Biz Yahudi toplumu olarak Babil’de 2600 yıl varlık sürdük. Ben Irak’ta doğduğumda, bütün Yahudiler sadece üstlerindeki elbiseler izin verilerek yerlerinden göçertilmişlerdi.
1963 yılında ben 8 yaşındayken Iraklı kimliklerimizi geri getirmemiz ile ilgili bir bilgi aldık hükümetten. Biz Iraklı Yahudiler kimliklerimizi geri iade ettik ve kimliklerimizin yerine bize sarı renkli yeni bir kimlik verdiler. Nazilerin Almanya’da yaptığı gibi. 1963 yılında sarı kartlarımızı aldığımızda artık normal birer vatandaş olmadığımızın farkındaydık. Ülke dışına çıkamayacağımızı bildirdiler, birer rehineye döndüğümüzü farkettik. 1968 yılında Saddam yönetime geldi ve hayat tamamen bir kabusa dönüştü. 1969 ocak ayının bir akşamında ulusal bayram ilan edildiğini duyduk radyodan. Bu ulusal günde okulların kapalı olacağını duyduk ve biz çocuklar neşe içinde dans edip oyunlar oynuyorduk. Gece dokuz gibi niye ulusal bayram ilan edildiğini radyodan duyduk ve göz altında bulunanların suçlarını itiraf ettiklerinin bilgisini aldık. O karanlık gecede suçlarını itiraf edenlerin bedenleri Bağdat’dın merkezi bir meydanında sallandıklarını öğrendik. Asılan 14 kişiden 9’unun Yahudi olduğu bilgisi bize ulaştı. Hoperlörlerden bu asılanların isimleri okundu. Sevenleri ve yakınları son bir veda için ulaşamamışlardı onlara.
Bizim için yaşam ve ölmek aynı şey olmuştu. Babam o anda bizim için tek çözümün kaçmak olduğunu anladı. Tek çözüm Kuzey’de yaşayan Kürtlerin bölgesine ulaşmaktı. Babam sarı kartlarımızla oraya normal yollardan ulaşamayacağımızı biliyordu. Ümidimiz Kürtlerin olduğu bölgeye zamanında ulaşmak, oların yardımıyla ülkeden çıkmak ve yeni bir hayata başlamak. Kaçış hikayemiz bir geceye sığdırılarak anlatılamayacak kadar uzun. Önceden sarı kartlarımızı elle ikiye ayırarak bir yarısını Kürt bölgesine gönderdik. Ulaştığımızda elimizdeki yarı kartları onlardaki diğer yarısıyla eşleştirip biz olduğumuza emin olmaları gerekiyordu. Babam bir şeyden emin olmak istiyordu ve bizi toplayıp şunu söyledi; “Yakalandığınızda ailenizi ifşa etmeyin ve asla İbranice konuşmayın.” diye tembihte bulundu.
Ben o zaman 16 yaşındaydım ve kız kardeşlerim 14-11 yaşlarındaydı. Bir gece yola çıktık ve yolda Yahudi başka bir aileyle karşılaştık, hiçbir şey demeden yanlarından geçtik. Haftalar sonra ulaşmamız gereken noktaya gelmiştik. Bütün hikayeyi atlayıp son çıkış hikayemizi anlatacam size. Bir kamyon yanaştı ve 22 kişi birbirimizin üstüne basarak uzandık. Güzergahımız bir şöförle Şingal bölgesinden geçip İran sınırına geçmekti. Gece zifiri karanlık ve kamyonun tüm ışıkları kapalıyken yola çıktık. Baas rejimi askerlerinin bizi fark etmeden tüm bu bölgeyi geçmemiz gerekiyordu. Derin uçurumu olan vadilerden, zifiri kanlıkta ışıkları söndürülmüş bir arabayla ilerliyorduk.
Aniden şöför frene bastı; derin vadilerin birinin yamacında durdu ve bizi arabadan indirdi. Güneş doğmadan geri gitmesi gerektiğini anlattı. Biz yalvararak; “neredeyiz? lütfen bizi burda bırakma.” dedik. O da merak etmeyin; “Şimdi bireleri diğer taraftan sizi almak için gelecekler.” dedi...
Şöför 22 kişinin içenden bana yanaştı. Ben 16 yaşındayım ve benden bir kaç yaş büyük olan şöför sağ elimi iki elinin arasına aldı ve şunu dedi: “ Benim adım MESUD BARZANİ ben Mustafa Barzani’nin oğluyum, bana söz vermeni istiyorum.” dedi. Bu kaçış hikayesini insanlara anlattığında biz Kürtlerin sizden hiç bir beklenti içinde olmadığımızı ve sizden tek kuruş istemeden yardım ettiğimizi anlat; çünkü biz Kürtler siz Yahudi toplumunu seviyoruz.” dedi.
Ben sözümü tuttum. Bu sadece benim hikayem değil. 1900 Yahudi bu insanların yardımıyla 3 sene boyunca o karanlık yolda o ışıksız araba eşliğinde o noktaya ulaştırıldı.
33 sene sonra bir grup Amerikalı Senertörle beraber Bağdat’tayım. Onlara öncülük yapıyorum. Bu grupla Nejef, Bağdat ve daha bir çok Irak bölgesini dolaştık. Senetörlerden biri bana dönerek: “ Edwin; bu gece çok özel bir yerde kalacağız, Başkan Mesud Barzani’nin evinde.” dedi. Ben de hikayemi Senetöre anlattım, çok etkilendi hikayemden.
Bir sonraki gün Mesud Barzani dış ilişkilerden sorumlu bakanıyla bizimle toplantı için odaya girdi. Toplantı yaklaşık bir saat sürdü. Barzani ayağa kalkarak başka bir görüşmesinin olduğunu ve yetişmek için ayrılmak zorunda olduğu bildirdi. Senetör de ayağa kalkarak; “son bir dakikanızı bize ayırma şansınız var mı?” dedi. Barzani de; “yaklaşık bir saatimi size ayırdım, gitmem gerekiyor.” dedi. Senetör Barzani’ye dönerek beni işaret etti: “Bunu tanıdınız mı?” diye sordu. Barzani bana bakarak; “hayır, tanımıyorum.” dedi. Senetör; “siz daha önce karşılaştınız.” dedi.
Ayağa kalkıp tüm hikayeyi bir dakikaya sığdırmam gerektiğimin farkındaydım. Ona dedim ki; “Ben Edwin Shawkur, Irak’ın son Yahudi’lerindenim.” dedim. İngilizce konuşmamı Barzani’nin tercümanı Kürtçeye çevirmeye başlamıştı ama konunun nereye gideceğinden bihaberdi.
Barzani’ye dönerek; “Burdaysak Kürtlerin sayesinde.” dedim. Barzani konunun nereye gideceğini anlamıştı ve yan tarafındaki masaya elini dayayarak destek almaya çalıştı. Ben o karanlık dağ yolundaki geceyi anlattım ve şöförün gözlerimin içine bakıp elimi iki elinin arasına alıp şu sözlerini aktardım:
“ Ben MESUD BARZANİ, MUSTAFA BARZANİ’nin oğluyum.” dedi.
Bunu dediğim an çeviriyi yapan Kürt dizlerinin üstüne düşüp ağlamaya başladı önümüzde. Benim,Senetörün ve Barzani’nin yanaklarından yaşlar oklar gibi yere düşüyordu.
Bir dakika boyunca göz yaşlarıyla hiç konuşmadan birbirimize baktık Başkan Barzani’yle ve insan olmanın: “Dil, din ve etnisiteyle ilgili olmadigini anladik.”
Hikaye: Edwin Shawkur
Çeviri: Aram Acar
Vidyonun orjinali aşağıda
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder