Şırnak’tan Beytuşşebep’a nakledilen 18.Piyade Alayı,olay yerine vardığında alay yaveri Teğmen Rıza ağabeyi Yusuf Ziya Bey’den bir telgraf alır. Telgrafı, isyanının başlatılması şeklinde deşifre ettiğinden 3-4 Eylül gecesi isyanı başlatır. Yusuf Ziya Bey daha önce Muş ovası köylerinden Vartinis’te Beytuşşebap grubunun 6 Eylül’de firar edeceğini Van ve Siirt’i basacağını söylemiştir, (R.Hallı S.73). Bu da hareketin daha önceden planlanmış olduğunu gösterir. Azadi’nin Türkiye Kürdistan’ında bir dizi baş kaldırı planı mevcuttur. Çünkü daha sonra Diyarbakır İstiklal Mahkemesinde Savcı A.Süreyya, Bitlis’ten söz ederek Şeyh Said’e şöyle söyler: “ Cıbranlı Halit Bey ve Yusuf Ziya size isyan için teklifte bulunmuş, Bitlis’teki cephaneliği ele geçireceklerinden söz etmişlerdi. Demek ki ilk çıkışta yenilgi olmasaydı benzer eylemler tekrarlanacak, ikinci aşamada kurtarılmış topraklarda bir ulusal hükümet ilan edilecekti.”
Şifreli haberleşme Azadi’nin sıkça kullandığı bir yöntemdir. Diyarbakır İstiklal Mahkemesi’nde ifadelerden biri şöyledir: “ İsmail Hakkı Saweyş, örgüt lideri Cibranlı Halit Bey’e yolladığı telgrafta “Halep’te Bozo Bekir’i Necmi Bey’e taktim ettim, buradaki ticaret şubelerini himaye etmesini rica ettim. Vaat aldım”. Buradaki Bozo’nun Kürt, Necmi’nin Fransız olduğu şifreli olarak belirtilmiştir.
Sonuçta, telgrafların yanlış deşifre edilmeleri veya iletişim eksikliği nedeniyle bu alayda görevli dördü subay (Yüzbaşı İhsan Nuri, Vanlı Teğmen Hurşit, Teğmen Rasim ve Teğmen Tevfik), toplam 350 asker 10’u otomatik 380 tüfek, erzak ve mühimmatı da beraberlerinde alarak firar etmişler.
Albay Reşat Hallı, olayı sıradan, ancak büyük bir firar eylemi gibi tarif etse de İnönü Trabzon’da bulunan Cumhurbaşkanı M.Kemal’e sunulan raporda Van, Muş, Bitlis ve Siirt’e tertiplenmekte olan daha geniş çaplı bir ayaklanmanın parçası olarak ele almaktadır.
Bu olayla ilgili olarak İhsan Nuri “o zaman Azadi Komitesi’nin bilgisi dahilinde, Kürdistan’ın bağımsızlığı için başlattığı isyan yenilgi ile sonuçlanınca Teğmen Rıza, kardeşi ve damadı tutuklandılar”. ( İ.Nuri 92.S.55-56)
O dönemin önemli şahsiyetlerinden Zınar Silopi: “ İsyanın o tarihte başlaması deşifrasyon hatasından değil, Yusuf Ziya Bey’in şahsı tasarrufuyla Bitlis Şubesinin kararından olmuştur. Diyarbakır Şube Başkanı Ekrem Cemil Bey, olayı Yusuf Ziya’nın hayalperest ve taşkın kişiliğine bağlamaktadır.
En önemlisi, Teğmen İsmail Hakkı Şawes’e (Cıbranlı Halit Bey’in yanında çalışan 3 subaydan biri olan Şawes, örgütün şifrelerini kullanan, Suriye’de Fransızlar’la, Irakta İngilizler’le görüşen, yabancı dil bilen bir kişidir), göre de bu isyan Azadi merkezinin istek ve emirlerine zıt olarak Bitlis şubesince başlatılmıştır”.
R.Olson, Beytuşşebap İsyanından sonra Irak’a kaçan ve İngilizlerle görüşen Kürt subayların Ali Zeki, İsmail Hakkı, İhsan Nuri, Tevfik ve Ahmet Rasim olduğunu söyler. Bunlar İngilizlerle yaptıkları analizlerden, Azadi mensuplarının, gerçekleştirilen Nasturi Hareketi’nin anti -Kürt karakterini anladıklarını söylerler. Kürtler’de dinsel fanatizmi körüklemek ve Nasturi mallalarını yağmalamak, bununla da Azadi’nin bölge Kürtleri arasındaki etkinliğini gölgelemek, Kürtleri İngilizler’le karşı karşıya getirmek planları vardı. Nasturiler’in işi bitirilince sıranın kendilerine geleceğini anlamışlar ve buna isyanla cevap vermişlerdir.
Beytuşşebap İsyanının fazlaca dikkat çekmemesi için resmi tarih yazıcılarının bu isyanı , Şeyh Said İsyanı gibi İngilizlerin kışkırtması, irticai gibi karalamalarla lanse edemeyeceğinden, ulusal, seküler ve geniş çaplı olan bu askeri hareketi ancak gözden kaçırmak, önemsizleştirmek istemiştir. Bu nedenle Türkçe kaynaklarda pek yer almamıştır. Türk tarih yazımı, Kürt ulusal bilincinin oluşmasını önlemek, zayıflatmak için Kürtlerin her zaman emperyalistlerin kışkırtmasıyla hareket ettiklerini yayarak, geçmişlerine karşı utanma ve aşağılanma duyguları yaratmak tezlerini ileri sürür. Oysa ki, Azadi Örgütü tüm çabalarına rağmen, hiçbir emperyalistten hiçbir yardım almamıştır.
İSYANIN BASTIRILMASI VE SONRASI
İsyancıların hedefi 18. Alayı ve bol miktarda silah ve mühimmatı ele geçirerek çevre aşiretlerinin katılımıyla kurtarılmış bir bölge kazanmaktı. Bu bölgedeki 8 büyük aşiretin reisleri Azadi Örgütü’nün üyesiydiler, buna rağmen katılımın az olması her halde bunların haberi olmadan Yusuf Ziya Bey’in işi aceleye getirmesinden olsa gerek. Bununla ilgili olarak, Diyarbakır Azadi şube başkanı Ekrem Cemil “Böyle önemli ve büyük bir olayın öncesinden, nasıl Diyarbakır gibi büyük ve önemli bir şubenin haberi olmaz?” demişti.
Önce telgraflara ilişkin, Yusuf Ziya Bey’in kardeşi Ali Rıza, Bahattin ve damadı Faik, sonra Muş- Bitlis yöresinde etkin Hacı Musa Bey tutuklanır.(Bitlis’te)
Soruşturma derinleştiğinde, olayın basit bir firar olayı olmadığı, arkasında Cıbranlı Halit Bey ve Azadi Örgütüne kadar uzanan geniş çaplı bir isyan planı olduğu anlaşılır ve tutuklanmalara başlanır.
İsyancı subaylardan Yzb.İhsan Nuri ve 4 arkadaşı, Irak’a giderler ve orada İngilizlere sığınırlar. Daha sonra, Hoybun’un görevlendirmesi ile İhsan Nuri Ağrı İsyanını yönetir. Yusuf Ziya Bey, Erzurum’da 10 Ekim 1924’ te yakalanır, bir müfreze refakatinde Hınıs-Varto- Muş üzeri Bitlis’e getirilerek tutuklanır. Daha sonra Cıbranlı Miralay Halit Bey Erzurum’da bir süredir gözetim altında bulunduğu evinden “ Sarıkamış’ta levazımdaki bir yolsuzluğu tetkik etmekle görevli olduğu” söylenerek alınır. Patnos üzeri Bitlis’e getirilir ve Divani Harp’çe tutuklanır.
Bu sırada Bitlis Valiliğine 2.Fırka Komutanı Kazım Paşa (Dirik) getirilmişti. Vali, Bitlis çevresini emniyete almak için önce, tutuklu olan Hacı Musa Bey’i serbest bırakır, Norşin tekkesinden Şeyh Alattin ve Hizanlı Şeyh Selahattin’in isyana katılmasını engeller. Bundan sonra, Hasenan Aşiret reisi Miralaya Halit Bey’in, Zirkanlı Kerem Bey’in ( Kereme Kolağası) ve Şeyh Said Efendi’nin tutuklanması çabalarına girer. Bu olaylar nedeniyle Şeyh Said’in ifadesinin alınması gerekmektedir. Erzurum vilayetenin yazısı üzerine, Hınıs Kaymakamı Maksut Bey, yaşlı ve hasta diyerek ifadesini alır ve serbest bırakır.
Bu sırada Şeyh Said Efendi’ye, Bitlis Divanı Harp’te tutuklu bulunan Cibranlı Halit Bey’den haber gelir. Halit beyle görüşen ve haber getiren kişi Hamide Mamaşi’dir. Halit Bey, kendisine “ Hareketin başına geçmesini, kendini ele vermemesini, halkın arasına girerek, ileri gelenlerle görüşmesini, halkın uyandırılması ve birliğinin sağlanması için çalışmasını ve acele etmemesini” rica eder.
Bu haber üzerine Şeyh Said Efendi, Hınıs’tan ayrılarak “1925 Kürt Ulusal Başkaldırı Hareketi “’ ne adım atmış olur. İsyan 13 Şubat 1925’ te Piran’da patlar. 15 Nisan 1925 günü, Şeyh Sait ve yanındakiler Varto-Abdurrahman Paşa Köprüsünde yakalanır. Ve 28 Haziran 1925 günü, Diyarbakır Şark İstiklal Mahkemesince 46 arkadaşı ile birlikte idam edilirler.
Beytüşşebap İsyanı, Kürt tarihinde önemli bir yere sahiptir. Bu hareketten sonra hem iktidar cephesinde, hep de Kürt kesiminde olaylar hızlanmıştır. Azadi Örgütü, ayaklanma merkezi olarak Botan’ı seçmiştir. Daha sonra merkez, kuzeye kaydı, Piran’da başladı. Diyarbakır- Elazığ- Malazgirt merkez olarak gelişti. Devletin çok ciddi caydırıcı önemler ve baskıları sonucu Botan’dan ayaklanmaya ciddi bir destek verilmedi. Daha sonra bu bölgeden de aynı nedenlerle, Ağrı ve Dersim isyanlarına da katılım yeterince olmadığı görülecektir.
Önemli bir sonuç da şudur. İsyana önderlik yapan kadronın ideolojik ve siyasi yapısı değişmiştir. Azadi Örgütünde iki kanat mevcuttur.
1- Örgütün modernist kanadı: Bunlar modern okul eğitiminden geçmiş mektepli ve şehirli kadrolardan oluşmuştur. Avrupai fikirli, milliyetçi, Seküler/Laiklikten yanaydılar. Dine karşı ılımlı, uluslar arası diplomasiye önem veren, demokrat insanlardı. Gazete ve dergileri olan, örgütlü hareket içindeydiler.
2- Örgütün geleneksel dinci kanadı: Kürdistan’ın geleneksel, yerel yapılarının etkisinde olan, aşiret, medrese, tarikat erbabı ideolojisi İslamiyet olan şahıslardır.Bunların ılımlı- modernist çevrelerle dayanışmaları vardı, modern örgütlenmelerden farkı, uluslar arası diplomasiye fazla ilgi duymuyorlardı.
Azadi Örgütü, geleneksel Kürt yapılanmalarını aşan,daha çok ılımlı modernist kanada itibar ediyordu. Bu kanat, sadece kuruluşuna damgasını vurmamıştı, Beytuşşebap İsyanı’na kadar, örgütün denetimini elinde tutmuştur. Cıbranlı Halit Bey, Yusuf Ziya Bey, Kereme Kolağası, Hasenanlı Halit Bey, Azadi’nin Bingöl Şube başkanı ve sekreteri Tayip Ali Bey, örgütün merkezi ve kurucu kadrolarını oluşturan Erzurum’daki subaylar, Siirt Şube başkanı İhsan Nuri, Diyarbakır şube başkan Ekrem Cemil, Zinar Silopi, Dr.Fuat, Hacı Ahti, Darahinili Salih Bey, Kemal Fevzi, İsmail Hakkı Şawes bu gruptandılar.
Örgütün kuruluş insiyatifi modernist kanatta idi, geneleksel kanada mehsup şahısları örgüt saflarına çekenler de bunlardı. Örgüt saflarında var olan şeyh ve din adamlarının, yoğun bir şekilde Azadi’ye akmaları, daha çok 1924 dinsel reformların sonuna denk gelir. Azadi bu tepkileri, ulusal kanada akıtmasını bilmiştir. Geleneksel kanadın en önemli isimleri Şeyh Said Efendi, Şeyh Abdullah Efendi, Şeyh Şerif Efendi benzeri insanlar 1924 yazı boyunca ulusalcı saflara kazanılmışlar ve Azadi çevrelerinde yerlerini almışlardır.
Beytuşşebap isyanının yenilgiyle sonuçlanması ve Azadi liderlerinin (Cibranlı Halit bey ve eski Bitlis mebusu Yusuf Ziya bey ) tutuklanması, ılımlı modernist kanadın insiyatifinde gelişmekte olan Kürt ulusal hareketinin önderliği, geleneksel dinci kanadın eline geçmesine neden olmuştur. İlerici kanadın yönetici kadroları tutuklanınca veya yurt dışına kaçınca yönetim tamamen şeyhlerin eline geçmiştir. 1924 Eylülündeki isyanı, subaylar, memurlar, mektepliler yönetirken, 6 ay sonraki 1925 İsyanının bütün cephelerine şeyhler komuta etmişlerdir. Asıl mimarları seküler, modernist kanat olmasına rağmen, onların etkinliklerinin kaldırıldığı bir ortamda, şeyhlerin mecburiyetten bu görevi üstlenmeleri, bu hareketin ulusal karakterinin reddi anlamına gelmez. Aksini iddia etmek, süreci ters yüz etmektir, demagojidir.
Devlet, Cumhuriyet tarihi boyunca, meydana gelen direnişleri özellikle “ irtica, eşkıyalık ve bölgesel geri kalmışlık” olarak ilan etmiş, literatürinde “Kürt sorunu” olmadığı için, etkin siyasal yanı gizlemiştir. İsyan başladığında tekrar başbakan olan İnönü “İsyanı değerlendirirken dikkatli olmak, herhalde milli bir hareket olarak kabul etmemek gerekir” demişti. Ancak Diyarbakır İstiklal Mahkemesi Başkanı karar konuşmasında özetle; “..kiminiz hasis şahsi menfaalerinize bir zümreyi alet, kiminiz ecnebi kışkırtmasını siyasi hırslarını rehber ederek, hepiniz bir noktaya, yani müstakil Kürdistan teşkiline doğru yürüdünüz”der. Heyeti sabıka için de “güya dini ve şer-i ve fakat herhalde, müstakil bir Kürdistan hükümeti teşkil ve tesis eylemek maksadı ile … “ söylemiştir.
Resmi ideolojinin mimarlarından Cumhuriyet Gazetesinin Başyazarı Yunus Nadi de Ağrı direnişi için, özetle “ bu ülkede yaşayan herkes Türktür, Türkten başka bir camia yoktur, dolayısıyla Kürt isyanı da yoktur. Cehalet ve şekavet vardır. Bu hadiseye böyle bir isim vermek siyaseten yanlıştır” der (Cumhuriyet, 13.07.1930).
peyamazadi.org adresinden alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder