Sayfa - Rûpel

Bölümler - Beş

10 Ekim 2010 Pazar

Fikret Yaşar: Kudistana sor (Kızıl Kürdistan

06 Şubat 2010 Cumartesi 21:49
fktyasar@mail.com
TV izlerken Amerikan basınından karabağ ile ilgili bir haber ilgimi çekti!

Haber, Azerbaycan ile Ermenistan arasında bulunan Laçin koridoru, yani diğer adıyla Karabağ bölgesindeki sorunların 3. dünya savaşına neden olabileceğinden bahsediyordu.

Karabağ ya da Laçin koridoru Kürtlere pek yabancı bir yer değildir, bu bölgede yaşanan katliamların konu mankeni olan Kürtler yine tehlikeyle karşı karşıyadırlar.


Bu bölge 1923-1929 tarihleri arasında Kordıstan a Sor (Kızılkürdistan) olarak tarih sahnesinde yer almıştır.

“Kordıstan a Sor” ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı doğrultusunda zamanın Sovyet yönetimince Azerbaycana bağlı Laçin, Zengilan, Cebrail, Kelbeçer ve Kubatlıyı içine alan özerk bir bölge olarak kurulmuştu.

Daha sonra bu özerk bölge Stalin, Atatürk ve İran Şahının yakın ilişkileri sonucu lağvedilmiştir. Kürtlerin bir daha sorun olmaması için de Orta Asya steplerine sürgün edildiğini tarih yazmaktadır.

Kızılkurdistanın dağılması Ağrı isyanına denk gelmektedir.

Ağrı isyanı sırasında HOYBUN CEMİYETİ öncülüğünde Doğu Anadolu’da minyatür bir Kürt cumhuriyeti yaratılmış ve Kürtler İngilizler aracılığıyla Cemiyet-i Akvama bile başvurmuşlardı. “Agıri” adlı gazete çıkaran bu minyatür devlet, sarı, kırmızı ve yeşilden oluşan bayrakları, binleri bulan teçhizatlı askerleri ile Bitlis dolaylarına kadar hakimiyet kurmuştu.

İngilizler bu oluşum karşısında harekete geçerek Türkiye ile SSCB arasında bir Kürt Devletinin kurulmasını Cemiyet-i Akvamın gündemine taşımışlardı.

Ancak aynı günlerde Stalin Atatürk’ün oportinist solculuğuna karşılık Karabağ bölgesinde bulunan Kordıstan a Sor’u Kızıl Ordu ile ablukaya alarak sıkıyönetim uyguladı. Bununla yetinmeyen Stalin, İran Şahını Küçük Ağrı dağının doğu kısmında kalan toprakları Türkiye’ye terk etmeye ve Kürt isyancıların İran topraklarına kaçmasını önlemek için tedbir almaya razı etti.

Bu şer ittifak sonucunda Türkiye, İran ve Sovyetler üçlü bir ittifakla Ağrı isyanını kanlı bir bastırdılar. (1930)

Ağrı isyanı bastırılmadan önce Kurdistan a Sor Barbar Stalin tarafından lağvedilmiş ve Kürt halkı Orta Asya steplerine sürgün edilmişti.

Aynı günlerde dünya basını (Newyork Times) isyan haberlerini yazarken 2. Enternasyonalde de Kürtlere yapılan soykırım şu cümleyle kınanıyordu: "Türk hükümetini sadece isyana katılanları değil, katılmayan Kürtleri de imha ettiği için kınıyoruz."

Bir zamanlar peşinden koştuğumuz Sovyetler ve soykırıma uğrayan Ermenilere sempatiyle yaklaşırken, bunların kendi Kürtlerine soykırım uyguladıklarından béhaberdik.

Kişi celladına tapar yaklaşımı bu olsa gerek! Kürtler ve aleviler biri etnik yapısından, diğeri inancından dolayı soykırıma uğradılar ama her zaman kendi cellatlarına taptılar.

Aslında kızılacak birileri varsa eğer, onu da dışarıda değil içinde aramak gerek. Zira Kürdün en büyük düşmanı yine kendisidir.

“Dınya dıjmın é kev’é ye, kev ji dıjmın é seré xo ye.”

Keşke Turancılar gibi “Kürdün Kürtten başka dostu yoktur” diyecek kadar milli bir birliğe sahip olsaydı Kürtler..

Bana kalırsa Kürdün önce kendisiyle barışık ve dost olması gerekiyor, kendisiyle barışık olmayan, ne kendisiyle ne de başkasıyla dost olamaz.

Nihayet, Sovyetler dağılınca bağımsızlığını kazanan cumhuriyetlerin yanı sıra yurtlarından kovulan bazı halklar geri döndüler. Kürtlerin de Kızılkurdistana dönecekleri sanılırken Orta Asya’da kalmaya devam ettikleri görüldü.

Sanırım doğu bloğunun yani Sovyetlerin dağılması ile beraber Kafkasya’da bozulan dengelerden yeni sorunların yaşanacağını düşünmüş olmalılar ki geri gelmediler. Gerçekten de bölge devletleri sahip oldukları etnik ve jeopolitik özelliklerine dayanarak bu süreçte yeni siyasi reaksiyonlar sergilemeye başladılar. Bu reaksiyonlardan birinin sonucunda Karabağ, yani Kürtlerin Azerbaycan egemenliğindeki toprakları Ermenistan tarafından işgal edildi.

Aslında Kürtlerin geri dönmemeleri için pek çok sebep daha önce de yaratılmıştı. Bunların en önemlisi de Ermenistan’ın 1960 larda kendi sınırları içinde yaşayan Kürtlere uyguladığı soykırımın hafızalarda yarattığı korkuydu. Bu korkudan olsa gerek Orta Asya’ya sürülen Kürtler, Ermeni egemenliğine giren topraklarına -1980 sonrasında- geri gelmek istemediler.

Ne acıdır ki soykırımı tadan bir halk bir başkasına soykırım uygulayabilmektedir.

Gücü elinde bulunduran onu kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmaya çalışır.

Anacak güç, avuçtaki kum gibidir. Ne kadar sıkarsan o kadar çabuk akar gider.

“Kordıstan a Sor”dan bahsetmişken Sayın Beşikçinin yakın zamanda konuyla ilgili yazmış olduğu makalenin bazı bölümlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

“…..Bugün, Ermenistan’la Azerbaycan arasında yoğun bir anlaşmazlık var. Anlaşmazlık, Karabağ ve Kızıl Kürdistan toprakları üzerinde sürüyor. Bu anlaşmazlığın giderilmesi için, Rusya Federasyonu, Türkiye, ABD, Avrupa Birliği yoğun bir çaba sarfediyor. 2 Kasım 2008 tarihinde, Ermenistan ve Azerbaycan Cumhubaşkanları, Moskova’da, Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanı Dimitriy Medvedyev’in arabuluculuğuyla bir araya geldi. Moskova Deklarasyonu denilen bir deklarasyon açıklandı. Bu deklarasyonda Kürtlerden hiç söz edilmiyor. Deklarasyonda Kürtlerin adı geçmiyor…

…2 Aralık 2009 da, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, (AGİT)Atina’da, Ermenistan ve Azerbaycan Dışişleri Bakanlarını buluşturdu. İki taraf arasındaki anlaşmazlıkla ilgili müzakereler yapıldı. Minsk Grubu Eşbaşkanı ülkeler, Rusya Federasyonu, Fransa, ABD, Ermenistan ve Azerbaycan Dışişleri Bakanlarıyla, bir toplantı gerçekleştirdi. Yukarı Karabağ sorununa, Ermenistan’ın, 1992 de, işgal ettiği topraklardan çekilme sorununa bir çözüm aranıyor. Burada da Kürtlerin adına, haklarına, hukukuna hiç değinilmemiş olması, üzerinde durulması gereken bir olgudur. Belarus’un başkenti Minsk’te toplanıp Azerbaycan-Ermenistan anlaşmazlığına çözüm arayan devletlere Minsk Grubu ülkeler deniyor…
…Kürtler, 1950’lerde, 1960’larda, 1970’lerde, 80’lerde, Erivan Radyosu’nun Kürtçe yayınlarından dolayı her zaman, Ermenilere, Ermenistan’a şükran duymuşlardır. Ama Ermenistan’ın Kürt özerkliğini, Kızıl Kürdistan’ı hiçbir zaman istemediği bilinmelidir.

Kürtler Medler döneminden beri, daha eski zamanlardan beri bu bölgededir. Burası da Med İmparatorluğu’na bağlı bir bölgeudi. Kürtlerin bu bölgedeki varlığı Türklerden de Ermenilerden de öncedir. 11 ve 12. yüzyıllarda, bölgede, Revadi, Şeddadi gibi, Kürt hükümetleri vardı. Selahattin Eyyubi’nin bu bölgeden olduğu biliniyor. 1930’larda, Kürtlerin bu bölgeden Orta Asya’daki Federe Türk Cumhuriyetlerine sürgünü, Kürtlere çok büyük bir darbe indirmiştir. Kalanlar da 1992 deki Ermenistan-Azerbaycan savaşı sırasında, Kızıl Kürdistan topraklarından kovulmuşlardır. Bu işgalden sonra, Ermeniler, yer isimlerini, tamamen, Ermeni isimlerle değiştirmişlerdir. Kürtçe olan isimleri yasaklamışlardır…

Ermenistan’ın ve Azerbaycan’ın, “bölge Ermenidir”, “bölge Azeridir” diyerek, Kürtleri hiç anmadan, Kürt toprakları üzerinde böylesine çekişmeleri, dikkate değer bir süreçtir.

Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanı’nın arabuluculuğuyla, Moskova’da, Ermenistan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanlarının toplanması, yayımlanan deklarasyonda Kürtlerin adının hiç anılmaması, Kürtlerin haklarından, hukukundan hiç söz edilmemesi, yine, üzerinde durulması gereken bir olgudur. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT), Minsk Grubu devletlerinin, Ermenilerin işgal ettiği topraklardan söz ederken, geri çekilmelerinin gereği dile getirilirken, bu toprakların aslında, Kürtlerin yaşadığı topraklar olduğuna; buraların, 1923-1929 yılları arasında Kızıl Kürdistan Özerk Yönetim olarak anıldığına hiç dikkat çekilmemesi, bu toplantılar sonunda yayımlanan bildirilerde, Kürtlerden hiç söz edilmemesi, uluslar arası ilişkilere yön veren anlayışı açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Uluslar arası ilişkilere yön veren anlayış hala, özgürlük, eşitlik, adalet gibi değerler değildir, kaba güçtür…

……Uluslararası ilişkilere yön veren temel ilkeler, hala, adalet, özgürlük, eşitlik, barış, insan hakları gibi değerler değildir, kaba güçtür. Kaba gücü elinde bulunduranlar, kendi ulusal çıkarlarını savunabilmekte, uluslar arası ilişkilere yön verebilmektedir.”

I. ve 2. dünya savaşlarının Kürtlere yaramadığını biliyoruz, ancak 3. dünya savaşı olursa eğer, ön Asya’daki mevcut sınırların değişeceği kesin...
Savaşlar yıkım ve felaketi beraberinde getirdiği için, olmasını istemeyiz, çünkü savaş güçlü olanların iktidar oyunudur.

Güçlüler kanun yapar iktidar olur, zayıflar dilenir uşak olur.

Barış ve demokrasi güçlünün değil, zayıfın umududur.

Beşikçinin makalesine bu linkten ulaşılabilir.
http://www.kurdistan-post.org/modules.php?name=Niviskar&op=viewarticle&artid=2077

1 yorum:

  1. Kesinlikle Kızıl Kurdistandan göç ettirilen kurtlerin birliği saglanmali Ermenistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kirgizistan ve Rusyadaki asimilasyon devredisi birakilarak kürt katliamlari dunyayakabul ettirilip kurtlerin eski sehirlerine donmeleri icin Isgalci Azerbaycan ve Ermenistan,Daglik Karabağ devletlerine baski yapilmalidir. Yaşasın Kürt Milleti yaşasın kutsal Kurdistan

    YanıtlaSil