Türk yöneticilerinin Ağrı isyanları döneminde Kürt halkına yönelik küçümseme, aşağılama ve hakaret üzerine oturtulmuş sistematik propagandası, Ağrı Ulasal başkaldırısı döneminden sonra, dahada hızlandırılmıştı.
Resmi söylemlerde, okul, kışla, sokak ve basında, Kürt halkına durmadan hakaret ediliyordu.
O günkü türk basınında yer alan bir yazar’ın Ağrı ile ilgili bir yazısının bir kısmını sizinle paylaşmak istiyorum.
Esat Mahmut karakurt ismini duymuş, beklide romanlarını okumuşsunuzdur. Bu kişi, cumhuriyet döneminde tanınan ve saygı gören bir Türk aydın ve yazarıdır.
Çağdaş türk edebiyatının öncülerinden biri kabul edilmektedir.
Bu Kemalist aydın ve yazar, 1 Eylül 1930 tarihli akşam gazetesinde yayınlanan yazısında, Kürtler için şunları söylüyordu:
“… bir kısmı ise, şehirlerle alakalarını kesmişlerdir, göçebe hayatı geçirirler. Bunlar aşiretlerdir. Her aşiretin beyi, o aşiret efradının hakimi mutlakıdır, ferd kendi iradesine hakim değildir. Asiler, beyi ateşin içine gir dese, girer, işte şarktaki (Kürdistan) fesat mikroplarını bu aşiretler dağıtıyor.
Mesela bir aşiret tasavvur edin, 200 atlı çıkarır, fesat yapmak isteyen bir teşkilat, beyi para ile satın alınabildiği takdirde mesele halledilmiştir.
İstediğin zaman , istediğin yere bu 200 atlıyı sevk eder.
İşte bütün teşkilat şimdiye kadar bu heriflerden istifade ediyorlardı.
Son hadise bunların hakimiyetlerini ebediyen tarihe gömmüştür.
(son hadise diye övdüğü Ağrı’da ve Zilan deresinde yapılan katliamlar)
Birde dağlarda yaşayanlar vardır. Bunlara aşağı yukarı vahşi denilebilinir.
Hayatlarında hiçbir şeyin farkına varmamışlardır.
Bütün bildikleri sema ve kayadır.
Bir ayı yavrusu nasıl yaşarsa o da öyle yaşar.
Ağrı’daki bu nevidendir. Ağrı dağı’da vahşi ve korkunç bir dağdır.
Yaratıldığı günden beri zirvesinden kar eksik olmamıştır. Tepelerinden kopup gelen çığlarla birçok insanın cesedini uçurumlarda parçalamıştır.
Bu dağlarda kurtlar, ayılar bile yaşamaya cesaret edemiyor. İşte ordumuzun imhasına çalıştığı şakiler bu dağların tepesine tırmanmış bulunuyorlar.
Şimdi siz tasavvur edin. Bir kurdun, bir ayının bile dolaşmaya cesaret edemediği bu yalçın kayaların üzerinde yırtıcı bir hayvan hayatı yaşayanlar ne derece vahşidirler.
(ama esat mahmut’un unuttuğu bişey var, bizim halkımız onların barbarca katliamlarından o dağlara sığındılar, sevgili okuyucular siz düşünün, kurdun ve ayının çıkamadığı dağlara insanlar çıkıyorsa onları çıkartanların ne kadar barbar olduğunu siz hesaplayın)
Yedikleri çiğ bulgur ve ettir, çiğ eti çiğ bulgurla karıştırıp bir hamur haline getirip yiyiyorlarmış. (esat mahmut’un bu bassetiğide çiğ köftedir)
Su yerine yazın at ve eşşek sütü içiyorlar. Kışın’da kardan istifade ediyorlar.
Sırtlarında elbise, mintan yoktur. Ayaklarında bir don, omuzlarında bir koyun postu.
Ömürlerinde bir defa şehre gitmemiş olanlar vardır. Doktor, ilaç nedir bilmezler. Bir takım dağ otlarını kaynatıp ilaç niyetine kullanırlamış. Çoğu kızılbaş’tır. Her birinin dört beş karısı varmış.
İçlerinde kız çocuklarını öldürenlerine bile tesadüf ediliyormuş.
Velhasıl tam anlamıyla bir vahşet alemi.”
Çağdaş Türk edebiyatının öncülerinden sayılan bu Kemalist yazarın makalesindeki Kürt tarifine bilmemki ne demeli ?
Kamalist yazar kürtler ile dağda yaşayan vahşi hayvanları aynı kefeye koyuyor.
Kürtlerin doktor ilaç bilmediklerini, tedavilerini otlarla yaptıklarını söylüyor.
Ne yani Ağrı’da eczacı ve doktor vardı’da, bu nimetlerden yararlanmayı redmi ediyorlardı ?
Görüldüğü gibi bu Kemalist türk yazar, tıp ve eczacılık fakültelerinden mezun olanların Ağrı’da çalışmamalarının günahını da Kürtlere yüklemeye çalışıyor.
“Bunların çoğu kızılbaş’tır,” diyor. Halbuki Ağrı’da bir avuç Azeri’nin dışında, hiç Kızılbaş yoktur.
Burada yaşayan tüm Kürtler sünni’dir.
Adam tıpkı Kürtlük gibi aleviliğide aşağılık bir kimlik olarak görüyor.
Bu türk yazarı, Kürtlerin su yerine at ve eşşek sütü içtiklerini söylüyor. Bu zatı muhterem, galiba Kürtlerle Türkleri birbirine karıştırıyor.
Herkes çok iyi bilirki, türk tarihçiler, Türklerin Orta asyadan geldiklerini, oralarda at ve eşşek sütü içtiklerini söylüyorlar.
Kemalist aydınların Kürtlere bakışı işte bu şekildedir. Bu tam anlamıyla cehalet, kin, nefret, ve düşmanlık kokan bir mantıktır….
Ağrı’da o kadar katliam o kadar barbarlık yapıldı ne oldu ?
Kürtlüğümüzden vazmı geçtik ?
Dün dedelerimizi katlettiniz, hamile kadınların karınlarını süngülerle yardınız, küçücük çocukların karınlarını yardınız, erkeklerin kafalarını kesip liderinize götürdünüz, ödül için.
Ama bugün bizler yani onların torunları hala Kürdüz ve onların yolunda yürüyoruz, onlarda size baş eğmedi bizde eğmeyeceğiz.
Agirî.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder