Zilan Katliamı, bölge halkının zengin yaşam ve doğal kaynaklarının hedef alınması, bölgenin nüfus ve ekonomik yapısının bilinçli olarak değiştirilmesi ile birçok tarihçi tarafından sadece bir katliam değil bir tür “soykırım” olarak değerlendiriliyor.
Dönemin Cumhuriyet Gazetesi’nin “Zilan Deresi ağzına kadar ceset dolmuştur.” başlığı ile verdiği haberin metninde önemli bir itiraf da yer alıyordu. Metne göre bin kadar isyancı ile birlikte toplam 15 bin insan mitralyözlerle ve sözde “Türk’ün demir kartalları” yani savaş uçaklarının attığı “napalm” tarzı bombalarla katledilmişti. Yani 14 bin kadar insanın akıbetine ve neden katledildiğine ise hiç değinilmiyordu. İngiliz devlet raporlarına göre T.C. Devleti, sadece birkaç yüz isyancıyı değil silahsız ve savunmasız binlerce masum insanı katletmişti.
44 köy tamamen yok oldu, 1930 yılı yaz ayı boyunca katliamlar devam etti. Zilan, 20 yıl boyunca yasak bölge ilan edildi, kurutuldu. Katliamdan sağ kurtulanların da büyük çoğunluğu, sürgünün ağır şartlarına dayanamayarak yollarda ya da yerleştirildikleri bölgelerde hayatlarını kaybetti. Birçoğu ise Adana zindanlarında tifüsten öldü veya zehirli iğnelerle öldürüldü. Sürgündeki aileler zamanla Kürtçe’yi de unuttular. Ama Zilan, nesilden nesile aktarılarak ağıtlara, sözlü geleneğe ve belleklere şu sözlerle kazındı: “Zilan deresi kan olmuş akıyordu.”
Üzerinden 84 yıl geçmesine rağmen hala devletin hatırlamak bile istemediği kanlı tarihi olarak karanlık arşivlerdeki gizliliğini koruyan ayrıntılarıyla Zilan Katliamı, hakikate ve adalete kavuşturulacağı günleri özlemle bekliyor. Tanıklıklar üzerinden görüştüğümüz Zilanlı vatandaşlarımız ise ifadelerinde “Katliamın yaraları sarılmadıkça katliam bizim için devam ediyor demektir” sözlerine yer veriyor.
Kürtler itibarsızlaştırıldılar
Fransa’da Stendhal Üniversitesi’nde tarih doktorası yapan tarihçi Sedat Ulugana’ya göre katliamdan sonra bölgede kimlerin devlet memuru olabileceği, yöneticilerin, belediye başkanlarının ve iş adamlarının hangi ailelerden seçileceği bile sistematik bir plan çerçevesinde yürütüldü. Katliama milis olarak katılan kimi yerli ailelerin zenginliği ise katliamda hayatını ve topraklarını kaybedenlerin malları ve mülkleri üzerinden yükseldi. Bir başka ifadeyle şehir merkezine Kürtler sokulmayarak bölge ekonomisinin dışında tutuldu. Hatta yok edilen ve sürülen Kürtlerin mallarını, koyunlarını İran’a, Halep’e ve çeşitli yerlere pazarlayan bir şirket bile kuruldu.
1930’da Erzurum’dan Erciş’e araştırma yapmaya giden ırkçı yazar Abdurrahim Şerif Beygu’nun hatıratlarında o dönem şu sözlerle anlatılıyor: “Patnos tarafından geliyorduk. Zilan deresi coşmuştu karşıya geçemiyorduk. Jandarma bize iki tane Kürt tedarik etti. Sırtlarına bindik, karşıya öyle geçtik.”
1935’te basılan, İsmet İnönü'nün Şark Seyahati Raporu’ndaki “Van Gölü kadim Türklük, Erciş de kadim Türklüğün başkentidir bundan sonra.” ifadeleriyle, yapılan katliamın amacının aslında bölgeyi tamamen Türkleştirmek olduğu açık bir şekilde görülüyor. Katliama katılan milislerin ise “başarılarını” İsmet İnönü’ye kahramanca ve heyecanla anlatmalarına ise raporda rastlanıyor. Rapora göre milis aileler İsmet İnönü’ye yalvararak “Biz Erciş’te, Umman’a düşmüş bir ada gibiyiz. Lütfen bize Türkmen aileler gönderin. Burada çok fazla Kürt var.” diyor.
Genelkurmay tarafından yayınlanan ve daha sonra toplatılan belgelerde de katliam sonrası Kürtlerin mallarının yerli milis ailelere devredildiği de yer almaktadır. Bu şekliyle de yaşam kaynaklarının ve zenginliklerinin hedef alınmasıyla Zilan Katliamı Sedat Ulugana’ya göre de bir “jenosittir”, yani soykırım!
Binlerce beden çürümeye terk edildi ve köpeklere yem oldu
1930 Eylül ayından sonra yasaklı bölge ilan edilen Zilan’da kuş uçurtulmadı, ağaçlar yeşertilmedi. Adeta kapkara bir lanetin çöktüğü bölgede geriye kalan ölü bedenler aç köpeklere yem oldu. Tanıkların ifadelerine göre insan etiyle büyüyen ve şişen köpekler canavarlaşarak vahşileşmişti. 20 yıl sonra kemikten başka bir şeyin kalmadığı bölgeye geri dönenlerin bazıları, yakınlarını ancak geriye kalabilen elbise parçalarından tanıyabildi.
İktidara gelen Demokrat Parti hükümetinin 1950’de sınırlı olarak iskana açtığı bölgenin en verimli kısımları ise Devlet Üretme Çiftliği olarak kullanıldı. Yakın zamanda ise özel şirketlere ihale yoluyla devredildi.
Erciş Belediyesi tarafından Vakıf, Müze ve Zilan Araştırma Kurulu kurulmalı
Bireysel dilekçecilerden kaybettikleri yakınlarının “TC Kimlik Numaralarını” yani 2000 yılında uygulamaya giren vatandaşlık numarasını isteyen ve dilekçecilere “Katliam nasıl oldu, kaç kişi öldü” gibi sorular yönelten yetkililerin tutumu, halkın bilgi edinme hakkına dair ilginç bir örnek!
Devlet’in, arşivlerinde hala gizli tuttuğu, son tanıkların da yaşamlarını yitirmesi ile bilinmeyen gerçeklerin yok olmaya yüz tuttuğu Zilan Katliamı ile ilgili BDP Van milletvekili Özdal Uçer, meclise bir araştırma önergesi vermişti. Önergeye göre dönemin incelenmesi, aydınlatılması, katliamın mağdur ve varislerinin mağduriyetlerinin gidermesi istenmişti. 24. Dönem Van bağımsız milletvekili Kemal Aktaş da Zilan Katliamı ile ilgili meclis önergesinde şu ifadelere yer vermişti:
“İsyana katıldığı tespit edilen aşiretlerin topraklarına el konularak hazineye devredildiği yönünde önemli bilgi ve belgeler kamuoyuna yansımıştır. 1947 yılında sürgündekilerin eski yerlerine dönmesine izin verilmesiyle batıdaki bir kısım yurttaş yerlerine dönmüşlerdir. El konulan arazilerini almak için yapmış oldukları başvurulara olumlu cevap verilmemiştir. Bu konu ile ilgili dava halen AİHM’de sürmektedir.”
Cadde, sokak ve meydanlardan o isimleri silin
1978’de inşa edilen Koçköprü Barajı ile de katliamın izlerinin silinmek istediği bölgede katliamın kalıntıları, kemikler, toplu mezarlar bugün yapılan HES projesi ile tamamen yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Sedat Ulugana’nın, çektiği Newala Xwînê "Kanlı Dere" Zilan Katliamı belgeseli, unutturulmak istenen Zilan Katliamı ile ilgili son tanıklıkları içeriyor. Katliamın izlerinin, kemik kalıntılarının, kurşun, boş kovan gibi katliam izlerinin bulunarak incelenmesi, toplu mezarların açığa çıkarılması ve araştırmalar için bir vakıf kurulması gerektiğinin altını çizen Ulugana’ya göre Zilan Katliamı ile ilgili Erciş Belediyesi mutlaka gereken adımları atmalıdır.
Türkiye’nin çeşitli yerlerinde yaşayan Ercişliler ve duyarlı vatandaşlar da belediyeden sokak, meydan ve caddelerden katliamcı milislerin isimlerini sökmesini istemekteler.
Belge, Bekir Coşkun’un elinde: 300 kız çocuğu ‘evlatlık’ verildi
Katliamdan sağ kurtulan ve yaşları 9 ile 13 arasında değişen çoğu kız olan çocukların, katliamda görevli subaylara “evlatlık” olarak verildiği itirafı ise dönemin ordu müfettişi Kâzım Dirik’in mektubunda yer alıyor. Bu mektubun bir nüshasının ise Sözcü Gazetesi yazarı Bekir Çoşkun’da olduğu da katliam ile ilgili yapılan dokümantasyon çalışmaları sırasında edinilen bilgiler arasında. Bir başka iddia ise bu kız çocuklarının birçoğunun katliamda görevlendirilen subaylarla evlendirildiği yönünde.
Vatandaşlar yetkililerden Zilan Katliamı ile ilgili ciddi adımlar bekliyor.
yuksekovahaber.com - Halil Emrah Macit
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder