16 Aralık 2012 Pazar

Zilan Katliamını aydınlatmak


Zilan Katliamından 82 yıl sonra, Temmuz 1930'da yaşanan olaylarla ilgili gerçekler yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyor.


SES Türkiye için Erciş'ten Emiko Jozuka'nın haberi -- 19/06/12

Zilan Vadisinde sadece taşların üzerinden akan küçük bir nehir ile arada sırada öten kuşların sesi duyuluyor. Aynı vadinin Temmuz 1930'da benzeri görülmemiş bir katliama tanıklık ettiğini bilen ya da hatırlayanların sayısı ise çok az.

94 yaşındaki Mehmet Taştan, tarlada çalışan babasına yemek götürürken birden her yerin cehenneme döndüğü ve kendisinin de ölümden kıl payı kurtulduğu o vahim günü dün gibi anımsıyor.

“Bütün köyleri Kunduk Vadisine topladılar. Ağır makinalı silahlar, tüfeklerle insanları taradılar, öldürdüler. Hiçbir şey yapamıyor, sadece uzaktan izliyordum. Bizim hiçbir suçumuz yoktu. Bu yaşa geldim, hâlâ neden öldürüldüğümüzü anlamıyorum, bilmiyorum.”

1930 yılında Ağrı'daki Kürt isyanı sırasında gerçekleştirilen Zilan Katliamı, Türkiye tarihinin yeterince araştırılıp aydınlatılmamış ve büyük ölçüde gizli kalmış bir sayfası.

Zilan'da Kürt erkek, kadın ve çocukların sistemli bir şekilde öldürülmesini, hapis cezaları, aile ve köylerin topluca ülkenin batısına sürülmesi ve mülklerine el konulması izledi.

Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan 1938 yılına kadar 18 ayaklanma gördü; bunların 17'si Doğu Anadolu'da çıkarken, 16'sı Kürt isyanıydı. Şeyh Sait İsyanı (1925) ve Dersim Olayları (1937-1938) ile birlikte, Zilan'da yaşananlar, ülke genelinde denetimin sağlamlaştırılmaya çalışıldığı Cumhuriyet'in ilk yıllarında, Kürtlere karşı uygulanan şiddetin örneklerinden biriydi.

44 köyün yok edildiği ve resmi kayıtlara göre 15 bin, yerel kaynaklara göre ise 47 bin Kürdün öldürüldüğü katliamdan 82 yıl sonra, bugün, toplumun Zilan olayları hakkında bilgilendirilmesi için çalışmalar yapılıyor.

Katliamların resmen tanınması ve el konulan mülklerin iadesi için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvuran yöre sakini Mehmet Gürbüz'ün ardından, katliamda akrabalarını kaybeden başka kişiler de artık yavaş yavaş AİHM'ye gitmeye hazırlanıyor.

Ancak pek çok kimse, yüreklerine işlemiş derin korku ve merkezi örgütlenme eksikliği nedeniyle, geçmişte akrabalarına yapılan kötülükler aleyhinde konuşmaktan kaçınıyor.

2000 yılında yayınlanan Ağrı Kürt Direnişi ve Zilan Katliamı adlı kitabın yazarı Sedat Ulugana, hükümetin, Zilan ile ilgili gerçeklerin ortaya çıkarılması için yeterli çabayı göstermediğini düşünüyor.

Kendisi de akrabalarını katliama kurban veren Ulugana, “Zilan'da öldürülen insan sayısı Dersim'dekinden daha fazladır. Ama devlet bunun gündeme gelmesini istemiyor, çünkü gündeme gelirse tazminat ödeyecekler millete; ölenler için para ödeyecekler. Ve buradaki halk da korktuğu için AİHM'ye başvurmuyor,” diyor.

Yazar, 1930 yılında Kürtlere karşı yapılan yanlışları dile getirip, tarihin bu dilsiz bırakılmış sayfasını açmaya kararlı olduğunu belirtiyor.

Yine de bu sessizliği kırmak kolay olmamış. Türkiye'de 1946 yılına dek süren tek parti iktidarı, dokunulmaz kabul edilen Türklük kavramı, askeri darbeler ve güneydoğudaki sıkıyönetim yılları, devlet aleyhinde konuşma ya da etnik kimliğini ortaya koyma cesareti gösterenleri susturmuş.

İnsan Hakları Derneği Muş Şubesi eski başkanı Avukat Vedat Bingöl, “Niye yeterince araştırma yok dersen, sebebi bu: insanlar hep baskı altındaydı; bir yasaklık vardı. Yani 10 yıl öncesine kadar Zilan'ın adını bile anamazdın kolay kolay. Zilan bile diyemezdin; Kürdüm bile diyemezdin,” sözleriyle açıklıyor durumu.

Yöre halkı, yavaş yavaş harekete geçerek AİHM'de dava açmaya hazırlanıyor olsa da, Şengöl, etkin bir örgütlenme olmadan Zilan davasını uluslararası gündeme taşımanın zor olacağı görüşünde.

“Mehmet Gürbüz'ün davası doğru yönde bir girişimdir. Onun gibi birkaç dava daha var, ama bunları toparlayıp daha bir organize olmak lazım. Bir kere bu konuyu araştırmak için bir sivil toplum merkezi olmalı. Bu konuya ilgili duyan insanlar bir araya gelip bir araştırma merkezi ya da vakıf kurabilir. Bireysel olarak ilgilenmekten ziyade bunlar daha güçlü olur,” diyen Şengöl şöyle devam ediyor:

“Bu konuyu, devlet görevlisine sormak ya da kütüphaneden araştırmak istiyorsan, gidecek yer yok. Resmi arşivler kapalı şu anda. Dersim ile ilgili arşivler daha yeni yeni, 1-2 yıldır araştırılıyor ve basına, halka açılıyor.”

Emniyet Genel Müdürlüğü, Haziran ayı başında yaptığı bir açıklama ile, 1963 yılı öncesine ait 250 milyon evraktan oluşan yaklaşık 500 bin dosyanın Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğüne teslim edileceğini duyurdu. Halka açık olacak bu dosyalar, Kürt isyanları ve Zilan gibi Türkiye tarihinin karanlık dönemlerine ışık tutulması açısından yararlı olabilir.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz Kasım ayında adım atarak, 13 bin Kürdün öldürüldüğü Dersim olayları için devlet adına özür diledi. Tarihin kapatılmış bir sayfasını yeniden açarak, konunun kamuoyunda tartışılmasına zemin hazırlayan bu özür, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yaşanmış diğer zulümler için de özür dilenmesi adına muhtemel bir başlangıç olarak yorumlandı.

Zilan Deresi

70 kişinin öldürüldüğü eski bir karakol bugün artık ev olarak kullanılıyor.


Katliamda akrabalarını kaybeden bir adam, akrabalarının öldürüldüğü noktada oturup düşüncelere dalmış.

Kaynak: http://turkey.setimes.com/tr/articles/ses/articles/reportage/2012/06/19/reportage-01

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder