20 Ocak 2011 Perşembe

Efsaneler ve Ehmedê Xanî diyarındayız

KÜRDİLİ GEZİ-YORUM - Efsaneler ve Ehmedê Xanî diyarındayız

Vedat ÇETİN - Güncellenme : 16.01.2011 10:09

Artık gezgin bir ruh hali içerisinde olduğumu kabulleniyorum. Hiçbir şehre ve mekana aidiyet hissetmediğim gibi, gezdiğim tüm şehirleri sahipleniyor, bütün doğa güzelliklerini benimsiyorum. Bu arada tanıştığım ve tanışma fırsatını bulamadığım bütün güzel insanların adlarını arkadaşlık ve dostluk hanesine yazıyorum.


Yolumuz Ağrı Dağı'na yakın bir güzergahtan geçiyor. Ağrı Dağı sisli, zirvesinde kardan beyaz bir örtü var. Tarihin yükünü omuzlarında taşıyor sanki. Dokunsan ağlayacak. Yaklaşsan, zirvesine baksan sana efsaneler fısıldayacak. Efsaneleri dile getirmek için sabırsızlandığını, bir şey anlatmak isteyip de anlatamayan, dilsiz, yaşlı bir kadına benzetiyorum. Bir ses duyuyorum; derinlerden, yükseklere inip çıkan bir ses. "Yaklaş, eğil, kulağına fısıldayayım" diyen sesin dediğini yapıyorum. Efsaneler sökün ediyor:

1- 1404 yılında İspanyol Elçisi Claviye, Karakoyunlu Türkmenlerinden duyduğunu yazıya aktarır: "Allahuekber, Süphan, Elegez ve Ağrı Dağı'nın adları Nuh Peygamber tarafından verilmiş."

2- Günlerden bir gün iki bacı el ele vererek evlerine odun getirmek üzere ormana giderler. Derken aralarında başlayan basit bir tartışma kavgaya dönüşür. Saç saça kavganın sonunda, kan ter içinde kalıp bitkin düşünce, birbirlerine beddua ederler. Küçük bacı "Allah seni öyle bir dağ etsin ki, yaz, kış başında kar eksik olmasın!" Büyük bacı da, "Sen de öyle bir dağ olasın ki, başından yılan, çıyan eksik olmasın!" der. Tanrı beddualarını kabul eder, büyük bacı Büyük Ağrı olur, başında yaz, kış kar eksik olmaz. Küçük bacı da Küçük Ağrı olur ve tepesinde yılan ve çıyan eksik olmaz.

3. Zaloğlu Rüstem ile devler arasında uzun yıllar mücadele başlar. Devleri sıkıştıran Rüstem, onları Ağrı Dağı'na yönlendirip orada toplanmalarını sağlar. Böylece, insanlığa çok kötülükleri dokunan bu yaratıkların Ağrı Dağı'ndan aşağı inmemesi ve nesillerinin tükenmesi için Tanrı'ya yalvarır. Bu dilek Tanrı tarafından kabul edilerek, devler tılsıma dönüştürülür.


4. Yaşar Kemal'in 1970 yılında kaleme aldığı dünyaca ünlü başyapıtı, "Ağrı Dağı Efsanesi", Ağrı dolaylarında geçen bir aşk hikayesini konu ediyor. Roman kahramanı Ahmet, İshak Paşa Sarayı'nda oturan Beyazıt Paşası Mahmut Han'ın kızı Gülşah'ı sever. Ama yörenin töreleri çok önemli engeller teşkil etmektedir. Efsane, Ahmet'in dağda bir deprem yüzünden, yamaçtaki Küp Gölü'nün derinliklerinde yitip gitmesi ile mutsuz ve acılı sonla biter.



5. Ağrı Hareketi'nin ilk kıvılcımını Celali aşiretinin Hesse Sori ailesinden olan ve halk arasında Bro Heski Tello çakmıştır. Bro, birçok Kürt gibi 1. Dünya Savaşı'nda Ruslara karşı Türk ordusunun yanında yer almış, savaştan sonra da, İttihatçıların propagandasının etkisine giren birçok Kürt gibi, Ermenilere karşı savaşa katılır. Ermeniler bölgeden çıkarılınca, Ağrı'ya yerleşir. Evi, Ağrı eteklerindedir. Ticaretle uğraşır. Şeyh Said İsyanı'na sessiz kalır ve isyana katılmaz. İsyandan sonra başlayan baskılar ve sürgünlerin kendisine dokunacağını aklına bile getirmeyen Bro ona "dikkatli ol" diyenlere, "Devletin dostuyum. Beni sürgüne göndermesi için bir neden yok" der.
Bir sabah erkenden askerlerin kapısına dayandığını gören Bro, teslim olmayıp Ağrı'ya çıkar. Kısa sürede sürgün politikasından etkilenen, hükümetin baskısından rahatsız olan, Şeyh Said İsyanı'ndan sonra etrafa dağılan ve çıkarılan affa rağmen teslim olmayan Kürtler, Bro Ağa'nın etrafında toplanırlar. Daha sonra, İhsan Nuri Paşa ile tanışmasıyla hedefini büyütüp çok kanlı trajik hikayesini anlatmamız gerekiyor ki, bu da sınırlarımızı aşıyor.

6- Aralık'ın Karahacılı köyünden, sarışın tonlardaki kızıl ve kıvırcık saçlı, beyaz tenli birinden bahsedeceğiz.

25 Mayıs 1988 gününün akşamında Hakkari Dağ Komando Tugayı Komutanı Tuğgeneral Altay Tokat'ın masasına, o gün yaşanan çatışmada öldürülen PKK'lilerin cesedinin fotoğrafları konulur. Altay Tokat, yıllar sonra Benavok'ta yaşanan o anı şöyle anlatacaktı: "Ve hiç unutmam, Kesip vardı, Cimşit kod adlı meşhur Ahmet Kesip. Babasını filan öldürmüştü. O bölgenin komutanıydı. O dahil hepsini vurduk biz. Sıraladık, resimlerini aldık. Ahmet Kesip'in resmi gülerek çıkmış. Gülüyor. Ben bunu psikologlara sordum. Psikolog bana ne dedi biliyor musunuz? "Kendini ideolojik olarak bir konuya bu kadar veren insan ölürken de gülermiş."

Yazılı ve sözlü anlatımları yan yana getirince, Tuğgeneral Altay Tokat'ın yanıldığını gördüm. Gerçek şu ki, Ahmet'in dedesi babasını öldürmüş ve uzun süre dağlarda kaçak hayatı yaşamış ve namı, "Mirze Bave Kûj" olarak bilinirmiş. Ahmet'in babası Qasoya Mirze ise, bölgenin en namlı eşkıyalarından sayılan iki hasmını öldürdükten sonra, dağlara sığınmış.

Ahmet Kesip de, uzun süre dağda faaliyetlerini sürdürünce, babasının adıyla anılmış: "Kurê Qaso." Ahmet Kesip, amcası ve dayısının devlete muhbirlik yapmasını içine sindiremeyince, bir gün arkadaşlarıyla beraber gidip dayısı Kelo'yla konuşur. Ancak dayısı onları dinlemez. Bunun üzerine alınan karar gereği, dayısı dahil 5 kişi ölümle cezalandırılır.

Bu eylem çok büyük bir yankı uyandırır. Bölgede muhbirlik yapanlar Ahmet'le arkadaşlarının bu eyleminden dolayı korku ve paniğe kapılırlar. Gazeteler Ahmet Kesip'e "Ağrı Dağı Canavarı" lakabını takarlar.

Hakkındaki ilk efsane, madeni paranın on metre kadar havaya fırlatıldığı sırada hiç nişan almadan ateş edip vurmasıymış. Öbürü ise, bir operasyonda etrafına üç çember atılmasına rağmen, çemberin dışına çıkıp kaçmasıymış.

25 Mayıs 1988 tarihinde Ahmet'in grubu Benavok mıntıkasında büyük bir çatışmaya girer. Burada ilk anda 18 (bir kaynağa göre 8) PKK'li hayatını kaybeder. Ahmet, bu sırada baldırından yaralanır. Tüm eşyalarını arkadaşlarına verip onlara gitmelerini söyler ve tabancasını eline alır. Arkadaşları oradan uzaklaşınca tabancasını şakağına dayayarak intihar eder. Cenazesi ailesine verilmez ve Siirt'e taşınıp Kasaplar Deresi'ne gömülür. "

Yaşlı sesin fısıltısı kesildiği sırada Doğubayazıt'a varmıştık.


Cevdet Baycan'a Doğubayazıt'ı sordum:

Halkın Sesi gazetesi sahibi Cevdet Baycan Doğubayazıt'ı anlatıyor: Burası, 1927 yılına kadar Bayazid vilayeti olarak bilinmekteydi. 1927'den sonra vilayet fiilen Ağrı'ya alındı. 1934'te Ağrı resmen vilayet olurken, Bayazid adı, Doğubayazıt olarak değiştirilip ilçe statüsüne indirildi.

İlk göçü 1938 yılında, babam Sait ile amcam İbrahim Baycan'ın öncülüğünde ailemiz yaşamış, o yıl Yukarı Bayazid'dan bugünkü Doğubayazıt yerleşim yerine gelip yerleşmişler. Bu arada Yukarı Bayazid'dan göç edenlerin bir kısmı Iğdır'a, bir kısmı Ağrı'ya, bir kısmı Erciş'e, bir kısmı da Maraş'a gitmişler. Bunlar gittikleri şehirlerde, "Beyazıt Mahallesi"ni oluşturmuşlar. O yıl yeni kurulan Beyazıt şehrinin nüfusu 5 bin kadardı.

Yukarı Bayazid'dan aşağı inilmesinin nedeni, arsa spekülatörleriymiş. Ağrı Halk Hareketi lideri Biroyê Heskî Tellî-Brahîm Ağa- Bayazid'deki nişanlısını almak için gelir. O zamanlar böylesi durumlarda silahla havaya ateş açılması geleneği varmış, kendisi de havaya ateş açar. O anda bulunan 4 encümen (ki bunlar arsa spekülatörleriymiş) hemen valiye şikayete çıkıp, "Eşkıya Doğubayazıt'ı bastı, daha neyi bekliyorsunuz!" derler. Bunun üzerine, vali bakanlığa tel çeker. Böylece Doğubayazıt il statüsünden ilçe statüsüne indirilir. 1877-1878 harbi sonunda Ruslar çekilirken, Van'dan gelen Ermenileri de yanlarına alıp götürmüşler. Gökçegöl'ün batısında yeni kurulan şehre Navo Beyazıt (Yeni Beyazıt) adını vererek oraya yerleştirilmişler. Ermeniler çekilince Van'dan gelen Alay Komutanı Miralay Hüseyin Hüni Efendi, Bayazid'i teslim alır. Mutasarrıflığa Kettüdağ oğlu Abdülvahap Efendi tayin edilir. İstanbul'dan tayin edilen Adil Giray mutasarrıf olur. Cumhuriyetin ilanından sonra mutasarrıflıklar valiliğe dönüştürülür. Iğdır ve Tuzluca Bayazid'e bağlanır. 1934 yılında Iğdır ve Tuzluca buradan alınarak Kars'a bağlanır. Aynı yıl ilçenin adı Doğubayazıt olarak değiştirilir.


Geçmişten günümüze Bazid




Doğubayazıt, tarihten günümüze birçok uygarlıklara beşiklik etmiş, birçok istilalar yaşamış. Bu bölge şehirlerinin çoğunun geçmişinde benzer bir tarihin yaşandığını biliyoruz.

Bölgede yüzyıllarca varlık gösteren Hitit ve Huri Krallıklarının yıkılmasıyla tarih sahnesine çıkan Urartular MÖ 900'den 600'e kadar 300 yıl süreyle merkezi Van olan bölgede büyük bir uygarlık kurmuşlar.

Urartu devletinin yıkılışından sonra bölge Asurlar, Medler, Persler, Romalılar, Bizanslılar ve Moğollar vs. arasında el değiştirir. İslam ordusu 645 ve 646 yıllarında Bayazid'in de içinde bulunduğu tüm bölgeyi fetheder.

Doğubayazıt'a karşıdan bakınca, doğa güzelliği yanında, tarihi ve turistik yapısı İshak Paşa Sarayı göze çarpıyor. Büyük Ağrı, Küçük Ağrı, Tendürek ve Göle Tepesi olmak üzere dört yanı dağlarla çevrili Doğubayazıt'ın nüfusu 65 bin, köylerle birlikte 120 bin civarında, kocaman bir şehirdir.

İSMİ SÜREKLİ DEĞİŞTİ

Bütün tarihi şehirlerde olduğu gibi, Doğubayazıt da geçmişten günümüze kadar geçirdiği istilalar nedeniyle değişik adlar almış. Sırasıyla Gakkovit, Daryonk, Kaleinur, Bayazıt, Bazid ve Doğubayazıt isimlerini sayabiliriz.

Qule Tepê köyünün yakınında Meteor Çukuru bulunuyor. Derinliği 65 metre, genişliği 35 metredir. 1913 yılında hayvanların otladığı alanmış. Çok büyük bir patlama olduktan sonra, Meteor Çukuru'nun meydana geldiği söyleniyor. Yazar Nihat Gültekin de o yöreden. "Meteor Çukuru sayesinde, binlerce yerli ve yabancı turistle tanışma fırsatımız oldu," diyor. Nuh'un Gemisi dünyada en çok ilgi çeken yerlerden birisidir. Buz Mağarası da öyle.

ŞEHRİ EHMEDÊ XANÎ




Bayazid, 17. yüzyılda önemli bilim ve edebiyat merkezlerindendir. Ehmedê Xanî, Kasr-ı Şirin'den 12 yıl sonra 1651 yılında dünyaya gelmiş. Ünlü şair-filozof Ehmedê Xanî, yarattığı eserleriyle bu döneme damgasını vurmuş. Medresede Kürt çocuklarını eğitmiş. Arapça'yı daha iyi anlaması için "Nubera Bîçûkan" eserini yazdığı biliniyor.

Xanî'nin felsefesi, öğrencilerinden İsmailê Bayazidî, Muradxan Bayazidî, M. Mahmud Bayazidî ve sonraki bilgin ve alimler tarafından devam ettirilmiş.

Ehmedê Xanî'nin ünlü eseri Mem û Zîn M. Mahmud Bayazidî tarafından Rus Konsolosu A.D. Jaba'ya verilir. Eser, St. Petersburg Kütüphanesi'nde arşivlenen iki el yazması nüshaları 1730 ve 1732 tarihlerini taşımaktadır. Diğer eski bir el yazması da Bayazidli Şêr oğlu Aziz Mamzeydi'ye ait olup 1165 tarihinden kalmadır. 1919 yılında İstanbul'da ilk kez bir matbaada basılan Mem û Zîn bu el yazmasından alınmış.

İnsanlar eskiden aralarındaki anlaşmazlık durumunda Ehmedê Xanî ve Ağrı Dağı üzerine yemin ederlermiş. "Serê Ehmedê Xanî" diye yemin etme geleneği olmasaydı, Xanî ve eserleri bu kadar yaygın bilinmezdi herhalde.

Halen Ehmedê Xanî adıyla kültürel faaliyetlerde bulunan iki dernek bulunuyor. Esnaf tabelalarının çoğunu "Xanî" niyetine, "Hani Baba" diye yazdırmış. Bir ilköğretim ve bir liseye "Ahmedi Hani" adı verilmiş. Ehmedê Xanî artık bir otoritedir bu şehirde. Adına web sitesi açılmış, heykeli dikilmiş ve yine onun adıyla kültür ve sanat festivali yapılıyor.

Xani'nin felsefesi, "Her tişt koka xwe şîn dibe," sözüyle anlam kazanıyor. Xanî felsefesi, Kürtlerin iç ittifakını ve özgürce yaşamasını içeriyor. Daha fazla bilgi için www.ehmedexani.org adresine bakılabilir.







Cezaevinde yaşamını yitiren 1. Barış Grubu'ndan İsmet Baycan'ın mezarı Doğubayazıt'ta


GÜNLÜK GAZETESİNDEN ALINMIŞTIR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder