29. Sayı - Nisan 2005
Kürt Halkının Direnişlerle Dolu Tarihinden Bir Yaprak;
Ağrı Ayaklanması
Kürt halkı, tarih boyunca her zaman kendilerine dayatılan inkâr ve imha politikalarını direnişlerle yanıtlamıştır. Bu yüzden Kürdün tarihi hep katliam ve isyan tarihidir.
Bu isyanların en önemlilerininden biri de Ağrı Ayaklanması’dır. Şeyh Sait isyanın bastırılmasından sonra, Kürtler Irak, Suriye ve İran'a geçerler. 1927 yılında Kürtler küçük de olsa sisteme karşı savaşlarını çeteler halinde sürdürürler. Devlet bu kez işi sıkı tutmakta, Kürt coğrafyası özel plana tabi tutulmaktadır. Bölgede "genel müfettişlik" adı altında bir birimin kurulması da bu döneme rastlar.
Bu arada Kürt yurtseverlerinin örgütlenme çalışması devam etmektedir. Birlik ihtiyacınin bir sonucu olarak da Lübnan'ın Bihandan kasabasında Xoybun (Bağımsızlık) Cemiyeti kurulur. Xoybun, geniş bir kesimi bir araya getirmiştir. Bey, ağa, doktor, asker, öğretmen, gazeteci, bilgin, aydın, köylü gibi bir yelpazeyi ifade eder.
Türk egemenleri de askeri harekatlara ağırlık vermeye başlar. Kürt direnişçileriyle Türk devleti arasında ilk çatışma 16 Mayıs 1926'da gerçekleşir. İran'daki aşiretlerin de desteğiyle Kürt direnişçiler Türk ordusunu yener. Aradan bir yıl gibi bir süre geçer. Bu arada devlet afla Kürt halkını kandırmaya çalışırken, Ağrı ve çevresine askeri yığınak yapar. 13 Eylül 1927 yılında 10 bin kişi ile Türk ordusu Ağrı dağına saldırı başlatır. Ancak Türk ordusu istediğini elde edemeden geri döner. AğrıDağı'nda toplantılarını sürdüren Xoybun Cemiyeti, hedefini Kürdistan olarak belirler. Bu toplantılarda İhsan Nuri askeri liderliğe, İbrahim Huske Telli ise siyasi liderliğe getirilir.
1928 yıllarında devlet bir af daha çıkarır. Bu affa karşı Xoybun Cemiyeti, Kürtleri oyuna gelmemeye davet eder.
Devlet, direnişi bastırmak için her türlü yolu dener. 1928 yılında Türk devleti, İhsan Nuri ile bir görüşme düzenler ve ona yüksek görevler teklif ederler. İhsan Nuri'nin bu teslimiyete karşı cevabı, derhal Türk devletinin Kürdistan'ı boşaltması, Kürdistan'ın egemenliğini tanınması olur.
1930 yılının 19'u 20 Haziran'a bağlayan gece bir isyan daha başlar. İran'daki Kürt aşiretleri, Zilan yöresi ve Ovacık köyünde saldırılara geçer. Türk helikopterleri AğrıDağı'nı uçaklarla bombalamaya başlar. Devlet, o bildik propagandasını o dönemde hayata geçirmiştir. Medya o dönemde yalan makinesi olarak kullanılır. Özellikle faşist yayın çizgisiyle Cumhuriyet Gazetesi'nin sayfaları şovenizmle yüklüdür. Cumhuriyet gazetesi "Ağrı Dağı kuşatıldı", "Eşkıyanın büyük bölümü imha edildi" gibi yalan haberlerle süslenir. Yunus Nadi bunun Kürt isyanı olmadığı, cahil insanların işi olduğunu yazar.
Bu arada Kürtler Hakkari'nin Şemdinli ve Oramar ilçesine de saldırılar düzenler. Gerçek, ne hükümetin söylediği ne de basının yazdığı gibidir. İsyan sadece Ağrı ile kalmamış başka bölgelere de yayılmıştır. Kurtarılmış bölgeler Bitlis'e kadar uzanmıştır. Bu saldırıların sonucunda 1700 Türk askeri esir alınırken, birçok askeri malzeme ele geçirilmiştir. Türk devleti, İran'ı ikna ederek, direnişçileri sıkıştırmayı dener. Her taraftan direnişçileri sarmaya başlar. Bu saldırılara İhsan Nuri direnişle cevap vermesine karşın, karşısında var olan daha sistemli bir güçtür. Gün geçtikçe direniş zayıflar. Yine de her defasında bitti denilen direniş iki aya yakın sürmüştür. Direniş sonucunda, İhsan Nuri İran'a geçerken, 22 Mayıs 1932'de Ağrıayaklanmasına katılan 32 kişi ölüm cezasına çarptırılır.
Dönemin adliye bakanı Muhammed Esedisyan;, "dost düşman bilmeli ki, bu memleketin efendisi Türklerdir! Türkiye içerisinde yaşayıp damarlarında temiz Türk kanı olmayanların bir tek hakkı vardır; uşaklık ve esirlik!..." sistemin faşist-şoven yüzünün aynasıdır. Bu arada TKP de Ağrı isyanını, iktisadın geri kalışı ve sanayinin olmayışı yüzünden Kürt halkının irticanın, hilafetçiliğin ve emperyalizmin tesiri altında kalması olarak değerlendiriyor.
Ayaklanmanın liderlerinden İhsan Nuri, Türk ordusunda görev yapmış bir komutandır. Cumhuriyetin ilanı ile Kürtlere verilen sözler tutulmayınca, İhsan Nuri, görevini bırakır ve Kürdistan'ın özgürlüğü için savaşır. İhsan Nuri anılarında ö denemi "esir yaşamaktansa, savaşarak ölmek daha iyidir" diye tanımlar. Bu tanım, ulus olmanın temel kriterlerindir. İhsan Nuri dönemi de dahil olmak üzere, bütün Kürt ve ezilen, yok sayılan halklar için geçerlidir. Bütün diğer çözümler, Kürt ulusunun esir yaşamasından başka yere çıkmamıştır, çıkmayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder