Dergimiz yazarı Sezâi Kırlangıç yazdı: "Ermenistan'dan Kürt Asimilasyonu!"
Ermenistan’da yerleşik Kürtlerin dışında, oldukça yoğun bir Kürt nüfus da 1920’lerden sonra Irak’tan ve Türkiye’den bügün ki Ermenistan ve Azerbeycan sınırları içinde kalan Kızıl Kürdistan’a göç eder. Bu özerk Cumhuriyet’in ilk yıllarında büyük bir çoğunluğu Sünni olup Şafii mezhebi mensupları oluştururken kalan diğer grupların ise en aktifi ve öne çıkanı Yezidi Kürtler’dir. Ancak zamanla artan işkence, zulüm, dışlama ve Osmanlı Devleti Aliye’ye atfen düşman belledikleri sınıfa “Şafii Kürtleri’de yerleştiren” Ermenistan’da kendilerine özel haklar verilen ve öncelik sadece Yezidiler olmuştur. Ne İslâm kültürüyle ne de kendileri dışındaki Kürt dünyasının eğitimli seçkin tabakasıyla en küçük bir ilişkisi olmayan bu insanların yapıtları genellikle ideolojik kökenli olmakla birlikte Kürt hikâyeciliği ve romancılığı açısından dikkat çekicidir. Hızlı bir asimilasyonun ve deformasyon’un etkisinde kalan Kürtler hem Sovyet Batılılaşması nedeniyle hem de Osmanlı coğrafyası üzerine kurulan Laik Batıcı Türkiye Cumhuriyetinin yeni rejiminin katliamları karşısında çaresizleşmekten, ölmekten ve boyun eğmekten başka bir şey yapamamıştır.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde Ermeni asıllı Hakop Xaraziyan 1921 yılında Ermeni alfabesini Kürtçeye uyarladı. Bu alfabe "Şems" adıyla bilinir. Aynı dönemde Asuri asıllı İshak Morogulor tarafından Kürt Latin alfabesi hazırlandı ve 1930 yılında Kürtlerin en uzun süreli yayını olan "Riya Teze" gazetesinde kullanılmaya başlandı. 1944 yılında Rus merkezi hükümetinin dayatmasıyla bu alfabenin kullanılması durduruldu ve Heciye Cindi başkanlığında bir komisyon oluşturularak Kiril alfabesi Kürtçeye uyarlandı. Sovyet Ermenistan’ının pek nesirci yetiştirmemiş olması birazda bu sebebptendir. Nihayetinde bin yıllara varan kültürel birikim bir tarafa bırakılmış 17 Ekim devirimiyle gelişen Sovyet Batılılaşması kabullenilmiştir. Radyo’dan, dergilerden, kitaplardan hep aynı dil ve fikir güya özgürlük adına Kürt tefekkür dünyasına serk edilmeye başlanmıştır. Bu dönemde Erebe Şemo gibi bir Kızıl Ordu mensubu Kürt aydını roman, öykü şiir yayınlamıştır. Ek olarak Yeni Bir Sabah (1947) veKürt Halk Hikâyeleri (1959) yazarı H. Cındi ve Damê Xatê (1959) ile Uyanış (1960) yazarı Evderehman’da zikredilebilir.
Daha ileri zamanlarda Kürtlerle-Ermenilerin ırkının-kültürünün-dilinin aynı olduğunu kabul ettirip bunu yaygınlaştırmak için adımlar atılmaya başlandı. Özellikle Sovyet Ermenistan’ında yapılan ve oradan yönlendirilen araştırma ve yayınlarda bu konu ısrarla işlenmeye başladı. Bunların etkisinde kalarak yapılan çalışmalarda da bu konu sıklıkla dile getirilir oldu. Hatta bu süreci başlatabilmek için önce yazılı bir edebiyat meydana getirmek gerekiyordu ki, bunun da yapıldığına dair Basil Nikitin’in ifadesi aynen şudur: “Böylece 1928’den itibaren Ermenistan’da Kürtçe bir edebiyat yaratıldı.”(Kürtler,485)
Bu yoktan inşa edilen edebiyatın ürünleri vasıtasıyla yukarıda işaret ettiğimiz fikirler işlenmeye başlandı. Bunu Kemal Mazhar’ın Kürdistan adlı eserinde rahatlıkla görebiliriz. “Kürtlerin tarihi ve köken öyküsü bir çok yönleriyle Ermenilerinkiyle çakışıyor... İki halk ve iki komşu ülke olarak Kürt-Ermeni ilişkilerinin tarihi ilk çağlara, Medlere kadar uzanır. Ancak İslâmiyet’in ortaya çıkışı ve özellikle ondan sonra Ermenistan, tıpkı Kürdistan gibi İran ve Türkiye’nin bir parçası haline geldi... Kürt ve Ermeni halklarını ve özellikle de bu iki toplumun halk kitlelerini birbirine yaklaştıran güçlü etkenler de vardı. En başta ve her şeyden önce her iki ulusu sömüren ve ülkelerini işgal eden güçler aynıydı. Kürtler ve Ermeniler bir yandan Safevi şahları diğer yandan Osmanlı sultanları tarafından baskı altında tutuluyordu. Şah Abbas binlerce Ermeniyi topraklarından sürmüştü. Çok daha büyük sayıda Kürdü de sürgün etmişti. Osmanlı padişahları da Kürt toplumunun gelişmesine olanak veren tüm kapıları kapamıştı. Ermenistan’ın gelişmesinin önüne dikilenler de yine bunlardı. Kuşkusuz bütün bu olgular Ermenilerle Kürtlerin istemlerini birleştirici bir niteliğe sahipti her ne kadar ilk sıralar bu gerçek dar görüşlü hesaplar yüzünden istenen ve beklenen sonucu vermediyse de daha sonraları bu gerçek etkisini göstermekte gecikmedi.”(s.51) 1933’te Ermenistan’ın Erivan şehrinde toplanan Kürdoloji Kongresi’nde de benzeri kararlar (Kürtlerle Yezidilerin ve Ermenilerin ırki münasebetlerini bulmak) alınmıştır.
Özellikle Ermenistan bölgesinde zaten varolan Kürt bölgesine(Kızıl Kürdistan) sığınan Kürtlerin ilerleyen tarihlerde neredeyse %90’ı Ermeniler tarafından öldürülmüş, asimile edilmiş ve şehirleri işgal edilerek farklı bölgelere sürülmüşlerdir. Bunlarında yine birçoğu Sovyetlerin kendilerine kapı açacağını ümid ederek o dönemki 17 Ekim devrimi heyecanı ile Stalin iktidarına sığınmış, bir takım dernek faaliyetleri ile kültürlerini korumaya çalışmışlardır.
Kızıl Kürdistan hakkında kısa bir bilgi verelim; 1923-1929 yılları arasında orada mevcut olan Kürt bölgesinde kurulan bu devlet Ermenistan ile Karabağ arasında yeralan Kelbecer, Kubatlı, Zebgilan, Cebrail, Zengezur’un bir kısmında ve Laçin şehirlerine sahipti. Sovyetler Birliği o dönem politikası gereği böyle bir yola başvurmuş ancak daha 1929 itibarı ile yalnız bırakmıştır. Daha sonra Kürtler Stalin tarafından katliamlara tabi tutulmuş, iki kere 1937 ve 1944 yıllarında sürgün edilmiş ve sürülen bu Kürtler 1956 yılına kadar sıkıyönetim altında tutulmuşlardır. Babeyev ismini birazdan duyacaksınız, Sovyet Batılılaşmasının Kürd’ü getirdiği nokta açısından dikkatle incelenmesi gereken bir zat. Akabinde bu bu bölgede Azerbaycan ve Ermenistan arasında 1989-1992 arasında şiddetli çatışmalar meydana gelir. Bu hususa kısa bir anekdotla devam edelim; “Dağlık Karabağ sorunundan ötürü Ermeniler ile Azeriler arasında alevlenen savaşın, Ermenistan’da yaşayan Kürtleri nasıl etkilediklerini öğrenmek için görüşlerine başvurduğumuz Dil Bilimci Prof. Dr. Kinyas Mirzoyev, “Ermeniler Türkiye’nin gerçekleştirdiği Ermeni katliamının intikamını bizden almaya başladılar, diyerek sözlerine başlıyor. Mirzoyev, tüm Ermenileri hedef göstermenin doğru olmadığını belirterek, tarih boyunca iyi ilişkiler içerisinde olan iki halk arasında korkunç düşmanlıkların gelişmemesi için Kürtlerin Ermenistan’ı terk ettiğini söyledi. Mirzoyev, her şeye rağmen bu olaylara neden olanlar hakkında ise şunları dile getirdi: “Ermenilerin orada Kürtlere yönelimi yürütülen ciddi bir parçalama politikanın sonucuydu. Kürtler önce Êzîdî ve Müslüman olarak ayrıştırıldı. Kürtlere karşı oynanan oyun Êzîdî Kürtlerinin kimliklerine Kürt değil de Êzîdîdir diye yazılmasıyla devam edildi. Müslüman Kürtlerin, Türk olduğu ve Türklerin yandaşı olduğu şeklindeki propagandalarla sürdü. Bu propagandalarla Êzîdî Kürtleri bu yönelime araç haline de getirildi. Örneğin Êzîdî şeyhlerinden Hasan, Keleş ve Kerem yaptıkları açıklamalarla Kürtlere yönelimi meşrulaştırdılar. Ama Êzîdî Kürtlerin aydınları buna hem karşı çıktılar hem de halkımızın o ateşin içinden çıkarılmasında büyük rol oynadılar. Karleni Çaçani, Prof. Dr. Şakıro Mıho, Halıt Çetoyev, Çerkeze Reş, Celile Celil, Amerike Serdar, Prof. Dr. Şeref Eşiri, Prof. Dr. Saidi İbo gibi aydın, yazar ve bilim adamı yaptıkları radyo ve TV konuşmalarında Kürtlerin Êzîdî, Müslüman diye bir ayrıma tabii tutulmasının yanlış olduğu dikkat çekerek, bu yaklaşımlar Kürtlerin katliamını meşrulaştırma anlamına geleceğini söylediler. Verdikleri bu çabalar sonucu halkımızı o ateşin içinden çıkardılar. Orada bende birkaç kere bu yönelimleri durdurmak için televizyonlarda konuşmalar yaptım. Çünkü Kürtlerin evleri yakılıyor, öldürülüyor hatta evlerinin içinde bile yakılanlar oluyordu. Yani burada Müslümanlık Azeri ve Türk olmakla bir tutulmuştu. Aslında yapılmak istenen mezhep çatışmasıydı. Tek bir çaremiz kalmıştı oradan çıkmak ve bizde onu yaptık. Bu kez adı konmamış bir sürgündü başlayan, çünkü halkımız bununla bir parçalanmışlığı daha yaşadı. Rusya’ya, Özbekistan’a, Ukrayna’ya gidenler ile gelip Kazakistan ve Kırgızistan ülkelerine yerleşenlerde oldu. Bu neden yapıldı? Bana göre oradaki potansiyelimizden, var olan kurumlarımıza sahip çıkmamızdan ve Kızıl Kürdistan’ı yeniden diriltme çabalarından duyulan korkulardı. Sorumluları ise Ermeni Bilim insanı Komünist Parti Sekreteri Galust Galuyan, yine bilimler akademisi öğretim görevlisi Babik Asetyan gibi tanınmış insanlardı. Bunlar orada milliyetçiliği pompalayarak Ermenistan’ın sadece Ermenilerden oluşan bir ülke olmasını sağlamak istediler. Ancak biz Sovyet Kürtleri tarihten silinmemizi oluşturduğumuz kurumlar aracılığıyla başardık.”(S.Evran, Özgür Gündem,30-09-2007)
Son yıllarda dikkatlice bakıldığında görülecektir Ermeni lobilerinin Kürtlere ve Türklere yönelik çalışmaları dehşet düzeydedir. Osmanlı mirası üzerine söz ve hak sahibi görülen ve öylede olan Kürt milletinin İslâm davasına sırt çevirmesi ve Osmanlı mirasını reddetmesi istenmekte ve bu kabulle birlikte İslâm ve Osmanlı’ya has ne varsa düşmanlık, kin dolu yalan yanlış tarihi ve edebi bilgileri kendi insanlarına aktarmaları sağlanmaktadır. Bir nevi Kürt milletinin hem hafızası silinmek hem de sahte bir tarih-ahlak-edebiyat-sanat anlayışı ile büsbütün imhası güdülmektedir. Yakın zamana kadar bu tahrif bütün hızıyla sürmekteydi, öyle ki bazı Kürt yazarlar Yahudileşme temayülü gösterecek kadar kendi tarihini, uluslar arası bilimsel hiçbir değeri olmayan kişilerin sadece beyanlarına bağlayıp inkâr edebilmekteydi. Hırant Dink hadisesinde bunu çok yakinen müşahede ettik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder