Sayfa - Rûpel

Bölümler - Beş

23 Haziran 2012 Cumartesi

Adana zidanında Kürt direnişçiler zehirli iğneyle katledildi


Ağrı isyanından sonra Adana zindanı Serhat’ta zulüm kalesi olarak adlandırıldı. Birçok strana konu olan bu zindana giden her iki kişiden biri bir daha geri dönmedi. Kürt direnişçilerden bazıları da Adana zindanında zehirli iğnelerle katledildi.



Kürtlerin en büyük kalkışmalarından biri olan Ağrı İsyanı son bulduğunda Serhat artık katliamların coğrafyasıydı. Onbinlerce Kürt öldürülmüş, geride kalanlar ise sürgün edilmişti. Bu dönemde tutuklananların tümü yargılanmak üzere Adana’ya gönderildi. Bunların çoğu zindanlarda tifodan öldü. Cezaları bittikten sonra Anadolu’nun değişik illerinde mecburi iskana tabii tutuldular.

Ağrı isyanına katılan Hesen Gürbüz’ün anıları Adana Zindanında olup bitenlere yeni bir boyut kattı. Gürbüz’ün anılarına göre Kürt direnişçilerden 200’den fazlası zindanda zehirli iğnelerle öldürüldü.

Zîlan Katliamı esnasında Gomik Köyü’nden Hesen’in ailesinden 44 kişi, Cergeşin Köyü’ne getirilip; eskiden Meroyê Biro’nun buğdayını depoladığı alanda (Bêdera Meroyê Biro) askerler tarafından kurşuna dizilir. Cenazeleri bir hafta boyunca güneşin altında çürümeye terk edilir. Daha sonra aynı alana gömülür.1950’lerde Devlet Su İşleri, o alana su kanalı yapmaya başlayınca, Hesen, Ailesine ait kemikleri oradan çıkarıp Papişkîn Köyü’ne götürüp boş bir alana gömer. Hesen’in oğlu Mehmet Gürbüz, babasından geriye kalan Zîlan Katliamı’na, Adana Cezaevi’ne ve sürgünlüğe dair yazmış olduğu anıları ve sürgünlükte kendisine verilen nüfus cüzdanının bir kopyasını bana verdi.

Bu notları kelimesi kelimesine yayınlıyoruz:

“Zilan Katliamı’ndan hemen sonra, öldürme emri kalktıktan sonra Erciş’in milislerinden İdrisê Cewo, Silêmanê Cewo, Sidîqê Heso, Şerifê Telal, Dewrêşê Botî(Xaçrof Köyü’nden) Zilan’ın bütün önde gelen şahıslarını devlet eliyle, şimdiki Kara Yusuf Paşa Cami’ye kapatırdılar. (caminin bodrum katı o zamanlar zindan olarak kullanılır.) O zaman milislerin yönlendirmesiyle, daha doğrusu milislerin sevmediği şahıslar, Adana Cezaevi’ne gönderildi. Bu şahısların bir kısmını Yekmal İskelesi’nden (Van Gölü sahilindedir) kalkan gemilerle sürgüne gönderildi.
O gün Keremê Elî, şöyle dedi : “Keşke ben de sizinle gelseydim…” Ben dedim ki, “Merak etme, birkaç gün sonra sen de gelirsin…” (sürgüne gönderilecek olan kafilenin içindeydim) Keremê Elî de dedi ki; “Yok, beni göndermezler. Çünkü katliamdan 5 ay önce İdrisê Cewo ile Silêmanê Cewo beni tutuklattılar. Biliyorum ki beni öldürecekler.” Sonra beni ve bir kardeşimi Burdur’un Bucak ilçesine sürgüne gönderirler. Bizimle birlikte Êrşat Köyü’nden Zade Beg, Pêrtax Köyü’nden Seîdê Evdî, Ağbaş Köyü’nden Siltan, Arkak Köyü’nden Şekirê Delo, Bekirê Delo, diğer kardeşim Mîrze ise sürgün kafilesiyle birlikte götürülüp daha sonra Adana Cezaevi’ne gönderildi. Mîrze’nin Adana Cezaevi’ne gönderildiğini duyduğumda, sürgün yerimden firar ettim. Yayan yola çıktım bir yerde Bekirî Aşireti’nden Kotê’ye rastladım. Kotê de Antalya’daki sürgün yerinden kaçmıştı.( Antalya’nın Manavgat Şelale’sinin 4 km uzaklığında sarp bir vadiye kurulan Zilan Köyü, Zilan’dan sürgün edilen Kürtlerin yerleştirildiği köydür.1961 yılında köyün ismi Gümüşdamla olarak değiştirilir). Kotê ile yol, iz bilmiyorduk. Güneşin doğuşuna bakarak 40 gün yürüyerek Zilan’a vardık. İlk iş olarak Îdrisê Cewo’yu öldürmek istedim. Sıktığımız mermiler İdris’e isabet etmedi. Bu olay üzerine Yeko Ağa ile büyük amcam Efendi diyorlar ki ; “bu ikisi başımıza bela olacaklar. Bunların yüzünden geriye kalan çoluk çocuğu da öldürecekler. İkisini ele vermek lazım.”

Bu şekilde ben ile Kotê yakalandık. İkimizi birbirinden ayırdılar. Bundan sonra karakol karakol götürülüp ta ki sürgün yeri Burdur Bucak’taki karakola teslim edilecekken ilk fırsatta Patnos’taki karakoldan kaçtım. Bu defa kardeşim Mîrze’nin akıbetini öğrenmek için Adana’ya bir şekilde ulaştım. Bir yolunu bularak artık, savcılara, askerlere yalvararak kardeşimi ziyaret etmek için cezaevinin içine girmeyi başardım. İlk gördüğüm kişi, ünlü direnişçilerden Yusuf Maruf’tu. Yusuf Maruf bana dedi ki; “ 20 dakika önce gelmiş olsaydın, kardeşin hala yaşıyordu. Kardeşin öldü. Cenazesi avludadır.”

Kardeşimin cenazesine baktığımda, bir bacağının, başparmağının tırnağından başlayarak, gövdesine kadar kömür gibi simsiyah olduğunu gördüm.(daha sonra yöre halkı da hep derlerdi işte Adana Cezaevi’ndeki Zilanlı tutsaklar, Hêtereş hastalığından öldüler diye) Yusuf Maruf’a sordum; “amca, kardeşim neden öldü? Bacağı neden böyle simsiyah olmuş?” Yusuf Maruf da cevap verdi ; “evladım; Erciş’teki milisler, buradaki tutsaklar hakkında rapor göndermişler: ‘Adana’daki bazı tutsaklar, Erciş’e geri dönmemeli… Dönerlerse bize zarar verecekler diye.’ Senin kardeşine de iğne yapıldı. İğne yapılan herkes bir bir bu şekilde ölüyor. Burada, zehirli iğnelerle bizi bir bir öldürüyorlar.” dedi. O gün 10 tane cenazeyi o şekilde gördüm. Etrafıma toplanan tutsaklara dedim ki; ‘etrafıma fazla toplanmayın, askerler anlamasın. Yoksa beni de cezaevine atarlar.’

Avludan tam çıkmak üzereyken, askerlerden biri nüfus cüzdanımı istedi. Nüfus cüzdanıma bakınca; ‘Burdur Bucak Sürgünü’ ibaresini görünce beni de cezaevine attılar. Beni koydukları bölümde ; ‘Mirzê Baso, Mihemedê Baso, Elîyê Baso, Reşê Baso, Evdîyê Baso… Yani Baso ailesinden herkes o bölümdeydi. Aramıza Adana’nın Felahlarından birini de koymuşlardı. Baya iri yarı biriydi. Kabadayılık yapıyordu. En sonunda dayanamadık; adamı hastanelik ettik. Bir gün avluda Yusuf Maruf’a sordum; ‘Adana Cezaevi’nde kaç tane Zilan ve Ağrı direnişçisi var?’ diye; Yusuf Maruf şöyle cevap vermişti: ‘Adana Cezaevi’nde 750 tane Kürt direnişçi vardı. 200’den fazlasını zehirli iğnelerle öldürdüler. 300 tanesini ise idamlık oldukları için başka bir bölüme almışlar. Daha haber alamadık, sağlar mı ölüler mi bilemiyoruz...’ Adana Cezaevi’nde bir şeklide katledilen Ağrılı ve Zilanlı tutsakların sayısı 1500’e yakındır. Bu cezaevinde birkaç ay kaldıktan sonra beni tekrar sürgün yerime gönderdiler.1948’den sonra sürgünlük yasası kalktıktan sonra Zîlan’a geri döndüğümde de her hafta Erciş şehir merkezine gidip imza veriyordum. Sürgünden dönen bütün direnişçileri ziyarete tek tek giderdim. Yusuf Maruf da sağ kurtulup dönenlerdendi. Akçıra Köyü’ne yerleşmişti.”

Hesen’nin oğlu Mehmet Gürbüz, babasının sürgünden sonraki Zilan’daki yaşamına dair tanıklığını şöyle dile getiriyor: “Babam bir gün Ziyaret Köyü’ne gidip, sürgünden dönen Mihemedê Baso’yu ziyaret etmişti ben de onunla birlikte gittim. Adana Cezaevi’nden bahsedip ağlıyorlardı. Yine babamla Akrak Köyü’ne gidiyordum; orada Bekirê Delo sürgünden dünmüştü. Ağbaş Köyü’ne giderdik; orada da Adana Cezaevi’nden sağ kurtulan Siltan’ı ziyaret ederdik. Un değirmeni vardı. Eşinin ismi ise Hevsê idi. Yani Cezaevi… Ondan sonra babamla birlikte Mistefayê Tosin Ağa’nın evine giderdim. O da sürgün edilmişti. Mistefayê Tosin Ağa, 2007 yılında Van’dan seçilen AKP milletvekili Kerem Altun’un babasıdır. Kerem Altun’un dedesi Tosun Ağa Denizli’ye sürgün edilmişti. Babası öyle diyordu. ‘babam Tosun Ağa’nın mezarı Denizli’de kaldı’ diye ağıt yakıyordu”

ADANA CEZAEVİNE İLİŞKİN GAZETELERDE ÇIKAN HABERLER

28 Kasım 1931 Cumhuriyet

“Ağrı şakilerinden 700 kişinin mahkemesine Adana Ağır Ceza Mahkemesi'nde bu hafta başlanacaktır. Şimdiye kadar şehrimize 192 kişi getirilmiştir.”

“Ağrı şakilerinin muhakemelerine bu hafta içinde başlanıyor”

28 Kasım 1931 Akşam Gazetesi

“Adana, 27 (Hususî)- Adana Ağır Ceza Mahkemesi'nde muhake¬meleri yapılacak olan Ağrı Dağı şakileri yedi yüz kişiyle baliğ olacak¬tır. Mahkeme salonu bu kadar kalabalığı alamayacağı için, evvelce bil¬dirdiğim gibi muhakemeler bu hafta içinde Asrî sinema binasında ya¬pılacaktır. Bu maznunların muhakemelerine evvelce Van Ağır Ceza Mahke¬mesi'nde başlandığı halde temyiz mahkemesi tarafından görülen lü¬zum üzerine, dava Adana'ya nakledilmiştir. Şimdiye kadar şehrimize hadise müşevviklerinden 192 kişi gelmiştir. Bundan başka daha 240 maznun gayrı mevkuf olarak bugünlerde şehrimize gelecektir.

Bundan başka teşrinisaninin 14'nde Erciş'ten 91 mevkuf hareket etti. Bu mevkuflar içinde hâdisenin rüesası olduğu temin edilmektedir. Bunların yarın akşam (bu akşam) Adana'ya gelmeleri ihtimali kuvvet¬lidir. Ayrıca 62 mevkuf ve 40 gayri mevkufun da gönderileceği Erciş İstintak Dairesi’nce bildirilmiştir.”

24 Ağustos 1932 Akşam Gazetesi

“Adana'da 106 şaki muhakeme ediliyor. Bunların arasında bir ta¬kım beyler de var.

Adana, 23 (Hususî) -Ağrı Dağı sakilerinin muhakemesine bugün devam edildi. 106 mevkuf sıra ile kafile halinde mahkemeye getirildi.

Uç saat devam eden muhakeme esnasında ancak bunların hüviyetleri tespit edilebildi. Suçlular arasında bir takım beyler, beyzadeler vardır.

Bunlardan Sıco Ağa ile Yusuf İsmail, Bedri ve Nadirzade İbrahim beyler şehrimiz avukatlarından Nazmi Bey'i vekil tutmuşlardır.”

İran’da yayımlanan Şehend Gazetesi’nin 7 Aralık 1930 tarihli sayısında şöyle bir haber çıkmıştı: ‘Araplar derler ki, akıllı bir adam akrebin soktuğu deliğe bir daha parmağını sokmaz. Hâlbuki Kürtler aynı delikte kaç defa kendilerini zehirlettiler. Kürtler ‘koyun kendi kuzusunun ayağını kırmaz. Bizim ayağımızı kıranlar Türkler değildir’ derler. Evet, Kürtler ağır bir felaket geçirdiler. Ve bu netice için çalışanlar da muratlarına erdiler.’ Yine de isyan ancak 1932’de tümüyle bastırılabildi. Ermeni kaynaklarına göre Türk tarafı 50 bin kişi kaybetmiş, buna karşılık 500 Kürt Köyünü yakmıştı. Kürt kaynaklarına göre, isyancılar 12 Türk uçağını düşürmüştü. Buna karşılık Türk birlikleri 203 Köyü harap etmişti. Türk tarafına göre bu sayılar çok abartılıydı. İsyancıların yargılanmasına ait dosyalar halen açılmadığı için tam sayı bilinmemekle birlikte, 23 Mayıs 1932 tarihli İsveç gazetesi Dagens Nyheter’deki bir habere göre, Adana’da yapılan yargılamalar sonunda 44 ölüm cezası verilmiş, firardakiler ve yaşı küçük olanlar dışında kalan 31 kişi (adları bilinmemektedir) idam edilmişti.

Sedat ULUGANA

ANF

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder