17 Temmuz 2010 Cumartesi

Ağrı Ayaklanması Hoybun’un Kurulması

Ağrı Ayaklanması Hoybun’un Kurulması

Şeyh Sait ayaklanması ve ayaklanmadan sonra giderek yoğunlaşan ulusal baskı, katliam ve terör Kürt halkı içerisinde yoğun tepkilere ve kendiliğinden direnişlere yol açtı. Fakat direnişler dağınık ve örgütsüzdür. Kürt aydınları yaşanan bu deneylerin derslerini değerlendirir, tartışır, bir yol, çıkış bulmaya çalışır. Bu tartışmalar sonucununda 1927’de "Kürt Milli Genel Kurultayı" düzenlendi ve Hoybun örgütü kuruldu. Tüzüğünün 2. maddesi, “son Türk askerinin kutsal Kürdistan toprağında tahliye edilmesine kadar Türklere karşı mücadele” olarak belirlenen Kürt milliyetçi örgüt Hoybun tüm Kürtlerin ulusal birliğini hedefliyordu.


Bu sırada, Şeyh Sait isyanı sonrası baskılardan dağa çekilen Celali, Horman, Cibran ve Boyduran aşiretleri Ağrı’yı bir direniş merkezi haline getirmişlerdi. Direnişçiler bir isyan hazırlığı yapmaktadırlar. Hoybun, İhsan Nuri’yi isyanı yönetmesi, isyancıların eğitimi için "Ağrı Askeri Delegesi ve Milli Hareketin Genel Kumandanı" olarak görevlendirir.

Ağrı'daki ilk ciddi çatışma, 15 Mayıs 1926’da olur, ordu güçleri yenilerek geri çekilmek zorunda kalırlar. Bu, yeni saldırıların da habercisidir, aynı zamanda isyancıların halk içinde sempati kazanması, umut olarak görülmesi sonucunu doğurur.

Devlet, 10 Eylül 1927'de daha büyük bir güçle saldırır Ağrı’ya. Her iki taraftan da büyük kayıplar yaşanır. Bu çarpışmalardan sonra Ağrı tepelerinde bir "Kürt Milli Toplantısı" yapılır ve "Ulusal Hükümet"in kurulduğu ilan edilen toplantı sonrası isyanın liderliğine İhsan Nuri ve İbrahim Heslo Telli getirilir.

Hoybun örgütünün yönlendiriciliği Ağrı isyanını özellikle bu aşamadan sonra daha nitelikli bir hale getirir. İhsan Nuri elindeki ilkel bir matbaa ile "Ağrı" ve "Gaziya Welat" adında iki gazete çıkartıp propoganda çalışması yapar. Ayrıca "Ağrı Egır Dibarine" (Ağrı Ateş Yağdırıyor) başlıkı bir bildiri yayınlayıp ayaklanmanın amaçlarını halka açıklar. Gerilla tarzı eylemlerle devletin otoritesini yıpratıp, toplu bir ayaklanmayı hedefleyen İhsan Nuri’nin askeri önderliğindeki ayaklanma aynı zamanda ilk Kürdistan bayrağının kullanıldığı isyandır.

Devlet, işinin kolay olmadığını anlamıştır. Yoğun destek alan, örgütlü, disiplinli bir askeri güce sahip bir hareketle karşı karşıyadır. Halk hiç eksik olmayan baskılar ve katliamlar altında patlama noktasına gelmiş ve o an için katılmasa da isyana büyük bir sempatiyle bakmaktadır.

Devlet halkı aldatmak için daha önceki isyanlardan dolayı sürgünde ve hapiste olanlara af çıkarır. Ancak öte yandan da yeni bir “mecburi iskan kanunu” hazırlayarak gerçek yüzünü de ortaya koymaktan çekinmez. Baskı, sürgün, kıyım olmadan halkı yönetemeyeceği bir kez daha görülür. 1400 Kürt ailesi sürgün edilir, çoğu sürgün yolunda katledilir.

Aynı ikiyüzlülük isyancılara karşı da kullanılır. İhsan Nuri ile görüşmeler yaparak mevki, para ve isyancılara af teklif eder. İhsan Nuri'nin cevabı "boşuna zahmet etmeyin, hiç bir yere gitmem, ben ulusumun hizmetindeyim. Benim hakkımda sadece o karar verebilir. Siz eğer samimiyseniz devletinizin gözü önünde Ağrı Dağı'na çekilmiş bağımsızlık bayrağının cevabını verin" olur. Aldatma, boşa çıkar.

1930'a gelindiğinde Hoybun, Ağrı'yı "bağımsız Kürdistan'ın bir vilayeti" ilan eder. Yerel yönetim oluşturur, valiler, müdürler atar.

Devletin cevabı yine saldırı olur. Uçaklarla bombalanan Ağrı’nın, İran sınırı da tutularak isyancıların geçişi engellenir. Teslim ol çağrılarına uyanlar olsa da, büyük çoğunluk "teslimiyettense ölmeyi yeğlerim" diyerek teslim olmaz. 25 Eyül'e kadar süren direniş Ağrı'nın düşmesi ile yenilgiye uğrar.
Ağrı isyanı sonrası sindirmeye yönelik katliamlar ve sürgünler sonucu bu bölgelerdeki direniş potansiyeli büyük oranda bastırılmıştır. Yer yer bölgesel düzeyde gelişen irili ufaklı birçok ayaklanma ve direniş olmasına karşın bunlar herhangi bir etki gücüne sahip değildir ve kısa sürede bastırılır. Hoybun örgütlülüğü de fiilen işlemez hale gelmiştir.

Bu ve önceki ve sonraki bir çok ayaklanma için şunları söyleyebiliriz;

"Cumhuriyet dönemi Kürt ayaklanmaları; feodal toplumsal bir zeminde ulusal direnme ve birleşme niteliğindedirler. Ulasal baskının olduğu yerde, ulusun iç yaşamına dışarıdan zor yoluyla yapılan bir müdahaleye karşı bir direnmenin olmaması düşünülmez. Ayaklanmalar her şeyden önce Kürt ulusuna yönelik, jenosit ve asimilasyon politikasının sonuçlarıdırlar." (Haklıyız Kazanacağız Syf.873)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder