26 Eylül 2025 Cuma

Aptulmecit Begê Sipki

Aşağıda Mehmet İzci tarafından yazılmış, Doğubayazıt Gazetesi'nde 2014 yılında yayımlanan "Abdülmecit Begê Sîpkî" ile ilgili iki bölümlük yazının tam metnini bir arada verilmiştir.

1. Bölüm: ABDÜLMECİT BEGÊ SÎPKÎ VE AĞRI'NIN KURTULUŞU?

Yazar: Mehmet İzci

Kaynak: https://www.dogubayazitgazetesi.com/haber/abdulmecit-beg-spk-ve-agrinin-kurtulusu-7708.html

Yaklaşık Yayın Tarihi: 15 Nisan 2014

Serhad yöresinin en önemli değerlerinden biri olan Abdülmecit Beg’in, babasının adı Hasan, dedesinin adı ise Ali’dir. Halk arasında dedesinin adı Ali Torun olarak bilinmekte, ancak aslında gerçek adı Ali Zorun’dur. Ali Zorun deyim yerindeyse Robin Hood gibi birisidir. Tek bir atı ve bir kılıcı olan, durmadan halkın arasında dolaşarak haksızlığa uğramış insanların yardımına koşan, kendisi de fakir olmasına rağmen kuru ekmeğini mertçe insanlarla paylaşan, kahramanlığı dilden dile dolaşan dedesi Ali böylece “Zorun” lakabını alır.

Araştırmacı Yazar Rahmetli Mele Abdullah Varlı “Dîwan û Jînewariya Ehmedê Xanî” adlı eserinin 316. sayfasında Sîpkan Aşireti hakkında önemli bilgiler vermektedir. Aşiret Hakkari ile Xoy arası geniş bir alanda ikamet ettiğini ve bazı sebeplerden dolayı tahminen 1550 den sonra aşiretin o bölgeden göç ederek kısa bir süreliğine Van iline bağlı Hoşap Kalesi ve civarına kısa bir süre kalır. Daha sonra ise Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesine gelen Sîpkan Aşîretî burada uzun bir süre kaldıktan sonra, Tutak ve Eleşkirt’e yerleşir.

Abdulmecit Beg’in torunlarından Haydar Öztürk, Ali Zorun’un Doğubayazıt’tan ayrılarak, Tutak’ta bulunan akrabası Hacı Yusuf Paşayî Sîpkî’ye (Sayan ailesinin ileri gelenidir) daha yakın olmak için Eleşkirt’e bağlı Xanzır (bugünkü Yücekapı) köyüne yerleştiğini anlatır. Tahminen 1855 yılında doğan Abdülmecit Beg’in kendisi de babası Hasan Bey ve dedesi Ali Zorun gibi kahramanlığı ile Serhad bölgesinde nam salmış dindar, adaletli ve saygın birisidir.

Osmanlının son dönemlerinde bölgede Ruslardan gelecek muhtemel bir saldırıya karşı federasyon modeli şeklinde aşiretler birleştirilerek Hamidiye Alayları oluşturulur. Bu alaylardan birini, Abdülmecit Beg’e kurması teklif edilir. Abdülmecit Beg de kendi aşireti olan Sipkî dışında Mankî, Xalhesinî, Memanî ve Redkî aşiretlerinden oluşan bir alay kurar.

Birinci Dünya Savaşı yaklaşırken olası bir Rus saldırısına karşılık Ruslarla aynı inancı taşıyan Ermeni halkı da yaklaşan savaştan fazlası ile nasibini alacaktır. Savaş sırasında Kürtler ve Ermeniler yer yer çatıştırılırken, Abdülmecit Beg ise başlarda Ermenilerle herhangi bir çatışmaya girmemiştir.

1915 başlarında Rus ordusuna bağlı öncü birlikleri tarafından saldırılar başlar. Buna karşılık halk cephelerinin başında bulunan Abdülmecit Beg, büyük bir mücadele verir. Ancak daha sonra gelen büyük Rus orduları tarafından Serhad Bölgesi tamamen işgal edilir. Zayıf düşen direniş bunun karşısında geri çekilmek zorunda kalır. Bunun üzerine Serhad Bölgesi’nin neredeyse tamamı güneydoğuya zorunlu göç eder. Göçe zorlananların başında Abdülmecit Beg ve ailesi de bulunmaktadır. Bir müddet Diyarbakır’da ve Urfa’nın Siverek ilçesinde kaldıktan sonra, Rusya’da meydana gelen 1917 Bolşevik Devrimi nedeniyle Rus ordusu kısmen güçlerini bölgeden çeker. Aynı yılın sonbaharında Abdülmecit Beg tekrar Ağrı'ya dönerek alayını yeniden toparlar. Rus ordusuna ve Ermeni birliklerine karşı verdiği mücadeleyle Abdülmecit Beg böylece, tarihe kahramanlığıyla damga vuracaktır.

Cephe savaşlarında birebir kendisi alayın önünde yer alır. Tutak ve Eleşkirt ilçeleri arasında bulunan Kılıçgedik dağında Ruslara ait bir piyade birliği ile karşılıklı çatışma içine girer. Çatışma sırasında Abdülmecit Beg’in alayına top atışlarıyla büyük zayiatlar veren Rus topçusunu susturmak için kendi adamlarına “Ben gidip o topçuyu öldüreceğim, siz de arkamdan gelin” der ve atına binerek Rus topçusunun üzerine doğru gider. Arkasından giden adamları da ona yetişemez. Tek başına Rus topçusunun bulunduğu mevziye girer ve topçuyu öldürür. Ancak bu sırada Rus askerleri tarafından vurularak yaralanır. Yaralı halde atına binerek geri döner. Bu olaydan sonra Abdülmecit Beg’in kahramanlığı dilden dile dolaşır.

Abdülmecit Beg’in verdiği mücadele sonucu Ruslar ve Ermeni birlikleri bölgeden çekilmek zorunda kalır. Böylece Ağrı ve çevresi kurtulmuş olur. Abdülmecit Beg de Milli Mücadele kahramanı olarak tarihe geçer.


2. Bölüm: ABDÜLMECİT BEGÊ SÎPKÎ VE SÜRGÜN HAYATI?

Yazar: Mehmet İzci

Kaynak: https://www.dogubayazitgazetesi.com/haber/abdulmecit-beg-spk-ve-surgun-hayati-7746.html

Yaklaşık Yayın Tarihi: 28 Nisan 2014

1926 yılının mart ayında Abdülmecit Beg, oğulları Zeki, Halis, Köroğlu, Reşit ile yakın akrabaları, artık ne zaman biteceği belli olmayan bir sürgün yolundadırlar. İlk molalarını Horasan ve Eleşkirt arasında bulunan Tahir (Dehar) Beldesi’nde bir handa verirler. Abdülmecit Beg’in ikinci oğlu Halis Beg mola sırasında bir fırsatını bulduğu gibi atına atlar ve oradan hızla uzaklaşmaya başlar. Askerler arkasından ateş açsa da, Halis Beg yara almadan kurtulur. Abdülmecit Beg ve orada kalanlar ise Erzurum üzerinden Trabzon limanına getirilir. Oradan da arızalı ve oldukça eski bir gemiye bindirilirler. Belki de devletin amacı geminin gideceği yere varmadan batmasıdır. Ancak kader onları İstanbul’a kadar götürür.

Abdülmecit Beg İstanbul’daki ilk izlenimlerini şöyle anlatır büyük bir caminin olduğu yere bırakıldık. Söz konusu caminin Sultan Ahmet Camii olduğu tahmin ediliyor. O tarihlerde Sultan Ahmet Camii çevresinin sazlık ve tenha olduğunu belirtir, sürgün Kürtler. Ancak sadece onlar değildir sürgüne gönderilen. Zira kendileri gibi sürgün edilen, Patnos’lu Hüseyin Paşayê Heyderî, Muşlu Hacı Musa Begê Xoyti ve birçok Kürt lider, şahsiyet te oradadır. Hatta sürgün yıllarında Üstad Bediuzaman Saidê Kurdi ile de bir araya geldikleri ve içinde bulundukları durum üzerine sohbet etikleri söylenir. Üstad’ın bu fedakârlığın karşılığı bu şekilde olmamalıydı, şeklinde sitem ettiği de Abdülmecit Beg’in aile fertleri tarafından anlatılır.

Abdülmecit Beg İstanbul’da bir müddet kaldıktan sonra gelen bir talimat ile Kayseri iline gönderilir. Ancak gurbet ve sürgün artık kendisi için dayanılmaz hal alır. Bir fırsatını bulup dönemin Kayseri Valisiyle bir görüşme gerçekleştirir. Başkent Ankara’ya gönderilmesini ve orada da Atatürk ile görüşmek istediğini, valiye bildirir. Bunun üzerine vali Ankara’ya bu talebini iletir.

Atatürk Kayseri Valisi’nin talebini aldıktan sonra, emrindekilere talimat vererek Abdülmecit Beg’i Kayseri’den Ankara’ya getirmelerini ister. Abdülmecit Beg, Ankara’ya getirilir ve nihayet görüşme gerçekleşir. Aslında Atatürk Abdülmecit Beg’i yakinen tanımaktadır. Abdülmecit Beg’in hal ve hatırını sorar ve ona kendisiyle neden görüşmek istediğini sorar. Abdülmecit Beg Atatürk’e kendileriyle ilgili af çıkartılıp, memleketine dönmek istediğini bildirir. Atatürk Abdülmecit Beg’e “Senin Şarkta Ruslara karşı gösterdiğin kahramanlığı biliyorum, sana bir teklifim olacak” der. “Gördüğün gibi Ankara’yı yeni başkent yaptık, her tarafı bom boş, yanına Tapu Müdürünü vereceğim, sana Ankara’yı gezdirsin bazı araziler gösterecek, hoşuna giden yerlerde sana istediğin kadar arazi verilsin, memlekete gidip ne yapacaksın, burada kal” der.

Abdülmecit Beg ise çok yaşlı ve hasta olduğunu, buralarda duramayacağını, ayrıca halkını çok sevdiğini söyler ve benim yerim onların yanıdır diye cevap verir. Atatürk Abdülmecit Beg’in ısrarına sinirlenerek, hemen sürgünün kalkması için emir verir. Bunun üzerine 1928 yılının sonbaharında Abdülmecit Beg ile sürgünde bulunan diğerlerinin de affını çıkartarak memleketlerine geri dönmelerini sağlar.

Ama Abdülmecit Beg, sürgünden döndüğünde hiçbir şey giderken bıraktığı gibi değildir. Sürgün sırasında memlekette kalan diğer aile fertlerinin üzerinde baskı ve zulüm olabildiğince hüküm sürmüş, herkes perişan bir halde kalmıştır. Halkı dağılmış, malı mülkü talan edilmiş, yokluğa düşmüştür. Bacağındaki eski yarası kangrene dönüşmüş ve 1930 yılında Doğubayazıt askeri revirinde tedavi altına alınmış ancak kurtarılamayarak vefat etmiştir. Vasiyeti üzerine Şeyh Ahmed-i Xani türbesine defnedilmek istenmiş ancak devlet izin vermemiştir. Naaşı Ağrı-Tutak’ın Meter Köyü’nde Şeyh Şehid’in yanına defnedilmiştir.

2 yorum:

  1. Hemen hemen sürgün edilen bütün Kürt büyüklerinin aileleri şunu anlatır; işte Atatürk dedeme demiş burayı yeni başkent yaptık, istediğin kadar toprak vereyim. Ama dedem kabul etmemiş. Bazıları da benzerini İstanbul için anlatır.

    İkincisi 1928'de af Aptulmecit Beye özel değildir. Ağrı Ayaklanması karşısında zayıflayan devlet, sürgüne gönderilenler için bir af çıkartır. Xoybun partisinin söz konusu af ile ilgili birçok bildirisi, Ağrı Ayaklanması ile ilgili birçok kitapta geçer.

    Üçüncüsü; yazıda Manki ve Xelesıni, Sipki'den ayrı aşiretler olarak verilmiş. Ama günümüzde bunlar Sipki diye bilinir. Özetle Aptulmecit Beyin alayı, üç aşiretin (Memani, Sipki, Redki) güç birliği ile kurulmuş.

    Dördüncüsü; Aptulmecit Bey, Ağrı İsyanına katılan oğlu Halis Beyi geri getirmek için Bazid'e gider, orada askeri doktorların yanında şüpheli bir şekilde ölür. Ağrı halkı her zaman onun ölümüne şüpheli bakmıştır.

    Beşincisi Ağrı halkı aileye Aletorın / Eletorın der.

    YanıtlaSil
  2. Rahmetli Abdülmecid beg hayatı okudum sürgün hayatı bende rahmetli nado Ağa' nin gelturi aşireti oda 1926 ve 1928 bir bilginiz varmı

    YanıtlaSil