delegelerin veya daha sonra Xoybûn'a katılan şahsiyetlerin bu örgütlerden geldiği doğrudur. Ama bu örgütlerin varlığını 1927'ye kadar sürdürdüğü meselesi açık değildir. Çünkü, daha önce bazı örgütler “Azadi Partisine“ katılmışlardı.(bu konu araştırmaya değer)
O dönem alanda bulunan Kürd şahsiyetlerine bir gözatmak gerekirse sayın Dilawerê Zengî Xoybûn üzerine yazdığı bir makalede Xoybûn'un kurucuları olarak:
1. Celadet Alî Bedirxan.
2. Elî Riza kurê şêx Se'îdê Pîran.
3. Dr.Şikriyê Mihemedê Segvan.
4. Haco Axa.
5. Bozanê Şahîn beg (serokê hoza berazan).
6. Mistefayê Şahîn beg.
7. Emînê Ehmed (Serokê hoza Rima).
8. Memdûh Selîm.
9. Bedredîn axayê Hebisbenê.
10. Tewfîqê Cemîl.
11. Fehmiyê Licî (nivîskarê Şêx Se'îd).
12. Mele Ehmedê Şûzî.
13. Feqe ’Evdilayê Cizîrî.
14. Kamil efendî.
15. Kerîm efendî.
Bunlardan Feqe Evdilayê Cizîrî û Mele Ehmedê Şûzî hariç diğerleri merkez üyeleriydi.
Xoybûn'u Güney Batı Kürdistan kuran ve yaygınlaştıranları da:
C. Bedirxan, K. Bedirxan, Xelîl beg Bedirxan, Sûreya Bedirxan, Şêx Ebdulrehmanê Garisî, Dr. Ehmed Nafis, Dr. Nûredîn Zaza, Haco Axa, Qedrî û Ekrem Cemîl paşa, Hemze begê Muksî, Dr. Nûrî Dêrsimî, Şewket Zulfî beg, Emîn Birûsk, Şêx Ebdilrehman û Mihemed Mihdî û Tahir birayên Şêx Se'îd, Ebdilrehmanê Eliyê Yûnis, Arif Ebas, Memdûh Selîm, Tewfîq Cemîl, Osman Sebrî, Cemîlê Seyda, Qedrî can, Reşîdê Kurd, Hesen Hişyar, Cegerxwîn, Ehmedê Namî, .. vs..“ diyor. Daha sonra Batı Kürdistan'da hatırladığı kadarıyla başka isimleri de veriyor.
Aslında bu listelerde yer alması gereken bir çok Kürd şahsiyetleri var. Bunlardan Mili Aşiretinden İbrahim Paşa'nın oğullarından Sami Bey, Keddur bey; Şêx Muhammed Basrawi Güney Kürdlerinden İsmail Hakkı Bey ve Kuzey Kürdistan'dan sürgünden kaçıp gelen Kör Hüseyin Paşa, Hacı Musa Bey vs vs.. şaysiyetleri de saymak gerekir. Bir de İhsan Nurî Paşa gibi kongreye doğrudan katılmayan, fakat hareketin gidişatında esas rol oynayan şahsiyetler var.
Bugüne kadar Xoybûn “merkezi komitesi“ diyebileceğimiz yapılanmasıyla ilgili incelediğim belgeler büyük çelişkiler barındırıyor. Daha sonra yazılan anılardada nesnel olmayan yaklaşımlar var.(bu konuda alabildiğine belge var.. makalemin boyutlarını aştığından geçiyorum)
Ama bir gerçek var. O da o dönem var olan Kuzey Kürdistan ulusal birikimini teşkil eden siyasal kadroların önemli bir kesimi Xoybûn'un saflarında bir araya gelmiş bulunuyorlar.
Ama bugüne kadar Xoybûn ile ilgili Kuzey Kürdlerin ve bir çok yabancı kurdologların kaleme aldıkları kitap ve makalelerde Xoybûn'u Kuzey ve Güney Batı Kürdistanla sınırlamak istiyen yaklaşımları gördüm.
Belki bugüne kadar yeterince belge olmadığından dolayı böyle hatalı bir tespite gidildi.
Şimdi Xoybûn'un Güney Kürdistan'daki faaliyetlerine dair ortaya çıkan yeni belgelere bağlı olarak bu hatalı tutumu aşmak gerekiyor
Xoybûn Kürdistan'daki faaliyetlerine geçmeden önce bazı yanlış anlayışları yeni belgeler ışığında açığa çıkarmak gerekiyor.
Sayın Dilawerê Zengî'nin Xoybûn'un kurucuları olarak verdiği bir listeyi yukarıda aktarmıştım. Bu listede ismi bulunan 2 kişi hariç diğerlerinin hepsinin Merkez Komitesine seçildiğini yazıyor.
Bana bu söylem hiç mantıklı gelmiyor. Hiç bir kaynak verilmiyor.
Bu konuya dair araştırma yapan sayın M.Kalman ise “Hoybun'un başkanları Celadet ve kardeşi Kamuran Bedirxandı. Sekreteri ise Memduh Selimdi. Ayrıca Artin, Ali Hilmi, Radi Azmi, Mevlanazade Rifat, Tefik ve Haco gibi isimler bulunuyordu“ diye yazıyor.(M.Kalman, age, sayfa,34)
Görüldüğü gibi sayın Kalman'ın verdiği bilgiler çok dard ve verdiği isimler hakkında fazla bilgide yok. Xoybûn'un kongresine katılan kişiler ve merkez yapılanması arasında bir ayırımda yoktur. Kamuran ve Celadet Bedirxanların ikisini de “Xoybûn başkanları“ olarak göstermek doğru değildir. Çünkü, bugüne kadar ulaştığımız belgelerin esası Celadet Bedirxan'ın Xoybûn başkanı olduğu yönündedir. Her ne kadar bazı araştırmacılar ve yabancı gözlemciler ara sıra Celadet Bedirxan'ın büyük kardeşi Süreya Bedirxan'ı “birinci adam“ olarak gösteriyorlarsada, bir dizi belgede ve o dönemi yaşıyan insanlar Celadet'in başkan olduğunu söylüyorlar.
Sayın Wahe Tachjian Fransız belgelerinde aktardığına göre:
“29 Eylül ve 27 Ekim 1927 yılında Beyrut'un „Findiq El Arabi" adlı otelde (kongenin bazı seanslarıda Behamdun veHammane adlı köylerde yapıldı)Kürdistan'ın baÄımsızlıÄını hedefleyen ulusal Kürd Partisi ‚Xoybûn'un kuruluş kongresi oldu.. Celadet Bedirxan, Mustafa ve Bozan Şahin, Haco AÄa, Emin AÄa, Memduh Selim Bey, Dr. Şükrü Sekman(BaÄdat'ta kalıyordu), Harputlu Kerim Rustem, Suleymaniyeli Kemal Bey ve Fehmiyê Licî gibi önemli Kürd şahsiyetleri toplantıda hazır bulundular.. Xoybûn'un bu ilk kongresinde Mir Celadet Bedirxan, Memduh Selim, Mustafa Şahin, Haco AÄa ve Emin AÄa merkezi yönetime seçildiler.“( Wahe Tachjian, La France en Cilicie et en Haute- Mesopotamie, sayfa 365)
Taşnak Partisi ve Xoybûn arasında imzalanan antlaşmada çok enterasan bir başka nokta daha var.. Iki partinin ortak protokolunun B kısmının 2.maddesi „Sevres Antlasmasında Ermenilere Van, Bitlis ve Erzurum'u veren 89.maddesi geçersizdir“ diye yazıyor. Yine bu protokolun 13.maddesi „Kürd ve Ermeni konfederal devletinden „ söz ediyor..(age, 366- ayrıca bu antlaşmayi değerlendirmek gerekir)
Xoybûn'un merkez yapılanması ile ilgili bilgiyi 24 Kasım 1927 tarihinde Fransız yetkilerine veren Mustafa Şahindir.
Tam o tarihlerde 29 Ekim 1927 yılında Xoybûn ve Ermenilerin Taşnak Partisi arasında „askeri ve politik bir antlaşma" imzalandı. Bu antlaşmayı Kürd tarafı olarak Şeyh Ali Riza, Dr. Şükrü Sekban, Mustafa Şahin Bey, Haco AÄa, Emin AÄa, Kerim Rustem Bey, Memduh Selim Bey, Celadet Bedirxan; Ermeni tarafı ise Dr. Vahan Papazyan imzaladı.( Wahe Tachjian, age, sayfa, 365; Prof.Dr. Kemal Mazhar Ahmed, Çend Laperek le Mêjûy Geli Kurd, sayfa 499-500)
Aslında Xoybûn'un Merkez Komitesine seçilenler Mustafa Şahin'in Fransızlara verdiği bilgideki 5 kişi ile Taşnaklarla Kürdler adına antlaşmayi imzalayan şahıslar arasındadırlar.
Zaten Şêx Aliriza, Mehmet Şükrü Sekman ve Kerim Rustem hariç diğer 5 kişiden Xoybûn'un Merkez Komitesi olarak sözediliyor.
Şêx Ali Rizayê Paloyî'nin Xoybûn'un kuruluş aşamasında önemli bir rol oynadığı bilinmektedir.
Peresh, İhsan Nuri Paşa'nın “Ağrı İsyanı“ adlı eserini Fransızca'ya çeviren ve onun eserleri ile ilgili detay bilgilere sahip biri olarak Şêx Ali Riza ve İhsan Nuri Paşa arasındaki ilişkiler konusunda şöyle yazıyor: “ 1927 yılında yaz sonlarına doğru Piranlı Şêx Said'ın oğlu Şêx Ali Riza'nın taraftarlarından Şêx Hüseyin Suriye'den Pers ülkesine geçti. Onun görevi İhsan Nuri Paşa'yi Xoybûn'un oluşacağı Kürd milliyetçilerinin kongresine davet etmekti. Kürd subayları ihsan Nuri'yi Irak üzerinden geçirmek için görevlendirilmişlerdi. İhsan Nuri'nin toplantıya katılma imkanı olmadı. Fakat, bir mektupla Şêx Ali Riza'dan kendisini bu konferansta temsil etmesini istedi. Şêx Hüseyin Irak Kürdistanın yoluyla Suriye'ye geçti.“
diye yazıyor(General İhsan Nouri Pasha, La Revolte De Agridagh-Ararat- adlı esere Peresh'in yazdığı önsöz, sayfa 41)
Dr.Şükrü'de bilinen bir Kürd şahsiyetiydi. İstanbul'daki tüm Kürd örtütlenmelerinde önemli roller üstlendi, Xoybûn kurucularındandır. Bağdat'ta bakanlık yaptı. Daha sonra kendisini kemalistlere af ettirmek için Fransızca “La Question Kurde“ adlı rezil bir kitap yazdı.(Refik Hilmi ona cevaben bir bröşür kaleme aldı)
3. Kürd şahsiyeti olan Kerim Rustemi ve Kemal bey konusunda bir karşıklık var. Kemal Mazhar yukarı adı geçen eserinde “ Kerim Rustem'in Suleymaniyeli“ olduğunu yazıyor. Vahe Tachjian ise “Kemal Beyin Suleymaniyeli“ olduğunu yazıyor. Güney Kürdlerinden İsmail Hakkı Şawes'inde bu konferansa katıldığı biliniyor. Yukarıdaki kaynaklarda “Suleymaniyeli“ olarak geçen İsmail Hakkı Şawes olabilir.
Sonuç olarak “Kürd Ulusal Ligası-Xoybûn“ün Merkez Komitesi yeni belgeler gün ışığına çıkmadığı sürece yukarıda isimlerini andığım 5 yada 8 kişi arasında aramak lazım.
[b]Xoybûn'un Güney Kürdistan'daki Örgütlenmesi[/b]
Prof.Dr. Kemal Mazhar Ahmed, „Çend Laperek le Mêjûy Geli Kurd“ adlı eserinde İngiliz belgelerinde “Xoybûn“un Güney Kürdistan'daki faaliyetleri üzerine “ Xêr û Bêrî Raportnûsekî Kurd“ ana başlığı altında yayınladı.
Bu makalede de açık bir şekilde görülüyor ki, Xoybûn Güney Kürdistan'da ilegal bir örgütlenmeye gitmiş ve bir çok şehirde komiteler kurmuştur.
Aslında İngilizlerin bu raporlarının kaynağı Xoybûn ve daha “Komelay Zerdeşt“ adlı ilegal Kürd oluşumlarına katılan bir Kürd. İngilizlere ajanlık yapan bu Kürd'un sayesinde Güney Kürdistan'da faaliyet yürüten iki Kürd oluşumu hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Bundan dolayı Kemal Mazhar makalesine “ Xêr û Bêrî Raportnûsekî Kurd“ ismini vermiştir. Kemal Mazhar'ın verdiği İngiliz raporlarından biri Britanya Hava Bakanlığının arşivinde “1927-1929 yılları arasında ’Kürd Ulusal Hareketi“ adlı bölümde saklanmaktadır. Suleymaniye'deki İngiliz İstihbarat subayı 27 Kasım 1928 tarihinde Britanya'nın Bağdat'ta bulunan Hava Kuvvetlerinin merkezine gönderiyor. Raporun üzerine de latin harfleriyle “Xoybûn Cemiyeti“ yazıyor.
İngiliz subayı şöyle yazıyor: “ Son dönemlerde örgütün bir üyesi aracılığı ile - ki benim adamımdır- örgüt hakkında fazla bilgi toplayamadım. Burada değildi. Kanuni işleri için Halebçe'ye gitmişti. Bir kaç gün önce çok acele bir şekilde kendisini Suleymaniye'ye çağırdım. Şimdi Piran'a gitmesi gerekiyor.(Şêx Mahmud'un yanına gidiyor. O dönem Şêx Mahmud sınırın karşı arafında Piran'a yerleşmişti-Kemal Mazhar) Bazı bilgilere ulaştım. Pîran'a gitmeden önce bana şimdiye kadar Xoybûn'a üye olanların tam listesini verdi. Ayrıca başka bölgelerde bildikleri isimleri verdi.“ (Kemal Mazhar, age, sayfa 290-291)
Xoybûn'un Suleymaniye'de 18 üyesi vardı. Raporu yazan Kürd kendi ismi hariç 17'sinin isimlerini yazıyor.
Listede isimleri bulunan Xoybûn üyeleri şöyle:
1)Mela Ahmed'in öğlu Mustafa Zeki Sahip Efendi, Xoybûn'un Suleymaniye komitesinin başkanı,
2) Şair Şêx Selam, Suleymaniye Komitesinin sekreteri,
3)Xani Şaliye, örgütün mali işlerine bakıyor
4)Osman Faik Efendi, tapuda memur,
5)Fuad Mesti(Irak ordusunda katip, Tofik Wehbi'nin kardeşi ve Nawşirvan'ın babası -Kemal Mazharın notu)
6)Kerim Said Bey, Zanist derneğinin başkanı, Kemal Zanist olarak biliniyor.
7)Said İbrahim, Şêx Mahmud'un kardeşi( babaları bir , annesi Soran Mirlerindendir)
8)Şêx Eziz Efendi, tapuda memur,
9)Wahid Efendi, oğretmen,
10) Haci Salih'in oğlu Ali Ağa, memur,
11) Azmi Bege Baban, şehrin ileri gelenlerinden,
12) Azmi Bege Baban'ın oğlu Şewket,
13)Celal Fetah Efendi, memur,
14)Aziz Ağanın oğlu Ahmed Efendi, memur,
15)Şêx Arif, vergi toplama memuru,
16)Kerim Rustem, Kerim Şalom olarak biliniyor. Osmanlı ordusunda subaydı. Mustafa Paşa Yamulki'nin 1926 yılında Bağdat'ta çıkardığı “Bangi Kurdistan“ın redaksiyonundaydı. Xoybûn'un kongresine katılmış ve Taşnak Partisi ile imzalanan antlaşmayi imzalayan Kürd şahsiyetlerinden biridir. Xoybûn'un merkez üyesi.(ben daha önceki makalemde onun İsmail Hakkı Şawes olabileceği ihtimalı üzerine durmuştum. Fakat , gelinen yerde onun o ihtimal ortadan kalkmıştır.)
17) Ali İrfan Efendi, yazar ve gazeteci(Suleymaniye'de çıkan Jiyan ve Jiyanawe gazeteleri-1926-1938)
İngiliz ajanı Kürdümüz sadece Xoybûn Partisinin Süleymaniye birimi hakkında bilgi vermiyor, Bağdat, Hewlêr, Rewandiz ve hatta Güney Batı Kürdistan'da bulunan Xoybûn kadroları hakkındada çok değerli bilgiler veriyor.
Biz yine sayın Kemal Mazhar'ın “ Xêr û Bêrî Raportnûsekî Kurd“ adlı makalesine dönelim.
Diğer Xoybûncular:
1) Memduh Selim Bey,
2) Mustafa Şahin Begê Berazi,
3) Celadet Bedirxan, şimdi İran'da bulunuyor(daha sonra Xoybûn diplomatîk faaliyetlerine değindiğim zaman Celadet'in niçin Tahran da bulunduğu meselesi üzerine duracağım -Aso)
4) Xelil Rahmi Bedirxan
5) Sureya Bedirxan, şu an Amerika'da bulunuyor( Onun Amerika gezisine de değineceğim-Aso)
6) Dr. Şükrü Muhamed, eskide Bağdat'taydı. Şimdi Suriye'de bulunuyor...
7) Mustafa Şewqi, Xoybûn'un Bağdat Komitesinin başkanı.. İyi bir aydın ve gazeteci, Mustafa Paşa Yamulki'nin 1926 yılında çıkardığı “Bangi Kürdistan'ın“ 3 sayısında önemli rol oynadı. Daha sonra Bağdat'ta tek başına “ Peyje“ dergisini çıkardı(K.M'nin notu)
8) Ali Awni, Kahire( amaç burada Muhamed Ali Awnidir. Mısır kral'ının diwanında tercümandı. Bir İngiliz belgesinde onun için Mısır Kraliyet ailesinden ve bilinçli bir aydın olduğunu yazıyor. Geçen yüzyılın 30'lu yıllarda Mehmed Emin Zeki'nin “Kürd ve Kürdistan Tarihini“ arapçaya çevirdi ve 1939 yılında Kahire'de bastı. Ayrıca yine Muhamed Ali Awni, Şerefxan Bitlisi'nin Şerefnamesini ilk önce farsça ve daha sonra arapça olarak Kahire'de basıma verdi-Kemal Mazhar'ın notu)
9) Mamend Remzi Efendi, okul oğretmeni
10) Abdulqaliq Efendi, Kerkük
11) Suleyman Bey, Rewandiz( Soran Mir'inin torunu)
12) Osman Bey, Rewandiz( Kemal Mazhar Osman Beyin o dönemler Rewandiz'da “Zari Kurmanci“ adlı dergiyi çıkaran Hüseyin Husni Mukriyani olabileceğini ve onun Xoybûn liderleri doğrudan ilişkiler içinde olduğunu yazıyor)
Ayrıca İngilizlere rapor veren Kürd Xoybûn üyelerinin görüşmelerde “Sinçuq distînin“ şifresini kullandıkları, Suleymaniye'deki Xoybûn biriminin kendilerini “şebeyi fedayi jimare yek“ ve Hewlêr birimi ise kendisini “Şubey Ewil“ olarak adlandırdıklarını yazıyor.
Daha sonra Güney Kürdistan'da bulunan Xoybûncular kendi aralarında “Asurilere ve hükümete karşı takınılması gereken tavır“ konusunda ayrışıyorlar.
Bir grup İsmail Hakkı Şawes önderliğinde “Komelay Zerdeşti“ yi kuruyor. Bu sefer İngilizlere çalışan “ajan Kürd“ “Komelay Zerdeşti“ adına çalışıyor. Bu arada “ajanımız“ “Komelay Zerdeşti“ adına kuryelik yapıyor. “Komelay Zerdeşti“ den Şêx Mahmud'a ve Mahmud Xani Kanisan'a mektuplar götürüyor. “Ajanımız“ götürdüğü mektupları ve verilen cevapların birer nushalarını İngilizlere ulaştırıyor. Ayrıca o, “Komelay Zerdeşti“ nin programı, tüzüğü ve yemini hakkında geniş bilgiler veriyor.(Belki bir gün “Komelay Zerdeşti“ hakkında bir şey yazarsam bu bölümüde aktarırım-aso)
Sonuç olarak bugüne kadar iddia edildiği gibi “Kürd Ulusal Ligası-Xoybûn“ Kuzey ve Batı Kürdistan ile sınırlı bir oluşum değildi. Kemal Mazhar'ın aktardığı bu belgelerde de anlaşılacağı gibi Güney Kürdistan'da kapsamlı bir çalışma içine girmişler.
Yine bu belgede Muhamed Ali Awni'nin ismi geçmesi kendi başına önemli bir olaydır. Kemal Mazhar yıllar önce kaleme aldığı “Mêjû“ adlı eserinde Muhamed Ali Awni'yi “ Kürd tarihçilerinin mechul askeri“ olarak adlandırıyordu. Muhamed Ali Awni'nin “Xoybûn“un üyesi olması bugüne kadar tam olarak anlaşılmayan “Xoybûn'un propaganda makinesini“ de anlaşılır kılıyor.(daha sonra bu hususa değineceğim)
“Kürd Ulusal Ligası-Xoybûn“ İngiliz ve Fransız sömürgecilerini karşısına almamak ve İran devletini yanına çekmek amacıyla programını esas olarak Kuzey Kürdistan'a göre şekillendirmişti.( Xoybûn'un programına bakınız)
Ama pratik olarak Xoybûn, dünyanın her tarafındaki Kürdleri Kürd ulusal davası için seferber etmek faaliyet yürütüyordu. Güney Kürdistan'daki Xoybûn'un ilegal örgütlenmesi bunun açık bir delilidir. Güney Batı Kürdistan'da Xoybûn oranın özgüllüğüne göre, Fransa'yi karşısına almamak ve hatta ondan yardım almak amacıyla Fransız mandasını savunmuş ve bu politikaya uygun olarak yapılan seçimlerde 3 üyesini parlementoya göndermişti.
Xoybûn stratejisini, politika, propaganda ve diplomasisini Kuzey Kürdistan'ı özgürleştirmek için Türk devletine karşı oluşturmuştu.
[b]Xoybûn'un diplomatik ve basın ve propaganda faaliyetleri:
[/b]
Xoybûn'un mücadele tarihine yakından bakıldığı zaman, o döneme kadar yapılanan Kürd siyasal oluşumları içinde Xoybûn doruk sayılır. Hatta Xoybûn'un “Ağrı Devrimi“(1927-1931) boyunca yürütüğü faaliyetlerin bir sentezi yapıldığı zaman 20.yüzyıl'ın son son dönemlerinde oluşan Kürd siyasi yapılanmaların çok ilerisindeydi. Söz konusu yapılanmalar propaganda, diplomasi, kadro birikimi ve “ulusal motifler“ konusunda Xoybûn'a göre zayıf kaldılar ve onu aşamadılar.
Cemil Gündoğan haklı olaarak “Kuzey Kürdistan'da siyasi savunma geleneği ve Kawa savunması“ adlı eserinde Xoybûn'un Kürd hareketine “yeni bir diskurs“ getirdiğini söylüyor.
Kuzey Kürdistan tarihinde ilk defa Kürdistan davası için yaşımını veren Kürd şahsiyetlerinden “ulusal kahramanlar“ yaratan ve “şehidlerin etrafında ulusal bilinç inşa etme“ olayi Xoybûn ile başlamıştır.
Kuzey Kürdlerin Garo Sasoni'den veya başka tarihçilerden okudukları Cibranlı Xalid'ten Şêx Said'e kadar 1925 devriminde şehid düşen Kürdlerin son sözlerinin kaynağı xoybûndur. Xoybûn'un 1928 yılında Kahire'de bastığı “ Les Massacres Kurdes en Turquie“ adlı ikinci kitapçık tümden bu konuyu işliyor.. Şimdiye kadar Xoybûn'un Fransızca, İngilizce, Arapça ve Farsça kaleme aldığı 6 tane kitap kitapçık elimize ulaşmış bulunuyor.
Xoybûn tüm bu kitap ve kitapçıklarla Türklerin anti Kürd propagandalarını boşa çıkarmak için Kürd tarihini, Türklerin Kürdistan'daki katliamlarını, Kürd milletinin istemlerini Kürdlerin direnişini, Kürd ulusal kahramanlarını geniş bir şekilde işliyor. Xoybûn Türk devletinin Kürdlere karşı giriştiği katliamlara, af girişimlerine ve diğer bazı manipülasyonlarına karşı farklı dillerde yüzlerce bildiri dağıtıyor. Xoybûn bu bildirilerinden birinde Kürdlere çağrı yaparak şöyle diyor:“ Değerli Vatandaş, sende Kürd milletinin değerli bir evladısın. Senin tarihe, ilerlemeye ve dine karşı sorumluluğun büyüktür. Kardeşler bu şartlarda silaha sarılmak gerekir. Biz böylece tüm dünyaya cesur atalarımızın kahraman çocukları olduğumuzu göstereceğiz, haysiyetimiz için öleceğiz ve öldüreceğiz.. .................“( Les Etudes Kurdes, sayfa 53)
Xoybûn sadece yazılı basını propaganda aracı olarak kullanmıyor, aynı zamanda geleneksel araçları kullanıyor. Xoybûn “ulusal dava“ için Kürd derwişlerini, din adamlarını ve dengbêjleride harekete geçiriyor.
Xoybûn Kürdistan tarihinde bir ilki gerçekleştirerek Said Axa Cizrewî adlı bir Kürd dengbêjîne şehidler üzerine iki disk doldurarak propaganda aracı olarak dağıtıyor(bu diskler Fransızlar tarafından elegeçiriliyor ve arşivlerinde bulunuyor)
Said Axa bir stranında şöyle diyor:
“Şêx halkı ve soyluları isyana davet etti.
Bizim Diyarbekir önlerinde Kürdistan'ın intikamını almamız lazım.
Savaş tüm dağlarımıza yayıldı, Şêx Abdulkadir öldü!!
Xalid Bey kahramanca mücadele ederek o da can verdi.
Şêx Said idam edildi, Kürdistan'ın ocağı yıkıldı......................“ (Jordi Tejel, Les Etudes Kurdes, sayfa, 50)
Xoybûn diğer Kürd yapılanmalarından farklı olarak(Azadi'nin bu konuda yazılı olarak elimize geçen fazla bir şeyi yok ve zor şartlarda çalışıyordu), Osmanlı devletinin 1800'lerin ortalarında Kürd Mirliklerine karşı giriştiği savaş ve katliamları, Cumhuriyet Türkiyesinin Kürdler karşı giriştiği katliam ve sürgünleri birleştiriyor, “barbar Türklerin“ ve “mogol ırkının“ Kürdlere karşı savaşı olarak değerlendiriyor.
Xoybûn'un o dönem gerçekleştirdiği propaganda Türklerle tam bir kopuşu ifade ediyordu.. Kürdleri ulusal direnişe ve Türklerin son askeri çekilene kadar savaşı öngörüyordu.
Xoybûn 1928 yılında Kahire'de bastığı “ Les Massacres Kurdes en Turquie“ adlı ikinci kitapçıkta Kürdlere : “tekrar ediyoruz, mücadele uzun ve kanlı olacak, bu mücadele ancak son kurşun ve son Kürd ile son bulabilir“ diyebiliyordu.
Ayrıca Xoybûn'un o dönemler propaganda amaçlı filmler çektiğini biliyoruz. Süreya Bedirxan Amerika'ya gittiği zaman böyle bir filmi beraberinden götürdüğü bilinmektedir. (Jordi Tejel, Les Etudes Kurdes, sayfa,49)
Değerli Okuyucular!!
Bilindiği gibi İhsan Nuri Paşa 25 Mart 1976 yılında Tahran'da fiziki olarak aramızda ayrıldı. Ben 25 Mart'a kadar İhsan Nuri'nin anısına bir makale hazırlamak istemiştim. Fakat yaptığım araştırmalar ve elimdeki belgeleri bugüne kadar İhsan Nuri ve Xoybûn'a dair çıkarılan eserlerle kiyasladığım zaman söylenmesi gereken bir çok şeyin olduğunu ve yeni belgelerin olduğunu gördüm. Bundan dolayı “General İhsan Nuri Paşa'nın anısına“ yazdığım makalenin Xoybûn bölümünü sonraki sürece bırakarak, İhsan Nuri'nin 33. ölüm yıldönümü vesilesiyle ölümü ve sürgün yılları hakkında bir şeyler karalamaya çalışacağım..
Evet 25 Mart General İhsan Nuri Paşa 33. ölüm yıldönümüdür. 5 yıl boyunca Türk işgalci güçlerine karşı hiç bir taraftan askeri ve ekonomik yardım almaksızın ulusal tarihimizin “altın sayfalarından biri“ olan ve tarihe “Ağrı İsyanı“ olarak 1926-1930 devriminin askeri ve siyasi önderi, “Ulusal Kahraman“larımızdan(1962 Berlin'de toplanan KSEE'nin kararı) İhsan Nuri Paşa 46 yıllık sürgün yaşamından sonra halkına fiziki olarak veda etti.
İhsan Nuri Paşa'nın yaşamı hakkında 1930 yılına kadar şu veya bu oranda bilgi sahibiyiz. İhsan Nuri'nin kaleme aldığı “Bîranînên Min“ ve “Ağri İsyanı“ adlı eserleri o sürece ilişkin bir dizi bilgi vermekteler.
Ağrı Devrimin yenilgisinden sonra İhsan Nuri'nin yaşadığı 46 yıllık süreci bir çoğumuz için sır olarak kaldı. Kürd araştırmacılarında bu döneme ilişkin bir çabaları olmadı.
1926-30 devriminin yenilgisinden sonra İhsan Paşa, eşi Yaşar Hanım ve başka direnişçiler aileleriyle İran'a sığındıklarını biliyoruz.
General İhsan Nuri Paşa İran devletine sığındıktan sonra tutuklanıyor ve 9 ay hapishane de kalıyor.
Türk devleti İran'dan İhsan Nuri'yi geri iade etmesini istiyor. Zaten “Ağrı Direnişine“ yaptığı ihanetten dolayı İran'ın “kendi Kürdleri“ içinde de büyük hoşnutsuzluklar oluşmuştu.. Bundan dolayı İran devleti İhsan Nuri'ye “siyasi sığınma“ (General İhsan Nuri Paşa, La Revolte de Agridagh, sayfa 50 Pêreş'in Kitabı tanıtım yazısı) Hapisten sonra İran Şah'ı İhsan Nuri Paşa'yi Kirman ve Sawe'ye sürgün ediyor. Kısacası birinci dünya savaşının ortalarına kadar İhsan Nuri Paşa, “sürgün içinde sürgün“ hayatı yaşıyor. Daha sonra İhsan Nuri Paşa'nın Tahran'a gelip yerleşmesine izin veriyorlar. 1945 ve 1946 yılları arasında Doğu Kürdlerin olan Dr. İsmail Ardelan haftalık “Koyistan“ adlı bir dergi çıkarıyor. Bizim bugün “Ağrı İsyanı“ dediğimiz “Waqahi Ararat“ bu haftalık dergide yazı dizisi olarak yayınlanıyor. Ama buyük oranda Ardelan ve İhsan Nuri tarafından otosansüre tabi tutuluyor.
Ben savaş süreci ve sonrasını irdelerken İhsan Nuri ile “Demokratik Kürdistan Cumhuriyeti“(Mehabad) arasındakiler hakkında fazla bir şeye ulaşmadım. Bilindiği Mola Mustafa Barzani önderliğinde Kürd subayları da dahil olmak üzere bir çok yurtsever farklı kanallardan Mehabad'a ulaşır ve Cumhuriyetin kuruluşundan önemli rol oynuyorlar. Hatta “Xoybûn Partisi“ Suriye'den Cemilpaşazade'lerden birini temsicisi olarak oraya gönderiyor.
Neden ihsan Nuri Paşa Mehabad'a geçmiyor?
Bu konuda farklı söylemler var. İhsan Nuri Paşa ile bir çok Tahran'da birde 1962 yılında Berlin de görüşen İsmet Şerif Wanli bu meseleye dair İhsan Nuri Paşa'nın hem Mola Mustafa Barzani'ye(Eylül Devrimi-aso) ve hemde Qazi Muhamed'e “nasıl yararlı olabileceğini teklif ettiğini“ ve bunların “İhsan Nuri Paşa'nın istemlerini ignore ettiklerini“ yazıyor. (General İhsan Nuri Paşa, La Revolte de Agridagh, sayfa 26)
Hemekerim Arif “Tarixi Rişey Nijadi Kurd“un Soranca çevirisine yazdığı önsözde Dr. Haşim Şîrazî'nin “Xatirat Dr. Şîrazî“nin anılarına dayanarak şöyle diyor: “İhsan Nuri Paşa ile Qazi Muhamed Tahran'da görüştüler. İhsan Nuri Qazi Muhamed'e Kürdler bir bina inşa etme sürecindeler. Bina inşa edilmeden önce Kürdler binanın iç renginden dolayı birbirlerine girmemeliler“ didiğini yazıyor.
Sonuçta İhsan Nuri'nin Demokratik Kürdistan Cumhuriyetine katılmayışının nedenlerini incelerken bir dizi nedeni bulabiliriz.
1) Sovyetlerin Ağri Dirinişini arkadan hançerlemelerinden dolayı olabilir.
2) İsmet Şerif Wanli'nin yukarıda aktardığım “ yardım talebinin görmezlikten gelinmesi“ olabilir,
3) İngiliz ve İran yönetiminin baskıları neticesinde olabilir vs..
Sonuçta araştırmaya muhtaç bir konudur.
İhsan Nuri Paşa ve eşi Yaşar Hanım İran'a sığındıktan sonra, hapishane ve sürgünlerin dışında ekonomik olarak da çok kötü şartlarda yaşıyor. Onların tek serveti Yaşar Hanım'ın (asıl ismi Hatice Yaşardır) Türkiye'den beraberinden götürdüğü şahsi(evlilik) mücevherleridir. O dönemler İran devletinin onlara verdiği iltica parasıyla geçinme imkanı yoktu. İhsan Nuri ve Yaşar Hanım geçimlerini sağlamak var olan altın ve gümüşleri satıp bir yük kamyonu alıyorlar.. İhsan Nuri “Ararat Devrimi“ sırasında tanıdığı bir Ermeni dostunun vasıtasıyla bir Ermeni şoför buluyor.. Fakat kamyon bunlara gelir getireceğine zarar etmeye başlıyorlar. En sonunda kamyonu zararına satmak zorunda kalıyorlar.
Ekonomik durumun kötü oluşu aile içindede bazen tartışmalarada neden olabiliyordu.
Hemekerim Arif, İhsan Nuri Paşa'nın arkadaşı ve aynı zamanda onun üzerine “General İhsan Nuri Paşa“ adlı kitabı yazan Mamoste Rehim Şinoyî Mahmudzade'den bu tartışmalardan bir sahne aktarıyor: “ Çok iyi hatırlıyorum, 1956 yılının yaz aylarında İhsan Nuri Paşa çok dertli ve duygulu bir şekilde Kürdlerin içinde bulunduğu kötü durum üzerine konuşuyordu. Eşi bu arada devreye girerek ’İhsan ne zamana Kürdlerle uğraşacaksın? Niçin Kürdler bizim içinde bulunduğumuz durumu merak etmiyorlar? İran'da o kadar Kürd var, bir kaçı hariç kaç tanesi İhsan Nuri Paşa'nın kim olduğunu, nasıl yaşadığını biliyor? Eğer sen Türkiye'de kalsaydın, Kürd devrimi ile ilişkin olmasaydı, şimdi Türkiye'de yüksek bir rutbe sahibi olurdun ve yaşamında iyi olacaktı' diyor. İhsan Nuri, Yaşar Hanım'ın böyle konuşmasından tahatsız oluyor ve kendisine ’Yaşar ben iyi bir yaşam ve yüksek rutbe için mi Kürd Devrimi ile ilişkiye geçtim?
Hayir.
Ben o dönemler Devrim ile ilişkiye geçtiğimde zor günleri yaşıyacağımı, şehidler kervanına katılacağımı düşünerek girdim. Bundan da hiç bir zaman pişman değilim.“(age, sayfa 5)diyor.
Mamoste Rehim Şinoyî Mahmudzade'nin aktardıklarına göre 1958 yılında İran devleti İhsan Nuri Paşa'nın aylık maaşını 250 Tümen'den 1000 çıkarıyor. İhsan Nuri'nin yaşamının son dönemlerinde ise aylığı 4000 Tümene çıkmıştı. İhsan Nuri bu aniden yaşanan değişikliği Mamoste Rehim Şinoyî Mahmudzade'ye şöyle açıklıyor: “ İran hükümetin bu ilgisi ve yaşam koşullarımızın değişmesi Irak devrim(Abdulkerim Kasım-aso) ve Mola Mustafa Barzani'nin geri dönüşünden kaynaklanıyor. Kürd ulusal mücadelesinin yeniden başlaması bu duruma kaynaklık etti, başka bir şey değil“ diyor.(age, s,4)
İhsan Nuri İran'da kaldığı süre içinde bir defa da Avrupa'daki Kürd Öğrenciler Derneğinin(KSSE) Berlin'de yaptığı Kongreye katılma serüveni var. İsmet Şerif Wanlı ve o dönem dernek üyesi olan diğer Kürd öğrencileri, İhsan Nuri Paşa'yı kongrelerine davet ediyorlar. İran devleti “çeşitli koşullar aldında“ bu yolculuğa izin veriyor. 1962 yılında İhsan Nuri Paşa 70 yaşındaydı. İhsan Nuri öğrencilerin bu kongresine katılarak “Kürdlerin geleceği olan bu öğrencilerin yurtsever girişimlerine manevi bir destek“ vermiş oluyordu. Kürd öğrencileri bu kongrelerinde İhsan Nuri Paşa'yi “Ulusal Kahraman“ ilan ediyorlar. Değerli Kürd yazarı ve politikacısı İsmet Şerif Wanli yukarıda sözünü ettiğim eserde İhsan Nuri Paşa'nın “az konuştuğunu“, “ melankolik“ olduğunu yazıyor(age,sayfa 25) Ona göre bu durum İhsan Nuri'nin İran'da yaşadığı koşullardan kaynaklanıyor. İhsan Nuri Paşa, onlara İran devletinin kendisine bu yurtdışına çıkma izni bir “dost“ refakatı şartı verdiğini, ona karşı dikkatli olmaları gerektiğini söylüyor. Söz konusu olan “dost“ “İran İstihbarat Teşkilatında“ çalışan subaylardandı. Kongre süresi olan iki gün boyunca yakınlardaki bir hotelde kalıyor. İhsan Nuri Paşa'nın pasaport ve diğer dokumanlarıda ondaydı.
İsmet Şerif Wanli ve diğer Kürd öğrencileri İhsan Nuri Paşa'ya ilticaya baş vurmasını öneriyorlar. İhsan Nuri Paşa yapılan öneriyi reddediyor. Tek gerekçesi ise Yaşar Hanım İran'dadır. Aslında İhsan Nuri Paşa yurtdışına çıkmak içi vurduğu zaman Yaşar Hanım ile birlikte gelmek istiyor. İran yetkilileri Yaşar Hanım'a izin vermiyorlar. Eski Osmanlı ve Fars oyunlarını devreye soktukları açık. Yani kısacası “Yaşar Hanım İran'da esir rehine“ olarak kalmıştı.
Kürd öğrencileri biraz daha fazla ısrar edince, bu sefer İhsan Nuri Paşa kendilerine bir şart ile kabul edebileceğini söylüyor. Şartı ise “Yaşar Hanımı yurtdışına çıkarın!“ idi.
Sonuçta İhsan Nuri İran'a geri dönüyor. İsmet Şerif Wanli Mola Mustafa Barzani'nin Yurtdışı Temsilcisi olduğundan dolayı defalarca İran üzerine Güney Kürdistan'a geçiyor. Bu arada 1964'te İhsan Nuri Paşa'yı onun söylemiyle “yaşlı kurdu“ evinde ziyaret ediyor. İhsan Nuri Paşa, İsmet Şerif Wanli'ya evin dinlenebileceği yönündeki kuşkusunu açıyor ve evde bulunan elyazılarının elegeçirilmesinden çekindiğini söylüyor. Evde sessiz konuşmaya çalışıyorlar.
İhsan Nuri Paşa bildiğimiz kadarıyla iki defa Molla Mustafa Barzani'yle görüşüyor. Birinci görüşme 1974 yılındadır.
Hemekerim Arif'ın Dr. Haşim Şîrazî'den aktardıklarına göre İhsan Nuri Mola Mustafa Barzani'ye: “ Umut ederim ki Şah Rıza'nın sözlerini ve söylediklerini ayaklar altına alarak Ararat'ta bizim başımıza getirdiklerini şimdiki İran'a sığınan Kürd hareketinin başına getirmezler. Çünkü biz Kürdler kendimizi İranlılarla aynı soydan sayardık. İranlıların bize ihanet edeceklerini düşünemiyorduk ve Şah Rıza bize ihanet etti.“ Diyor.
Ararat Devrimine ihanet edenler daha sonra 1975 yılında “Cezayir Antlaşmasıyla“ Eylül Devrimine de ihanet ettiler.
İkinci görüşme ise 1975 yenilgisinden sonra İran'da gerçekleşiyor. General Mustafa Barzani Tahran'a 45 km uzaklıkta Karaj'da bulunmaktadır. İhsan Nuri Paşa İran yetkililerinden izin alarak Barzani'yi görmeye gidiyor. Eyub Barzani'nin anlatımlarına göre bu görüşmede İhsan Nuri General Barzani'ye: “Gelecek Kürd kuşakları için anılarını yazmasını öneriyor. Fakat Molla Mustafa Barzani bu öneriyi reddediyor“.(La Revolte de Agridagh, sayfa 51)
Ben daha fazla bilgi almak için Eyub Barzani telefon görüşmesi yaptım. Bu görüşmelerden birinde Eyub bana “General Barzani'nin İhsan Nuri'ye yenilgiden başka ne yazayım“ dediğini söyledi.
Keşke General Barzani anılarını yazsaydı.. Barzan devrimini, Ağrı İsyanı , Mahabad günleri, Rusya sürgünü ve Eylül Devrimi..... Kürd tarihinin yarım asırdan fazla bir sürecini kapsıyordu. General Barzani Ağrı hariç tüm bu başındaydı.
İhsan Nuri Paşa 18 Mart 1976 tarihinde evinin yakınlarında bir motosikletin çarpması sonuçu yaralanıyor ve hastaneye kaldırıyor. Bir hafta sonra yaşama veda ediyor. İhsan Nuri'ye olayında motosikletçi yakalanıyor ve mahkemeye veriliyor. Yaşar Hanım bir avukat tutuyor. Belli bir dönem sonra avukat ona boşuna uğraşıyoruz “ Savak“ın bu işte parmağı vardır“ diyor.
Çünkü, İhsan Nuri hastanede olduğu zaman Yaşar Hanım kendisini ziyaret ediyor ve doktorlar “ tehlikeyi atlatı“ diyorlar.
Ondan sonra “ölümün kara haberi“geliyor. Tutuklanan motosikletci de serbest bırakılıyor..
İhsan Nuri İran'da sürgünde olduğu sırada hep kirada oturdu. Ölmeden önce vasiyatnamesinde “her şeyini Yaşar Hanım“a bırakıyor.
İhsan Nuri Paşa öldüğü zaman “kontosunda 1150 Riyal vardı“. O dönem bir Amerikan doları 70 Riyaldı. Bir kilo et ise 140 Riyal ediyordu.
İhsan Nuri Paşa'nın taziyesinin metnini büyük Kürd yazarı Mella Cemil Rojbeyani kaleme alıyor. Rojbeyani da daha sonra Baas rejimince şehit edildi.
Taziyede kullanılan teksti olduğu gibi çeviriyorum: İhsan Nurî Paşa li sala 1273-ê Hicrî şemsî ji dayîk bû. Li 28/12/1354 saet şeşî paşnîvro motorsiklê lêda û roja pençşemê 5/1/1335 saet şeşê beyanî li xestxana Sîna wefat kir û saet sêyê paşnîvro li Goristana Behîştî Zehra , kerta neh bi xak hate spartin“..
Yaşar Hanım ile İhsan Nuri Paşa'nın aşkı ve sevgileri kelimelerle ifade edilecek gibi değil. İkisi 9 aylık evliyken İhsan Nuri Paşa 1924 Beytüşşebab ayaklanmasına katılıyor. Ayaklanmanın yenilgisinden sonra İhsan Nuri Irak'a geçiyor ve oradan İran'a... Daha sonra 1927'de İhsan Nuri Ağrı Direnişinin başına geçiyor. 1929 yılında Türk hükümet ile Ağrı direnişçileri arasındaki görüşmeler neticesinden Türk hükümeti Yaşar Hanım'ın yurtdışına çıkışına izin veriyor. Yaşar Suriye'nin Halep şehrine gidiyor. Xoybûn örgütü Yaşar Hanım'ı Tahran üzerinden Ağrı dağına ulaştırıyor. Hareketin yenilgisinden sonra Yaşar Hanım eşi gibi ömür boyu bir sürgün hayatını tercih ediyor.
Yaşar Hanım'a ilişkin onların aile dostları tarafından anlatılan bir anekdot var.
“İhsan Nuri Paşa“ adlı kitabı yazan Rehim Şinoyî Mahmudzade sık sık onlara gidenden biridir. Mahmudzade kitabında Yaşar Hanım kendisine bir çok defa “Ağrı'da yaşadıkları zor günleri, açlığı, Türk uçaklarının sürekli bomba yağdırmalarını ve nasıl yaralıların yaralarını sardığını anlattığını“ geniş bir şekilde anlatıyor.
İşin enteresan tarafı Yaşar Hanım'ın anlatımlarına göre evliliklerinin üzerinden 8 (yanlışlıkla 9 ay yazmıştım)ay geçmeden İhsan ayaklanmaya katılıyor ve ilişkileri kopuyor. Daha sonra bilindiği gibi Yaşar Hanım Haleb ve Tahran üzeri Ağrı'ya geçiyor. Rehim Şinoyî Mahmudzade İhsan Nuri Paşa gözaltında olduğu dönem Yaşar Hanım onu zehirliyebilecekleri korkusuyla her gün evde hazırladığı yemekleri ona götüyor.
Savak'ın “Kürd İşlerinden“ sorumlusu olan İsa Pişmar daha sonra Amerika'da yazdığı anılarında İhsan Nuri Paşa motosiklet “kaza“sından sonra hastaneye kaldırıldığını ve Yaşar Hanım'ın “kaza olayını“ duyar duymaz hastaneye gittiğini yazıyor. Onun anlatımlarına göre hastane yetkilileri Yaşar Hanım'ın İhsan Nuri Paşa ile görüşmesini engellemişler. İsa Pişmar Yaşar Hanım'ın kendisini arayıp gelişmeleri anlatmasından sonra korumalarını araba ile hastaneye gönderdiğini ve koruma görevlileri doktorlardan izin alıp görüşmeyi sağlıyorlar.
Fakat Yaşar Hanım İhsan Nuri'yi görür görmez düşüp bayılıyor. Doktorlar hemen müdahale ediyorlar, ilaç veriyor ve ine vuruyorlar. Belli dönem sonra Yaşar Hanım kendisine geliyor ve ağlamaya başlıyor. Doktorlar Yaşar Hanım'a İhsan Nuri'nin durumu iyi gidiyor ve bir kaç güne kalmaz iyileşir, diyorlar. Daha sonra İsa Pişmar'ın yardımıyla Yaşar Hanım tekrar İhsan Nuri ile görüşüyor. Pişmar'ın anlatımlarına göre Yaşar Hanım İhsan Nuri'nin elini ellerin arasına alıyor, alnını ve gözlerini öperek kendisine : “ İhsancan!!! İhsancan!!! Sana kurban olayım. Keşke motosiklet bana çarpsaydı, benim kolum kanadım kırılsaydı! Niçin seni kiymetsiz bir şeyi satın almaya gönderdim? Allah canımı alsın!!!“ dediğini yazıyor.(akt Hemekerim Arif, age, sayfa 9)
Yaşar Hanım, eşine sonuna kadar bağlı kalan bir insandı. İhsan Nuri'nin ölümünden sonra Türkiye'ye geri dönebilirdi, fakat dönmek istemedi. İhsan Nuri Paşa ile olan anılarıyla yaşıyordu. “İhsan Nuri'nin küçük bir resmini camlı bir rozet yapmış ve her zaman yakasında taşıyordu“( Mahmudzade, age)
Hatta Amerika'da bulunan İsa Pişmar bir çok defa Yaşar Hanım'ı telefon ile arıyor ve ona evlatlıkları olan Zehra ile birlikte Amerika'ya gitmelerini teklif ediyor.
Yaşar Hanım Pişmar'a “ İhsansız dünyanın her tarafı benim için aynı ve hiç bir farkları yoktur“ diyor.
“İran İslam Devrim“inden sonra Yaşar Hanıma verilen maaş kesiliyor. Daha Yaşar Hanım İran Dışişler Bakanı Kerim Sincabi'ye gönderdiği bir mektubunun ardından maaşını yeniden alıyor.
Sayın Gürsel Çapanoğlu Lêkolîn.Com için Yaşar Hanım'ın yeğeni Coşkun Toktamış ile 26.02.2008 tarihinde Yaşar Hanım ve İhsan Nuri Paşa'ya dair bir söyleşi yapmış.
Bu söyleşide sayın Coşkun Toktamış “Türkiye devleti Yaşar Hanım ve İhsan Nuri Paşa'nın Türkiye'ye dönmeleri için yazılı bir izin çıkardığını“ söylüyor. Kendisi de 1966 yılında Tahran'da onları evlerinde ziyaret ediyor(resimlere bakabilirsiniz)
Sayın Coşkun Toktamış Yaşar Hanım ile birlikte İstanbul'a geliyorlar. Fakat İhsan Nuri Paşa “Türk devletinin sözlerine güvenmediğinden dolayı“ gitmiyor.([url=http://www.lekolin.com/modules.php?name=News&file=print&sid=181]detaylar için söyleşiyi okuyabilirsiniz[/url])
Fakat bu söyleşide enteresan bir şey dikkatimi çekti. Sayın Toktamış bazı gerçeklerin kenarından geçiyor ve onları anlatmak istemiyor. Bu ruh haleti ise çok doğaldır. Türk devletinin Koçgiri isyanında Dersim İsyanına kadar Kürdistan'da giriştiği soykırım sürecinin tanıklarından kaç tanesi tarihsel gerçeklerin arzuhalcisi olabildiki? Bir çokları yaşanan vahşetlerin anılarını kendileriyle birlikte mezara götürdüler. Toktamış aileside Kürd'e bulaşmış ve hemde bir isyanın liderine... Onlarında bir şeyleri kalplerine gömmeleri kadar doğal bir şey olamaz.
Sayın Toktamış söyleşisinde “Babam annesini hiç hatırlamazdı. Çünkü, çok küçükmüş annesini kaybettiğinde. Yada halam ile annesi aileden uzaklaştıkları içinde olmuş olabilir“ diyor.
Şimdi elimizde Toktamış'ın büyük annesine dair bazı belgeler var.
Birinci belge; Yaşar Hanım Rehim Şinoyî Mahmudzade'ye anılarını anlatırken annesiyle birlikte 1929 yılında Halep üzerine Tahran'a geldiklerini söylüyor.
İkinci belge; Yaşar Hanım İhsan Nuri'nin tutuklanması sırasında annesiyle birlikte ona yemek götürdüklerini söylüyor. İhsan Nuri'nin tutuklanması Ağrı İsyanın bastırılmasından sonradır. Bu demektir 1930'da Yaşar Hanım'ın annesi İrandadır.
Üçüncü belge; Yaşar Hanım Kirman ve Sawe'de sürgünde oldukları zaman annesininde onların yanında olduğunu söylüyor.
Dörtüncü belge; Yaşar Hanım'ın annesi 1941 yılında Tahran'da ölüyor ve Şah Abdulaziz Mezarlığına gömüyorlar.
Benim için netleşmeyen sorun acaba Yaşar Hanım'ın annesi 1929 ve 1930 yılları arası nerede kaldı? İran'da mı kaldı yoksa Yaşar ile birlikte Ağrı Dağı'na mı gitti?(Bununda kolay yolu var. Çünkü Yaşar Hanım'ın kaleminden çıkan iki anı kitabı var. Biri Farsça ve diğeri Osmanlıca-aynı kitabın iki versiyonuda olabilir, bunları çevirmek lazım)
Keşke sayın Toktamış büyük annesinin mezarını ziyaret etseydi? Belki de etmiştir!!
Sonuç olarak Kemalistlerin teröründen dolayı ne aileler dağıldı.. Her halde Toktamış aileside payını almıştır. Ayrıca Hatice Yaşar Toktamış yada bizim söylemimizle Yaşar Hanım hep kendisini “Gürcü kızı“ olarak tarif ediyormuş.
Yaşar Hanım 1 Ocak 1984 yılında Tahran'da yaşama veda ediyor. Barzani ailesi ve İhsan Nuri Paşa'nın diğer yakın dostları Yaşar Hanım'a layik iyi bir cenaze töreni ve taziyesini örgütlüyorlar.
Yaşar Hanım'da İhsan Nuri Paşa'nın toprağa verildiği “Behişti Zehra Mezarlığına“ gömülmüştür.
Yaşar Hanım'ın ansızın ölümünden sonra miras meselesi ortaya çıktı. Bilindiği gibi 1958 yılından sonra İhsan Nuri Paşa gillerin maaşları alabildiğine artırıldığını yukarıda anlatmıştım. Her ne kadar İhsan Nuri Paşa öldüğü zaman banka hesabında fazla çıkmamışsada, tüm bu süreç boyunca Yaşar Hanım “kötü günler için“ diye birikimlerini mücevherlere yatırıyor.
İhsan Nuri ile Yaşar Hanım'ın çocukları olmuyordu.. Onlara kendilerine “Zehra Behname“ adlı 3 yaşındaki bir Kürd kızını evlatlık olarak alıyorlar.
Yaşar Hanım'ın ölümünden sonra dostları Rehim Şinoyî Mahmudzade, Dr. Ali Mewlewi, Dr. Cafer Rehmani ve Dr. Şirazi Yaşar Hanım'ın kardeşinin kızı ve oğlu Bingül(Bingol!!) ve Çağlar Toktamışla ilişkiye geçip halalarının ölüm haberini bildiriyorlar. Bu arada onlara miras meselesini ve Zehra'nın durumunuda anlatıyorlar. Toktamış aile Yaşar'dan kalan mirasın Zehra'ya geçmesini kabul ediyorlar. Sayın Rehim Şinoyî Mahmudzade'nin anlatımlarına göre var olan mücevherler yaklaşık olarak bir milyon tümen tutarındaydı. O dönemler ise bir dolar 30 tümen ediyordu.
Yaşar Hanım vefat etmeden once(1982 yılında) İhsan Nuri Paşa'nın “Anılarını“, “Ağrı İsyanı“ ve kendisinin kaleme aldığı “Anıları“nı içeren elyazılarının birer kopyalarını basmak için Peresh'e veriyor.
Yaşar Hanım vefat etmeden once Zehra'ya İhsan Nuri'den ve kendisinden arka kalan bazı emanetlerin Kürd kurumlarına ulaştırılıp korunması için Peresh'e teslim edilmesi gerektiğini söylüyor.
Kürd kurumlarınca korunma altına almak amacıyla Peresh'e teslim edilen malzemeler:
1) Xoybûn tarafından hazırlanan Ağrı'ya gönderilen meşhur “Xoybûn Amblemi“,
2) Yine Xoybûn'un Ağrı'ya gönderdiği Kürdistan bayrağı,
3)İhsan Nuri ve Yaşar Hanım'ın üzerine “İhsan ve Yaşar“ isimleri kazınan evlilik yüzükleri,
4)İhsan Nuri Paşa'nın kendi elyazısıyla “Waqayî Ararat“,
5)İhsan Nuri Paşa'nın elyazısı ile “ Bîranînên Min“,
6)Yaşar Hanım'ın kendi elyazısıyla “Anıları“,
7)İhsan Nuri Paşa'nın altından yapılmış eski saatı........
İhsan Nuri Paşa ve Yaşar Hanım'ın evlat olarak aldıkları Zehra Rehim Şinoyê Mahmudzade'ye eşi Xelil'in gözleri önünde yukarıda listesini verdiğim emanetlerden altın saat hariç hepsini Peresh'e teslim ettiğini söylüyor.(Rehim Şinoyî Mahmudzade, age, sayfa 10) Ayrıca Zehra çeşitli gerekçeleri ileri sürerek saatı Tahran bazarında sattığını söylüyor.
Bu arada ben sayın Peresh ile iki telefon görüşmesi yaptım ve bendeki bilgileri kendisine aktardım.
Sayın Peresh altın saatten hiç bir haberinin olmadığını, diğer emanetler hakkındaki bilgilerin doğru olduğunu söyledi.
Ayrıca sayın Peresh Yaşar Hanım'ın “Anıları“ denilen yapıtın bir değil, iki ayrı kitap olduğunu, birinin Farsça ve diğerinin Osmanlıca olduğunu söyledi. Fakat sayın Peresh “Anılar“ın farklı iki kitap mı yoksa aynı kitabın farklı tercümelerimi olup olmadığını bilmiyordu.(Yakında sayın Peresh'e uğrayacağım.. Anıların tek kitap mı yoksa farklı kitaplar mı olduğunu öğreneceğiz)
Yine bu arada Yaşar Hanım'ın yeğeni sayın Coşkun Toktamış ile bir telefon görüşmesi yaptım. Sayın G. Çapanoğlu ile yaptığı söyleşiyi kendisine hatırlatım ve bendeki yeni bilgileri aktardım. Büyük annaesinin sürgün yaşamını, Yaşar Hanım'ın “Anılarını“ ve miras meselesini aktardım.. Bir çok şey onun için yeni idi. Kendisine aktardığım bilgiler işığında hafızasını tazeledim ve bazı şeyleri hatırlamaya başladı.
Not: Önümüzdeki bölüm'de yine Xoybûn'a döneceğim. 25 Mart günü İhsan Nuri'nin ölüm yıl dönümü olduğundan dolayı İhsan Nuri ve Yaşam Hanım hakkındaki yeni bilgileri aktarmaya çalıştım.
İhsan Nuri Paşa ve Yaşar Hanım hakkında bazı bilgiler verdikten sonra tekrar Xoybûn'un faaliyetlerine geçelim.
“Kürd Ulusal Ligası-Xoybûn“ Kuzey Kürdistan'da toplu bir ayaklanmayi örgütlemek amacıyla yoğun bir örgütlenme ve propaganda faaliyetleri yanında çok ciddi bir diplomatik faaliyet içine giriyor.
Xoybûn tüm propaganda araçlarının yanında Beyrut'ta Kamuran Ali Bedirxan yönetiminde radyo yayınıda yapıyordu. Radyo, film, bildiri ve farklı dillerden kitaplarla Xoybûn kendisini ciddi bir şekilde empoze etmişti. Bundan dolayı o dönemin büyük güçleri Xoybûn'un faaliyetleri hakkında bilgilenmek ve kontrol altına almak için bir birleriyle yarışıyorlardı.. Fransa, Britanya, İtalya, Sovyetler Birliği, Amerika ve başka güçler Xoybûn ile farklı dönemlerde çeşitli temasları oldu. Bu ilişkilerin kurulmasında ya Xoybûn doğrudan önayak olmuş yada sözkonusu devletler kendi farklı bilgilenme ve kontrol kanallarını kullanmışlardı.
Xoybûn Kuzey, Güney ve Doğu Kürdistan'a gönderdiği kuriyeler ve giriştiği örgütlenme ve ilişki ağı bir yana, o dönemler Amerika'da bulunan Kürd topluluğunu dahi Kürdistan ideali için örgütlenmeye çalışmıştır. Süreya Bedirxan Amerika gitmeden önce Paris'e uğruyor ve Fransız yetkililerinden Suriye Kürdlerinin otonomi taleplerini kabul edilmelerini ve Kuzey Kürdistan'da bağımsızlık mücadelesine destek olmalarını ister.
Bu görüşmelerden biri Ağustos 1928 yılında Süreya Bedirxan ile Fransız Dışişler Bakanının Genel Sekreteri Philippe Berthelot arasında oluyor. Süreya ona Güney Batı Kürdistan (Suriye? parlamenterlerinin imzaladığı(aynı zamanda Xoybûn üyeleridir) Kürdlerin istemlerini sunuyor.
Bu istemler içinde en dikkat çekici olanlar:
1)Kürdlerin yaşadığı bölgede resmi dil Kürdçe olmalıdır,
2)Bölgedeki tüm okullarda Kürdçe eğitiminin başlatılması,
3)Bölgedeki tüm memurlar Kürdlerden oluşmalıdır,
4)Kürd bölgesinin kuzey kesimindeki sınırda güvenliği sağlamak için Kürdlerden oluşan askeri birliklerin yerleştirilmesi,
5)Haseki vb...yerleşim birimlerine Kürd ilticacıların yerleşmesi için Fransa'nın kolaylıklar sağlaması... vs...vs..(Fransız Gizli Belgelerinden akt: Vahe Tachjian, La France en Cilicie et en Haut- Mesopotamie, sayfa 355-356)
Süreya Bedirxan'ın Güney Batı Kürdler için talep ettiği tam bir otonomi projesiydi.. Fakat, Fransızlar kendi aralarında bir dizi görüşmeden sonra Süreya Bedirxan'ın istemlerine dahi cevap vermiyorlar. Hatta Suriye'de Kürdleri “azınlık“ olarak dahi kabul etmiyorlar.(Xoybûn ve Fransa manda yönetimini ayrıca incelemek lazım.. Geniş bilgi için age bakabilirsiniz)
Xoybûn'un diplomatik faaliyetleri hakkında kısa bazı bilgilere sahip olmak amacıyla Prof. Dr. Kemal Mazhar Ahmed'in İngiliz arşivlerinden yararlanarak yayınladığı bazı belgelere bir gözatmak gerekir.
Bu belgelerden biri İngiltere'nin Amerikan Detroit Konsolosu John Camiron'un 18 Nisan 1929 tarihinde Büyük Britanya Dışişler Bakanı Austen Chamberlain'e gönderdiği şifreli yazıdır..
Uzun olan bu rapordan bazı önemli hususları maddeler halinde aktaracağım:
1)Celadet ve Kamuran Ali Bedirxanların büyük abileri Süreya Bedirxan 7 aydan(Ekim 1928'den Nisan 1929)beri Amerika'dır.
2)Amerika'da 10 ile 12 bin arasında değişen bir Kürd topluluğu var. Bu Kürdler her zaman Mustafa Kemal'e yılda 50 ile 60 bin dolar arasında değişen para yardımı yapıyordu.
3)Süreya Bedirxan bu Kürdleri Mustafa Kemal'a verdikleri yardımdan caydırdı. Şimdi bu Kürdlerden her biri Xoybûn'a hafta bir dolar aidat parası veriyor. Bir çokları Xoybûn'un yeminli üyesi olmuş.
4)Süreya Bedirxan Amerika'ya gelmeden önce Musolini'nin daveti üzerine İtalya'ya gitmiş ve 15 gün onun yanında Roma'da kalmış. Süreya Bedirxan'da Musolini'nin Kürdlere yardım edeceğine dair kanaat hasıl olmuştur.
5)Süreya Bedirxan Yunan Başbakanı Venazules tarafından davet edilmiş, Amerika'dan döndükten sonra Atina'ya da uğrayacak.
6)Amerikan Ermenileride Xoybûn'a parasal yardım yapıyorlar.
7)Musul'da Xoybûn'a legal faaliyet yürütme izni verilmemiştir. Fransa, Halep ve Beyrut'ta Xoybûn'a faaliyet yürütmesi için izin vermiştir.
8)Süreya Bedirxan ile birlikte Avrupa ve Amerika'da tüm gezilere katılan George Vartanian Rus ajanıdır. Evi ve ailesi Erivandadır.
9)Süreya Bedirxan Amerika'da Kürdler üzerine bir kitap yazmış. Thomas Efendi bir nushayı temin ediyor, Londra'ya gönderilecek...
10) Sürey Bedirxan ve George Vartanian Sovyetler Birliğinin Amerika'daki temsilcileriyle görüştüler(O dönem iki ülke arasında hâlâ diplomatik ilişki yoktu... Karşılıklı olarak özel temsilciler atamışlardı.)
11)Süreya Bedirxan ve George Vartanian 19 Nisan 1929 tarihinde Fransa'ya gemi ile hareket ettiler. Onlar yolda istikametlerini değiştirebilirler.
12) Süreya Bedirxan ve George Vartanian gemi ile Paris'e gidiyorlar, istikametlerini değiştirebilirler.
13) Süreya Bedirxan göre genel ayaklanma için kısa bir süre içinde eski bir kaç generalın önderliğinde 150 bin insanı silah altına alabilirler. Ona göre tek ihtiyaç duydukları şey „ ittifak ve techizat“ olayıdır.( Raporun üzerine birileri elyazısıyla „birde bir lider“ diye bir not düşmüş)
14)Rapor'da sözkonusu olan bu bilgilerin bir çoğunun kaynağı olarak Ermeni asılı „Thomas Efendi“ gösteriliyor. Dr. Thomas Birinci Dünya Savaşı öncesi Britanya'nın Diyarbakir Konsolosunun yardımcısıdır. O sıralarda İngiliz vatandaşlığına geçmişti. Savaş esnasında ünlü İngiliz subayı Lauwrens'in yanındadır. Asıl ismi Thomas K. Mizirçiyandır. Thomas Efendi İngiliz Konsolosundan Süreya Bedirxan'ın bu bilgilerin kaynağının kendisi olduğunu asla bilmemesi gerektiği konusunda uyarıyor. Ayrıca Thomas Efendi George Vartanian'ın kendisini Ermenistan'a göndermek istediğini, fakat kendisinin bu öneriyi reddettiğini söylüyor.(akt Kemal Mazhar, age, sayfa 275-281)
Bu rapor Londra'ya ulaşır ulaşmaz, Büyük Britanya Dışişler Bakanlığı hemen rapor'un içeriği hakkında Roma, Atina, Ankara, Paris, Tahran, Bağdat ve Haleb Büyük Elçiliklerini ve Konsolosluklarını bilgilendiriyor.
Büyük Britanya Xoybûn Partisi, Süreya Bedirxan ve Vartanian hakkında çok kapsamlı ve ciddi bilgi toplama sürecine giriyor..
Prof. Dr. Kemal Mazhar Xoybûn'a dair yüzlerce belgeden söz ediyor. Fakat bunlardan sadece bir kaç tanesini yazısında kullanmıştır.
Süreya Bedirxan ile birlikte Avrupa ve Amerika'yi dolaşan Vartanian'ın Rus ajanı olabileceği ihtimali İngilizleri hemen harekete geçirdiğini yukarıda vurgulamıştım.
31 Mayis 1929 tarihinde Britanya'nın Bağdat Yüksek Komiserliğinin sekreteri Vivian Holt bir telegraf ile Londra'yi Vartanian hakkında bilgilendiriyor.
Dr. Kemal Mazhar'ın aktardığı bu belgeye göre Vartanian'ın 1922 yılında Sovyetler Birliği Savunma bakanlığına bağlı olarak İran'da çalıştığı ve daha sonra “Raizambekov“ sahte ismiyle Bağdat'ta gönderildiği ve asıl isminin “Vartanian“ yada “ Vartanov“ olduğu belirtiliyor.(Kemal Mazhar, age , sayfa 281-282)
Vivian Holt'un gönderdiği bu raporun son kısmında ise “ bizim Vartanian hakkında ulaştığımız bilgiler Detriot'ten gelen rapor'un bilgileri ile örtüşüyor“ diyor.
7 Haziran 1929 tarihinde bu sefer Britanya'nın Bağdat Temsicisi Sir Gilbert doğrudan Londra ile ilişkiye geçiyor, Vartanian hakkında Vivian Holt'un aktardığı bilgileri tekrarladıktan sonra “Sovyetlerin Xoybûn ile ilişkileri var“ tespitinde bulunuyor.
Ayrıca Sir Gilbert Londra'dan “Süreya Bedirxan ve George Vartanian“ın resimlerini istiyor.(K. Mazhar, age, sayfa 283-284)
Britanya Koloni Bakanlığı çok kısa bir süre içinde Süreya Bedirxan ve G. Vartanian'ın Irak'a ve oradan İran ve Hindistan'a geçeceklerinden haberdar oluyor.
Londra 6 Mayis 1929 tarihli bir telegraf ile Britanya'nın Bağdat Yüksek Komiseri Sir Gilbert Clyton'u bu gelişme karşısında uyarıyor.
Britanya'nın Bağdat temsilcisi Sir Gilbert Clyton hemen 21 Mayis 1929 tarihli bir mektup ile Londra'dan “ Süreya Bedirxan ve G.Vartanian'a Irak'a gelebilmeleri için hiç bir yerde vize verilmemesi gerektiğini“ yazıyor. İngiltere Dışişler Bakanı tüm Büyükelçilik ve konsolosluklarına bir telgraf çekerek “Süreya Bedirxan ve G. Vartanian'a vize vermemeleri“ yönünde talimat veriyor.
Fakat, buna rağmen Bağdat'ta bulunan İngiliz yetkilileri bir panik ortamındalar.. 22 Temmuz tarihinde Bağdat yetkilileri yeniden Londra'dan Süreya Bedirxan ve G. Vartanian'ın resimlerini“ istiyor. Çünkü, Bağdat yetkilileri bunların sahte kimliklerle yada kaçak yollarla Irak'a girebileceklerinden kuşkulanıyorlar.
Daha sonra Londra Süreya Bedirxan'ın vesikalık resimlerini Bağdat yetkililerine ulaştırıyor ve onlarda sınırlarda gereken tedbirleri almak için bu resimleri kullanıyorlar..
Fakat Süreya Bedirxan'ın Irak'a gizli giriş gibi bir sorunu yok.. Süreya, Amerika ve Avrupa seyhatından sonra Beyrut'ta geliyor ve orada İngiliz Konsolosluğuna Irak'a gitmek için vize başvurusunu yapıyor.
Süreya Bedirxan Britanya'nın Beyrut Konsolosluğundan Irak'a geçmek için vize talebinden bulunurken, aynı zamanda Britanya'nın Bağdat Yüksek temsilcisi Sir Gilbert Clyton'a da fransızca bir mektup yazıyor.
8 temmuz 1929 tarihinde İngiltere'nin Beyrut Konsolosu Süreya Bedirxan'ın mektubuyla birlikte bir telgraf ile Sir Gilbert Clyton'u yaşanan gelişmelerden haberdar ediyor. Süreya Bedirxan Beyrut Konsolosuna Sir Gilbert Clyton'u birinci dünya savaşı sırasında Mısır'da tanıdığını da söylüyor.. Ayrıca Süreya sözkonusu olan mektubunda uzun uzun Xoybûn'un kuruluşu ve amaçları hakkında bilgi veriyor.(Geniş bilgi için Kemal Mazhar, age, 285-286)
Britanya'nın Bağdat Temsilicisi Sir Gilbert Clyton 17 Temmuz 1929 tarihinde Beyrut Konsolosunun cevabını veriyor.. Clyton Süreya Bedirxan'a vize vermemesi gerektiğini, Irak'a böyle bir adamın girmemesi gerektiğini, Süreya Bedirxan'ın “kışkırtıcı“ olduğu, söylüyor.. Sonuçta Türklere yontan, Kürdlere ve Kürd hareketine mesafe alan bir bir mektup.
Sonuç olarak İngilizler Süreya Bedirxan'ın Irak'a geçmemesi için tüm imkanlarını seferber ediyorlar. Bir yandan Kuzey Kürdistan'da Türk işgalcilerine karşı Ağrı ve çevresinde ciddi ulusal bir diriniş var, diğer yandan Güney Kürdistan'da Şêx Mahmud Berzenci ve Şêx Ahmed Barzani önderliğinde İngilizlere karşı her zaman patlayabilecek yoğun direniş odakları vardı.
İngilizler, Irak'taki hedefledikleri Sünni Araplara dayalı rejimlerini sağlamlaştırmak için Kürdleri yeniden harekete geçirecek hiç bir oluşumu istemiyorlardı.
İngilizler tarihçesi daha eskiye dayanan 1925 devrimi sürecinde Türk devleti ile Kürdlerin ulusal taleplerini bastırma noktasında antlaşmaya varmışlardı. Yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi İngilizler Xoybûn'un Güney Kürdistan örgütlenmesine izin vermemiş ve Xoybûn ilegal bir faaliyet içine girmişti. Süreya Bedirxan gibi tümden Kürdistan davasına angaje olmuş, politika ve diplomasi oyunlarının bilincine varmış ve bir çok dilden kendisini ifade eden birinin Irak'a geçmesi İngilizlerin işine gelmiyordu. Bundan dolayı Britanya'nın Bağdat Temsilcisi Sir Gilbert Süreya Bedirxanı “kışkırtıcı“ ve “bir çok ülkenin gizli servisleri ile flört eden adam“ olarak lanse ediyor.
Xoybûn propaganda mekanizmasını harekete geçirirken, var olan tüm güçlerin durumunu, istem ve konumlayışlarını tahlil ediyor.
Vahe Tachjian'nın Fransız belgelerine dayanarak verdiÄi bilgilere göre, Fransızlar Süreya Bedirxan'ın Kamuran Ali Bedirxan'a gönderdiği bir mektubu elegeçiriyorlar..
Bilindiği gibi Xoybûn Türk devletinin Kürdlere karşı giriştiği katliamları teşhir etmek için ve Kürdlerin tarihi ve ulusal talepleri konusunda farklı dillerde bir çok kitap yada kitapcık yayınlamıştı. Bu yayınlar hazırlanırken Süreya Bedirxan Kamuran Ali bedirxan'a bir mektup yazarak Farsça yayınlarda “ Arıyan haklarının birliğini“, Arapça yayınlarda “Kürdlerin islam dinine yaptıkları hizmetleri“ ve Avrupa dillerinde yapılacak yayınlarda ise “özgürlüklere“ ve “Avrupa uygarlığına“ dair bilgileri önplana çıkarmak gerekir,diyor.( Vahe Tachjian, age, sayfa 257)
Aslında Xoybûn bu söylenenleri pratiğe aktarıyor.
Taşnak Partisini Xoybûn ile antlaşmaya angaje eden ve mimarı Roupen Der Minassiandı.. Roupen o dönem yapılan antlaşmayi gerekçelendirmek amacıyla Taşnakların yayın organı olan Trochag'ta „Iran ve Turan“ adlı bir makale yazıyor. Bu makelede Roupen: „Iranlılar, Ermeniler ve Kürdler Pantürkizm tehlikesine karşı koymak için birleşmek zorundadırlar“ diye yazıyor.. „Aryan halklarının birliÄini“ savunan Roupen „niçin inanmayalım ki yarın Turanizme karşı bir güç olarak Aryen halkların birleşme utopyasına“ diye kendi kendisine soruyor.
Aynı Rouben Mart 1928 yılında Paris'te Iranlı Bakan olan M. Ala ile görüşüyor ve bu düşüncelerine ona açıyor..
„Aryanlıların düşmanları olan Türk ve Türanlılara karşı“ ibaresi Xoybûn ve Taşnak Partisi arasında imzalanan protokolada konuluyor..
Mir Celadet Bedixan'da Roupen ile aynı görüşleri paylaşıyordu.. Xoybûn en etkili lideri olan Mir Bedirxan 1928 yazında Iran'a gidiyor ve Ermenilerle yaptıÄı antlaşmaya destek arıyor. Fransa'nın Tahran'daki askeri ateşesine göre Mir Bedirxan „ Iranlı yöneticilerle görüşüyor ve ‚Aryan imparatorluÄu“ için Iran'ın desteÄini“ arıyor.
Vahe Tachjian'nın Fransız belgelerine dayanarak verdiÄi bilgilere göre, 2 Ocak 1929 yılında Mir Celadet Bedirxan Haleb'teki Taşnakçıların Club'unda yaptıÄı konuşmada: „Kürdler ve Ermeniler aynı ırktan geliyorlar, yalnızca dinsel olarak farklılar. Uzun zamandan beri biz acı çekiyoruz ve Türk sultasına karşı mücadele ediyoruz. Biz bilmeden ve bilinçsizce bir birimizi katlettik.. Fakat biz bundan sonra ayrılmamak için birleştik. Türklerden rövanş almak için ve onlara karşı koymak için dostluÄu ve barışı yerleştirmek için tüm çabalarımızı kanalize edelim..“ diyor
Taşnak Partisi ve Xoybûn arasında imzalanan antlaşmada çok enterasan bir başka nokta daha var.. Iki partinin ortak protokolunun B kısmının 2.maddesi „Sevres Antlasmasında Ermenilere Van, Bitlis ve Erzurum'u veren 89.maddesi geçersizdir“ diye yazıyor. Yine bu protokolun 13.maddesi „Kürd ve Ermeni konfederal devletinden „ söz ediyor..
Hem Kürd çevresinin ve hemde Ermenilerin bir dizi bölgesel ve uluslararası destek görüşmeleri sonuçsuz kaldı.. Sureya Bedirxan Paris'te Fransız Dışişler yetkilileriyle yaptıÄı görüşmeler, Celadet Bedirxan ve Roupen'in Tahran görüşmelerinden hiç bir sonuç çıkmadı.. Fransızlar, açık bir şekilde Xoybûn yöneticilerini tehdit etmeye „Türkiye yönelik saldırılarını“ durdurmaları konusunda ikaz ediyordu... Ingilizler Xoybûn'un Güney Kürdistan'daki faaliyetlerini engelemeye çalıştıkları gibi o esnada BaÄdat'ta bulunan Dr. Şükrü Sekbanı'da tehdit ediyorlar.. Celadet Bedirxan Lübnan'da aldıÄı bir vize ile Irak'a geçtiÄinden dolayı, BaÄdat'taki Ingiliz yetkilileri açık bir şekilde yazılı olarak „Xoybûnculara vize vermemeleri“ için Suriye ve Lübnan'daki temsilciliklerini uyarıyordu..
Xoybûn'un tüm çabalarına rağmen Fransa, Büyük Britanya, Sovyetler Birliği, İran ve diğer bir çok ülke Türk devleti ile çeşitli antlaşmalar yaparak Kürdlerin propaganda faaliyetlerini ve Ağrı'daki askeri direniş odağını izole etmeye çalıştılar.
Yukarıda sözünü ettiğim ülkeler söz konusu süreç içinde Türk devleti ile bir çok antlaşma imzaladılar. Bu antlaşmaların hepsinde “anti-Kürd“ maddeler var.(Bu antlaşmaların ayrıca değerlendirilmesi gerekir)
Yıllar boyunca Kemalistler ve onların destekleyicileri Kürd hareketini başkalarının “kışkırtma ve desteği“ ile ortaya çıktığını propaganda ettiler. Her Kürd ayaklanmasının arkasında “yabancı parmağını“ aradılar. Bugün elimizde bulunan belgelere göre Kürdlerin ilişkide bulunduğu söylenen tüm güçler Kürdlere karşı Türk devletine destek sunmuşlardı.
O dönemin belli başlı güçleri Xoybûn'a tüm kapıları kapatarak Türk devletine her türlü destleri sunmasına rağmen Xoybûn boş durmuyordu. Xoybûn tüm imkanlarını seferber ederek Türk devletinin Ağrı'yı kuşatma girişimlerini boşa çıkarmaya çalıştı. Bu amaçla, Xoybûn Kuzey Kürdistan ileri gelen aileleriyle kuriyeler aracılığı ile ulaşmaya çalışarak farklı cepheler açmaya çalıştı.
Bu konuda bugün elimizde bir çok belge var.
Bu ilişki kurma girişimlerinden biri de Osman Sebri'nin Seyid Riza ile görüşmek için Suriye'den Dersim'e hareket etmesidir.
Daha önce de vurguladığım gibi Kuzey Kürdistan'ın bir çok ileri gelen şahsiyeti 1925 Devrimi sırasında ve devrimin yenilgisinden sonra Güney Batı Kürdistan'a geçmişlerdi. Daha önce Xoybûn'un kuruluş sürecine değinirken bunların bir çoğunun isimlerini zikretmiştim. Bunlardan biride Osman Sebridir. Ben burada Apê Osman'ın yaşamı ve mücadelesini değinmeyeceğim.(Ayrı bir makalede konusudur)
Osman Sebri Türk devletine karşı giriştiği bazı eylemlerden dolayı o dönemler Fransa'nın mandası altında bulunan Güney Batı Kürdistan'a kaçıyor.
Güney Batı Kürdistan'a geçtikten sonra ilk önce Şahin Ağa'nın oğullarıyla görüşüyor ve daha sonra Mîr Celadet Bedirxan ile bir araya geliyor. Bu görüşmelerin birinde Mîr Celadet Bedirxan Osman Sebri'yi Xoybûn Partisine üye yapıyor. Bu arada Osman Sebri Xoybûn içinde bir görev talebinden bulunuyor. Mîr Celadet Bedirxan Osman Sebri'ye “sen ülkede çalışabilirmisin?“ diye soruyor.
Osman Sebri Türkiye'de çok ciddi bir şekilde aranmasına ve Osman Sebri'nin söylemiyle İsmet İnönü onu doğrudan Fransız devletinden istemesine rağmen, “evet“ diyor ve “ben bunun için geldim“ diyor.
Mîr Celadet Bedirxan, ona “ne iş yapabilirsin?“ diye sorar.
Osman Sebri : “hangi iş olursa olsun.. Başkalarının yapamadığı işleri bana verebilirsin.......“
Mîr Celadet: “Eğer biz seni Dersim'e gönderirsek gidip gelebelirmisin?“ diye sorar.
Osman Sebri Mîr Celadet'e : “ Evet giderim, siz beni ölüm kapısına gönderseniz dahi giderim. Yalnızca işsiz kalmak istemiyorum.“ Diyor.
Osman Sebri'nin verdiği cevap
Mîr Celadet Bedirxan'ın çok hoşuna gidiyor ve ona planını açıklıyor.
Mîr Celadet Bedirxan: “Biz bir yıldan beri Dersim'e gidebilecek ve değerli bir işin üstesinden gelebilecek birini arıyoruz. Bugün diğer zamanlardan daha acil bizim birilerine ihtiyacımız var. Tanrı seni bize gönderdi. Belki sende biliyorsun. Amerika'da büyük bir Kürd göçmen grubu var. Bu topluluğun büyük bir kesimi Dersimlidir. Bu Kürdlerin hepsi Türk hükümetini destekliyorlar ve içlerinde çok zengin insanlarda var. Xoybûn gibi siyasal bir partinin her zaman maddi imkanlara ihtiyacı var. Eğer biz Amerikan Kürdleriyle dostluk ilişkilerini kurarsak ve onlar Xoybûn'un amacına inanırlarsa bize büyük yardımlar yaparlar. Biz Seyid Riza'nın aracılığıyla bu Kürdleri kazanabiliriz. İki yıl önce Xoybûn kardeşim Süreya Bedirxan'ı bu Kürdleri Partiye kazandırmak için gönderdi. Bunun için büyük masraflara girdik. Oradaki Kürdlerle görüşme yerine, büyük bir misafirhaneye yerleşmek zorunda kaldı. Onlardan bazılarıyla görüşmek için haber gönderdi. Onlar Süreya Bedirxan'ı tanımadıklarından dolayı yanına gitmediler Türk Konsoloslukları adamlarını Kürd topluluğuna göndererek Xoybûn'a karşı kötü fikirleri yaydılar: ’Xoybûn bir Ermeni Partisidir. İngilizlerin kışkırtmasına bağlı olarak ülkemizi parçalamak istiyor' gibi... Bundan dolayı kardeşim büyük bir şey yapamadı. Yalnızca Xoybûn'un bir şübesini kurdu ve geri döndü. O günden beri biz bir arkadaşı Dersim'e göndermek istiyoruz, Seyid Riza'nın aracılığıyla Amerikan Kürdlerini kazanmak istiyoruz. Fakat şimdiye kadar bu işi başaramadık.
İkinci istemiz ise Xoybûn genel bir ayaklanma örgütleyerek ülkede devrim yapmak istiyor. Bugün Dersim Kürd devriminin kaynağı olarak biliniyor. Biz Seyid Rizo'nun bizimle birlikte hareket edip edemeyeceğini öğrenmek istiyoruz. Senin işin bu. Eğer bunlardan birini yada her ikisini birlikte başarırsan ülke için büyük ve kiymetli bir iş yapmış olursun“ dedi.(Osman Sebri, Biranînên Min, sayfa 98-102)
Sonuçta Mîr Celadat Bedirxan Osman Sebri'nin Kuzey Kürdistan'a götürmesi gereken bildiri, mesaj ve mermi bulmak amacıyla bölgeden ayrılıyor. Biraz geçikmelide olsa mermiler hariç, 2000 bildiri, Kuzey Kürdistan'da önde gelen aile büyüklerine mektuplar ve Seyid Riza gönderilen mesaj Osman Sebri'ye ulaşıyor.. Mermilerin gelmemesinden Osman Sebri rahatsız oluyor, ama o da korktu dedirtmemek için 5 kişiyi yanına alarak sınırı geçiyor. Xoybûn'un istemi üzerine ayaklanma çağrısını yapan bildiriyi Suriye'den itibaren geçtikleri her yerde dağıtmaları gerekir. Osman Sebri bildirileri Suriye'den Malatya'ya kadar her geçtikleri yerleşim biriminde dağıtıklarını ve böylelikle kendi kendilerini ihbar ettiklerini, her tarafta Türk askerleriyle karşılaştıklarını bir serüven filmi gibi aktarıyor.. Osman Sebri, Xoybûn yöneticilerini de bu acemi tutumlarından dolayı eleştiriyor ve Suriye'de Xoybûn'un çevresinde “Türk ajanları“ olduğunu söylüyor.
Osman Sebri ve beraberindeki grup Malatya'ya kadar gidiyor. Fakat, sürekli olarak Türk askerlerinin takibi altındalar. Grup büyük olduğundan dolayı gizlenme ve barınma konusunda sorunlar yaşıyorlar. Osman Sebri tek başına Dersim'e gitmeye karar veriyor. İlk önce yanında bulunan 5 kişi ile birlikte Kahta'ya dönüyorlar. Onlar oradan Suriye'ye geçiyorlar. Osman Sebri ise tek başına Dersim yoluna düşüyor. İlk önce Malatya'ya gidiyor.
Mîr Celadat Bedirxan Osman Sebri vasıtasıyla Malatya'daki 2 Kürd ileri gelen şahsiyete de mesaj göndermişti. Bunlardan biri: İzol aşiretinin lideri(Îzolê Bendê) Xan Begê Cuce'nin oğlu Silo Bey, diğeri ise Malatya'da ikamet eden Arpecîzade Haci Muhammed Efendi....
Osman Sebri ilk önce Silo beye gidiyor. Silo Bey'in oğlu Zeki, Mir Celadet Bedirxan'ın Arpecîzade Haci Muhammed Efendi'ye yazdığı mesajı ve Osman Sebri'nin bir notunu götürüp Malatya'da ona teslim ediyor. Osman Sebri, Silo Bey'in “Aşiret Mektepleri“nde okuduğunu Osmanlı Ordusunda binbaşı olarak görev yaptığını, İstanbul'daki Kürd yurtsever çevreleriyle ilişki içinde olduğu ve Mustafa Kemal'e karşı Elazığ Valisi Ali Galib Bey ve Malatya Mutesarrıfı Xelil Rahmi Bey ile birlikte hareket ettiğini yazıyor. Sözkonusu girişimin başarısızlığa uğramasından sonra Xelil Rahmi Bedirxan Suriye'ye geçerken Silo Bey İzolların bölgesine geçiyor. Osman Sebri devletin İzollar üzerindeki baskılarından dolayı Silo Bey'in kendilerine yani Kahta'daki Mirdês aşiretine sığındığını ve amcası Şükrü Bey'in aracı olmasından sonra afedildiğini yazıyor.
Osman Sebri, Silo Bey'in evinde olduğu bir esnada köye askerler geliyor. Osman Sebri'nin anlatımlarına göre Silo “Bey korkusunda Seyid Rizo'ya götürmesi gereken mesajları yakıyor“ ve Osman Sebri'yi ortada bırakıyor. Osman Sebri anılarında uzun bir şekilde Silo Bey'in “korkaklığını“ irdeliyor ve “kişiliksizliği“ üzerine duruyor.(age, sayfa 103-116)
Sonuç olarak Osman Sebri, Seyid Rıza'ya götüreceği mesajlar olmayınca, geri dönüyor.
Osman Sebri tam iki aya yakın bir yolculuktan sonra, Dersim’e gitmeden geri Kahta’ya dönüyor ve oradan Suriye’ye geçiyor. O dönem Fransa’nın mandası altında bulunan Suriye’deki Fransız yetkilisi Osman Sebri’nin Xoybûn’un kuriyesi olarak Kuzey Kürdistan’a girmesinden dolayı bir Arap şehri olan Reqaya sürgün ediyor. Osman Sebri’nin verdiği bilgilere göre Bozan bey’in katibi Hebeş İsmail hem Türkleri ve hemde bölgedeki Fransız yetkililerini “Dersim seferi” konusunda bilgilendirmişti. Osman Sebri anılarında uzun bir şekilde Reqa’da yaşadığı sürgün sürecini anlatıyor ve o dönem Suriye’de bulunan Xoybûn liderlerinin kendisiyle ilgilenmemelerinden yakınıyor. Arapça bilmeden bir arap şehrinde olanaksızlık içinde sürgün yaşamak zor olsa gerek.. Osman Sebri Reqa’da bir ay sürgünde kalmadan Bozan Şahin Bey oraya geliyor ve ona Xoybûn’un Suriye’den itibaren Kuzey Kürdistan’nın bir çok bölgesine yönelik askeri çıkış yapacağını söylüyor. Osman Sebri “Anılar”ında Bozan Şahin Bey’in kendisi ile görüştüğü tarihi “26 haziran 1930” (age, sayfa 115) ve sınırı geçme tarihini ise “1 temmuz 1930” olarak veriyor. Ayrıca Osman Sebri Kuzey Kürdistan’a yapılacak askeri çıkışın planı hakkında şu bilgileri veriyor: “1.grup,Celadet Bedirxan önderliğinde Cizire Botan’a gececek,2. grup, Haco Ağa önderliğinde Hevêrkan aşiretinin bölgesine geçecek,3. grup, Ekrem Cemil Paşa önderliğinde Dêrîk mıntıkasına geçecek,4.grup, İbrahim Paşayê Millî’nin oğlu Mehmo’nun önderliğinde Wîranşar bölgesine geçecek,5.grup, bizim gruptu Urfa mıntıkasına geçecekti” diye yazıyor. Osman Sebri hazırlıklarını yapıyor ve gizli bir şekilde sınır boyunda bulunan Şahin Ağa’nın oğullarına gidiyor. Dilawer Zengi ise Xoybûn’u konu alan “ Kurtedanasînek li ser rêxistina Xoybûnê” adlı makalesinde “Binxetê’den Serxetê’ye altı koldan giriş yapalacağı”nı söylüyor. Şöyle ki: “1)Koban bölgesinden itibaren Bozan Şahin Bey, Mustafa Şahin Bey ve Osman Sebri önderliğinde bir birlik Urfa ve Maraş bölgelerine geçecek ve Osman Sebri oradan aşireti Merdîsan’ın bulunduğu Kahta ve Adıyaman bölgesine geçecek, 2)Serê Kanî’den itibaren İbrahim Paşa Milli’nin oğlu Mahmud Wêranşehîr’e geçecek, 3)Dirbêsîyê bölgesinden Ekrem Cemil Paşa ve kardeşi Kadri Cemil Paşa Mardin bölgesine geçecekler, 4)Tirbesipiye’den itibaren Hevêrka aşiretinin lideri Haco Ağa Hevêrkaların mıntıkasına geçecek, 5)Dêrîk bölgesinden itibaren Mihemed Cemil Paşa ve Zilan aşireti lideri Resul Ağa’nında içinde bulunduğu bazı Botan aşiret liderleri Celadet Bedirxan önderliğinde sınırı aşacaklari, 6)Tilşe’ire bölgesinden itibaren Cemîlê Seyda ve Şêx Said’in amcası oğullarında Selahadin ve kardeşi 5 arkadaşlarıyla Nuseybîn’e geçeceklerdi” diye yazıyor. Sayın Zengi makalesinde sınırı geçme tarihi olarak “ 3 Ağustosu 4’te bağlayan gece” olarak tespit ediyor. Wahe Tachjian Fransız belgelerinden itibaren Xoybûn üzerine yaptığı çalışmasında Xoybun’un dört koldan Kuzey Kürdistan’a giriş yapma kararını aldığını yazıyor. Yukarıda sözünü ettiğim İbrahim Paşa’nın oğlu Mahmud Bey, Şahin Ağa’nın oğulları ve Cemil Paşazadlerin önderliğindeki grupları doğruluyor. Haco Ağa ve Celadet Bedirxan 4.grubu oluşturduğunu yazıyor.( Wahe Tachjian, Etudes Kurdes, sayfa, 24) Sayın Wahe Tachjian bir fransız belgesine dayanarak Kuzey Kürdistan’a yönelik askeri bir çıkışın kararını almak için Xoybûn ve Taşnak Partisinin yetkilileri 29 Temmuz’da toplanıyorlar. Bu karar toplantısına Celadet ve Süreya Bedirxan, Cemil Paşa’nın oğulları, Şahin Ağa’nın oğullarından Mustafa ve Bozan, İbrahim Paşa’nın oğulları, Haco Ağa, Kedur Bey ve Taşnak Partisinden H. Papazyan ve Toros Basmaciyan katılıyorlar. Askeri operasyon için 3 Ağustos günü tespit ediliyor. Celadet Bedirxan, Cemil Paşa’nın oğlu Mihemed Haco Ağa’nın Hasekî yakınında bulunan evine gidiyorlar. 3 Ağustos gecesi Celadet Bedirxan, Haco Ağa ve 60 adamıyla beraber sınırı geçiyorlar. Cemil Paşa’nın oğulları “16 Hıristiyan Kürd” ile sınırı geçiyorlar. İbrahim Paşa’nın oğulları operasyon hakkında Fransız yetkililerini bilgilendiriyorlar ve Fransız yetkilileri harekete katılmamaları konusunda onları uyarıyorlar. Onlarda operasyona katılmıyorlar. Wahe Tachjian “Şahin Ağa’nın oğulları Mustafa ve Bozan’da yerlerinden kıpırdamıyorlar” diye yazıyor. Yukarıda da sözünü ettiğim gibi Osman Sebri sürgün yerini gizli bir şekilde terkederek Kuzey Kürdistan’a giriş yapmak amacıyla Şahin ağanın oğullarına gidiyor. O gece Şahin ağanın oğulları Mustafa ve Bozan ile operasyonu konuşuyor. Şahin ağanın oğulları Osman Sebri’ye “sen bizim 25 adamımızla sınırı geç, Suruç’un çevresindeki karakolları vur. Biz şimdi hazır değiliz. Bizde hazırlığımızı tamamladıktan sonra sınırı geçer ve birlikte Suruç karakoluna saldırırız” diyorlar. Osman Sebri Şahin ağanın oğullarının adamlarından 25 kişi ile sınırı geçiyorlar ve bir kaç küçük karakolu kaldırıyorlar. Bu arada 5 yada askerde öldürüyorlar. Bu arada bir kaç gün geçiyor Bozan ve Mustafa Şahin Beyler geçmiyorlar. Osman Sebri onları gelişmelerden haberdar etmek için bir adamı gönderiyor. Giden kuriye geri dönüyor ve Osman Sebri’ye “Fransızların Şahin ve Bozan Beyleri gözaltına alıp sürgün ettiğini” söylüyor. Bu haberi duyan Osman Sebri ile birlikte sınırı geçen Berazan aşiretinden(Bozan ve Mustafa’nın adamları) Xılfo’nun iki oğlu Mustafa ve Mihedin hariç hepsi Osman Sebri’yi terkedip Suriye’ye dönüyorlar. Diğerleri hepsi gidince Osman Sebri iki kardeşide Suriye’ye geri gönderiyor ve kendisi tek başına Kahta’ya dönmek istiyor. Fakat uzun ve zorlu yolculuktan sonra Osman Sebri’de geri Suriye’ye dönüyor.(geniş bilgi için O.Sebri’nin anılarına bkz..) Sınırı geçen Celadet Bedirxan ve Cemil Paşa’nın oğullarına bağlı gruplar daha önce tespit edilen buluşma noktalarına ulaşıyorlar. Fakat, Kuzey Kürdistan’da onlara söz veren kesimler buluşma noktalarına gelmiyorlar. Kimse buluşma yerine gelmeyince Cemil Paşa’nın oğulları 6’yi 7’ye bağlayan gece geri dönüyorlar. Celadet Bedirxan ve Haco ağanın vardığı buluşma noktasına da kimse gelmemişti. Buna rağmen Celadet Bedirxan Haco ağaya var olan güçle Midyat’ı özgürleştirmeyi öneriyor. O dönem Türk devleti tüm güçleriyle Ağrı’ya yüklenmişti. Celadet göre Midyat’taki “sembolik bir zafer Diyarbakir, Mardin ve Botan’ı kapsayan genel bir ayaklanmanın ilk kıvılcımı” olabilir. Fakat bu sefer Hacı ağa Xoybûn Şefi Celadet Bedirxan’ı takip etmiyor.( Wahe Tachjian, age, s 27) Bu grup ise 5 ağustosu 6’ya bağlayan gece geri dönüyor. Sonuç olarak Osman Sebri’nin söylemiyle tüm bu gruplar içinde “Türk devletine kurşun sıkan” onun grubuydu. Xoybûn’un Ağrı’da kuşatmaya alınan direnişçilerin yükünü hafifletmek, Türk devletine karşı farklı askeri cepheleri açmak ve halkı toplu ayaklanmaya kanalize etmek için başlatığı girişim başarısızlıkla sonuçlandı. Sonuç olarak Fransız devleti 4 ağustos günü Mısır Pasaport’unu taşıyan Süreya Bedirxan’ı sınır dışı etti. Cemil Paşa’nın oğulları ve Haco ağa Şam’a sürgün edildiler. Celadet Bedirxan, Kamuran Bedirxan, Memduh Selim ve H.Papazyan’a Fırat’ın doğu yakasına geçme yasağı konuldu. Mustafa ve Bozan Şahin kardeşler Halep’te ev hapsine alındılar. İbrahim Paşa’nın oğulları Haseki’nın sınırlarını aşmamak şartı ile kaldılar. Fransız Dışişleri Bakanlığının Suriye ve Lübnan’a ilişkin 1918-1940 yılları arasındaki arşivinde Celadet Bedirxan’ın bir deklerasyonu var... Bedirxan bu açıklamasında: “ Ben samimi bir adamım, Şahin ağa ve İbrahim Paşa’nın oğulları gibi bir çok yerden para alan ve otlanan hain değilim. Ben Kürdüm, bir gün başarıya ulaşmak için kanımı dökmeye karar vermişim. Bu dava burada bitmedi ve fazla bir zaman geçmeden başaracağız. Harekete geçmek için bana izin verildiği taktirde Suriye’yi terk eder gök yüzünün altında başka bir yerde bu işi sürdüreceğim.. Ben profesiyonel bir ayaklanmacıyım”.. diyor.. ( aktaran Vahe Tachjian, Levan üzerine yaptığı çalışma..)
General İhsan Nuri Paşa (14) son
Aso Zagrosi
Daha öncede vurguladığım gibi, Osman Sebrî'de bir dizi zorluktan sonra Güney Batı Kürdistan'a dönmüştü. Osman Sebri “Bîranînên“lerinin son cumlesinde çok ilginç bir bilgi veriyor.
Osman Sebri Güney Batı Kürdistan'a döndüğü zaman Xoybûn'un bir çok ileri gelenleri Fransız yetkilileri tarafından sınırdan uzaklaştırılarak Suriye'nin bir çok Arap şehrinde zorunlu ikamate tabii tutulmuşlardı. Bu arada Osman Sebri “Ararat Cumhuriyeti“nin önderlerinden Xalis Bey'in Tehlike köyüne geldiğini ve orada Cemilpaşazadelerin oğullarının evinde kaldığını duyuyor. Osman Sebri hemen Tehlike'ye gidiyor ve Abdulmecid bey'in oğlu Xalis Bey(1) ile görüşüyor. Osman Sebri göre Xalis Bey, İhsan Nuri, Ferzende ve Broyê Heskî Telo'dan sonra Ağrı Direnişinin 4. Önder kadrosuydu.. Osman Sebri Xalis Bey'den Ağrı Direnişi ile ilgili tüm bilgileri alabileceği hayalini kuruyor ve onunla karşılaşmayı büyük bir mutluluk sayıyordu. Osman Sebri Xalis Bey'i güzel konuşan, espirili bir insan olarak değerlendiriyor ve aralarında çok kısa bir anda dostluk ilişkisininin geliştiğini söylüyor.(2)
Bugün elimize geçen SSCB ve İran belgelerinde biliyoruz ki bu devletler Türkiye ile birlikte askeri olarak hareket edererek Ağrı Direnişine son darbeyi vurmuşlar. Hatta Türk askeri hem Sovyetler Birliğinin toprağını ve hemde İran toprağını kullandıkları biliniyor. Sovyetler Birliği Ağrı Direnişçilerinin kendilerine gönderdikleri küryeleri dahi tutuklayarak cezaevine koydukları biliniyor.(Aris Arda'nın Kürd-Rus İlişkileri adlı çevirisine bakınız) İngiltere ve Fransa'da Türklere Kürd direnişini bastırmak için gereken desteği verdikleri bilinmektedir.
Bugün elimizdeki bilgilerden biri İhsan Nuri, Yaşar Hanım, Şeyh Abdulkadır, Xalis bey, Nadır ve Muhamed Bey başka savaşçılarla birlikte çemberi yararak İran'a geçiyorlar.
Savaş hâlâ sürüyor. “ Eyyub Ağa 1931 yılının Mart ayında İran askerleriyle girdiği bir çatışmada Zêwa Jêrê adlı bölgede öldürülüyor. Ferzende İran devleti tarafından öldürülüyor. 1931 yılının Temmuz ayında Biroyê Heskê Telo Sari Ocax'ın doğusunda öldürülüyor“( Kawa Biyat'tan akt Musadeq Tovî, Kovara Metin, hejmara 119, sayfa 78)
İran ordusunun saldırıları neticesinde Seyidxan, Alican, Reşoyê Silo, Şêx zahir ve başka savaşçılar 1932 yılının sonbaharına kadar iki devlete karşı Peşmerge savaşını yürütüler. Bir çokları bu savaşta Kürdistan şehitler kervanına katıldılar.
Aslında Kuzey Kürdistan'dan İran'a sığınan çok yoğun bir Kürd kitlesi var. Bunlar İran esir muamelesi yapıyor. Bu konuya dair İran kaynaklarını inceliyen Kawa Biyat 27 Mayis 1934 yılına ait “ Gözetim altında tutulanları durumunu inceliyen komisyon“un raporunda aktardığına göre “Ağrı Direnişine katılan savaşların eşleri ve çocuklarından 53 kişi Tebriz'de gözetim altında tutuluyorlardı.............Şêx Abdulkadır Tahran'da, Şemsedin Meşhed'de, Muhamed Tahran'da, İlxani Tahran'da, Misro Semnan'da, Ahmed Ali Semnan'da, Birayê Heskê Telo'nun eşi Rebabe Tahran'da, Ferzende'nin eşi Besre Tahran'da(hapishanede ölüyor) gözetim altındaydılar“(age, sayfa 79)
Sayın M.Cemil Rojbeyani İhsan Nuri Paşa üzerine yaptığı çalışmasında İran Savunma Bakanlığı Belgelerine dayanarak “ 23 Nisan 1942 yılında İhsan Nuri Paşa,Yusuf Ali Muhacir, Besre Hesenli(Ferzende'nin eşi) Teymur Celali, Şemsedin Celali, İlxani Celali ve Muhamed Derweş İran İçişler Bakanlığına bir mektup yazarak maaşlarının artırılmasını, gözetimin kaldırılmasını ve kendi yaşamlarını sürdürebilmeleri için iş imkanına kavuşmalarını talep etmekteler“(aktaran Kovi, age sayfa 80)
Hatta yine bu İran belgelerinde Simko'nun oğlu ve Seyid Taha'nın oğlu Şerifxan'ın İhsan Nuri'yi kaçırmak için Tahran'a adam gönderdiklerinden sözediliyor(1942 yılında)
Sonuç olarak İhsan Nuri Paşa'nın ölüm yıldönümü olan 25 Mart için kısa bir anma mesajını yayınlamak isterken kendimi Kuzey Kürdistan'da hâlâ yayınlamamış bir dizi belgenin içinde buldum.. Bunlardan bir kesimini aktarmaya çalıştım. Diğer bir kesimide zaman bulursam yayınlarım. Bu arada İhsan Nuri Paşa'nın dostu ve aynı zamanda onun çalışmalarını yakınen bilen şehid M. Cemil Rojbeyani İhsan Nuri üzerine yaptığı çalışmada “Kürdlerin kökeni“ adlı eserin İhsan Nuri'ye ait olmadığını söylüyor.(akt Tovi, age, sayfa 83)
1)Ben belli bir süre önce Xalis Bey'in akrabası olan eski bir arkadaşıma ulaşarak Osman Sebri'nin Xalis Bey'in Suriye'ye geçtiğine dair bilgiyi aktardım ve teyit etmeye çalıştım. Arkadaşım bana kendilerinden böyle bir bilginin olmadığını söyledi. Umut ederim ki bazı araştırmacılarımız Xalis Bey, Ferzende, Biro Heskî Telo gibi Kürd şahsiyetleri hakkında ciddi çalışmalara girerler. Çünkü ortada doğru/yanlış bir dizi bilgi dolaşıyor. Hâlâ canlı tanıklarında bulunduğu bir dönemde tarihimizin bu boyutu daha kolay aydınlatılabilinir.
2)Osman Sebri'nin anılarının Birinci Bölümü Xalis Bey ile ilgili aktardığım cumle ile (1931) bitiyor. Bu görüşme 1931 yılında gerçekleşiyor. Osman Sebri'nin Anılarının ikinci bölümünü bulmak için oğlu Hoşeng ile bir telefon görüşmesini yaptım ve anıların akibeti hakkında bilgi almak istedim. Hoşeng'in bana aktardığına göre “Osman Sebri hapishane düştüğü zaman anılarını kurtarmak için Suriye Kürdlerinden tanınan bir şahsiyete teslim ediyor. Bugünde hâlâ yaşıyan bu Kürd şahsiyeti Anıları “kaybediyor“. Aslında Osman Sebri'nin anıları ciddi bir gözle okunduğu zaman o tüm Xoybûn liderleri hakkında “iyi düşüncelere“ sahip değil. Osman Sebri Anılarının Birinci Cildinde hepsini suçluyor. Her halde o Anılarının ikinci cildinde onları topa tutmuştur. Bundan dolayı bazı Kürd çevreleri o anıların yayınlanmasını istemiyor. Bende Osman Sebri'nin Xoybûn kadrolarına yönelik sert eleştirilerine ve onlara karşı var olan iddialarına doğrudan tanık oldum. Fakat ne yazıkki o dönem konuya fazla ilgi duymuyordum. Daha sonra Osman Sebri ile yıllarca politik faaliyet sürdüren Mela Neyo'dan onun iddiaları hakkında bazı bilgilere sahip oldum. Bence bu anılar yayınlanmalı. Çünkü Osman Sebri'nin Anıları yanlışlarıyla/doğrularıyla Kürdistan tarihinin bir parçasıdır. Osman Sebri eğer anılarında haksız iddialarda bulunuyorsa verilerle çürütmek en doğru yoldur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder