Sayfa - Rûpel

Bölümler - Beş

22 Temmuz 2010 Perşembe

Cumhuriyet'in karanlık yüzü: Bir 'Demir Adam'ın hikâyesi 1




Dersim Katliamı'nı Muğlalı'dan öğrendiler

Van Özalp'ta 1943'te 33 Kürt köylüsünün kurşuna dizilmesi olayı hala tartışılıyor. Aynı şekilde Dersim Katliamı da gündemdeki yerini koruyor. Bu iki olayın ortak noktası ise General Mustafa Muğlalı ismi... Muğlalı, 1926'da Dersim'de adeta 1938'deki katliamın bir provasını yapmıştı ve son icraatı da Özalp'taki olay olmuştu...


Son yıllarda gündemden düşmeyen önemli konulardan bir tanesi de Van Özalp'ta 1943 yılının Temmuz ayında 33 Kürt köylüsünün kurşuna dizilmesi olayıdır. Ahmed Arif'in '33 Kurşun' şiiriyle toplumsal hazıfaya bir kez daha kazınan olayla ilgili tartışmaların özellikle geçen yaz aylarında önemli bir düzeye ulaştığı görüldü.

Özalp'ta 6 Mayıs 2004'te Jandarma Hudut Taburu'na köylülerin öldürülmesi talimatını veren Orgeneral Mustafa Muğlalı'nın adı verilmişti. Bu durum ise büyük tepkilere neden olmuş ve halkın hassasiyetlerinin dikkate alınmadığı değerlendirmeleri yapılmıştı. 29 Mart 2009'daki yerel seçimlerinde Özalp Belediye Başkanlığı'na seçilen DTP'li Murat Durmaz, toplumsal hafızada önemli bir yer edinmiş olan bu olayda yaşamlarını yitiren masum insanların anısını yaşatmak ve olayı unutturmamak amacıyla 33 Kurşun Anıtı'nın dikilmesini gündeme getirdi. Temmuz 2009'da Özalp Belediyesi, Muğlalı'nın isminin verildiği kışlanın karşısına anıtın yapılması yönünde karar aldı. Anıtın yapımı büyük tartışmalar eşliğinde olayın yıldönümünde tamamlandı.

Kürtler tarafından olumlu karşılanan bu gelişme, milliyetçi kesimlerce tepkiyle karşılandı. Muğlalı'nın isminin kışlaya verilmesi de Kürtlerce tepkiyle karşılanmıştı.

Özalp'ta kışlaya generalin isminin verilmesi ve köylüler anısına anıtın dikilmesi etrafında cereyan eden tartışmalara bakıldığında bile Türkiye tarihi açısından oldukça kritik bir konumda olan bir kişiyi ele aldığımızı belirtmeliyiz. Mustafa Muğlalı ismi, hakikaten Türkiye tarihinde önemli olaylarla karşımıza çıkıyor. Öyle ki, Van Özalp'taki olay belki de Muğlalı'nın imzasını taşıyan 'en hafif' olay olarak da değerlendirilebilir. Aynı zamanda Muğlalı'nın ilk değil, son icraatıdır.

Muğlalı ismi ele alındığında aslında bir bakıma Türkiye'nin karanlık geçmişi de ele alınmış olunuyor. Muğlalı'nın imza attığı bazı olaylar böyle bir değerlendirmeyi yapmamızı olanaklı kılıyor.

Muğlalı ismi, Türkiye'deki askeri vesayet rejiminin bir sembolüdür. Menemen Olayı ve 1925'teki Şark Islahat Planı kapsamında Kürt bölgesinde hayata geçirilen tüyler ürpertici uygulamalardaki rolü, tek başına Muğlalı hakkında böyle bir değerlendirmeyi yapmamıza yetiriyor. Askeri vesayet rejiminin sürdürülmesi açısından öteden beri iki argüman öne sürülüyor. Birincisi Kürtlerle bağlantılı olarak 'bölücülük', ikincisi de İslami inanışa sahip kesimlerle bağlantılı olarak 'irtica'... Sürekli olarak bu iki toplumsal kesim üzerinden 'bölücülük' ve 'irtica' 'tehlikesi'nin varlığını öne süren askeri vesayet rejimi, haliyle kendisine de 'vazifeler' çıkarıyor. Bu 'vazifeler', bazen karşımıza Özalp'taki 33 köylünün öldürülmesi olayında olduğu gibi çıkıyor. Bazen de Menemen Olayı'ndaki gibi...

Askeri vesayet rejiminin öne sürdüğü bu iki argüman, elbetteki toplumsal farklılıkların reddine ve inkarına dayanıyor. Dolayısıyla farklı kimliklerin kendisini ifade etmesi bir 'tehlike' olarak algılanıyor. Bu nedenle de 'rejimin sahipleri' kendilerini çeşitli 'vazifeleri' yerine getirmekle yükümlü kılıyor. İşte Muğlalı'nın yaptıkları bu kapsamda değerlendirilebilir. Hem de en sert haliyle yaşama geçirilen 'vazifeler' örneğini oluştururcasına...

Belirttiğimiz çerçevede, bu yazımızda, Özalp'ta kurşuna dizilen 33 köylü olayından hareketle Muğlalı'nın kanlı ve karanlık geçmişine bakmaya ve Türkiye tarihini bu kapsamda bir değerlendirmeye tabi tutmaya çalışacağız...

'Demir adam'ın 33 Kurşunu



Özalp'ta yaşanan olayla ilgili hala gerçekler tam anlamıyla ortaya çıkmış değil. Çünkü bu olayla ilgili (daha benzer birçok olayda olduğu gibi) devlet arşivleri hala kapalı tutuluyor. Bilinenler de olayın İran - Türkiye sınırında devlet yetkililerinin karıştığı bir tür hırsızlık olayı sonrasındaki gelişmeler şeklindedir.

Olay sınırın İran tarafında yaşayan Milanengiz Aşireti Reisi Mehmedi Misto'nun 500'den fazla hayvanının çalınmasıyla başlar. Hayvanları çalanlar ise, Özalp Kaymakamı'na bağlı sınır güvenliğini korumakla görevli çeteler. Bu çetelerin nasıl kurulduğuyla ilgili, 33 köylünün öldürülmesi olayını araştıran TBMM Araştırma Komisyonu'nun 30 Nisan 1958 tarihli raporunda şu bilgiler veriliyor: '1943 senesi öncelerinde, Türk-İran hududunda, ilk kışkırtmanın hangi taraftan geldiği açık olarak saptanamayan talan ve yağma niteliğinde bazı hudut olayları yaşanır. Türk mahalli idare makamları İranlılar tarafından hudutlarımıza karşı girişilen bu olayları önleme iddiasıyla ve mümkün oldukça misilleme yapmak amacıyla, silahları jandarma teşkilatı tarafından verilmiş bir çete kurmayı kararlaştırırlar. Van Valiliği'nin ve o sırada İçişleri Bakanı olan Recep Peker'in de onayı ile böyle bir çete kurularak fiilen adı geçen harekât alanına sokulmuş bulunmaktadır.'

Olayın devletin resmi çeteleri tarafından başlatıldığı anlaşılıyor. (Bugün Kürt bölgesinde adeta terör estiren 'çetelerin' bu çetelerden kalma olduğunu siz de düşünüyor musunuz?)

Olaya geri dönersek; Misto'nun kaymakamdan hayvanlarının geri verilmesini istediği, ancak hayvanların verilmediği, bunun üzerine Misto'nun adamlarının da misilleme amacıyla Özalp halkına ait bir o kadar hayvanı sınırın öbür tarafına kaçırdığı belirtiliyor. Misto karşısında kötü bir duruma düşen kaymakam olayın üstünü örtmeye çalışsa da, olay Van Valiliği'ne intikal ediyor ve bunun üzerine Milanengiz ve Harapsorik aşiretine mensup 40 kişi gözaltına alınıyor. Daha sonra 5 kişi haricinde 35 kişi serbest bırakılıyor.

Bu gelişmelerden sonra 3. Ordu Komutanı olan Mustafa Muğlalı, 24 Temmuz gecesi Tümgeneral Cevat Yalım ve Tuğgeneral Rasim Saltuk ile Van Valisi Hamit Onat'ın evinde bir toplantı yapıyor ve serbest bırakılanların tekrar gözaltına alınması emrini veriyor. Gözaltına alınan 33 kişi hakkında Muğlalı, ölüm emri çıkarıyor; 33 kişi 30 Temmuz 1943 Cuma günü elleri arkadan bağlanarak Geliyê Seyfo (Çilli Gediği) bölgesine götürülmüş, burada kurşuna dizilmişlerdi.

Kurşuna dizilenlerden biri de İbrahim Özay'dı. Özay olaydan yaralı olarak kurtulmuş ve İran'a kaçmayı başarmıştı. Ardından da Van Cezaevi'nde tutuklu bulunan kardeşi İsmail Özay'a durumu aktarmış, İsmail Özay da olayı bir telgrafla Meclis Başkanlığı'na bildirmişti. Ancak hiçbir sonuç elde edememişti.

'Demir adam' yargılandı

Aradan 5 yıl geçtikten sonra olay Meclis gündemine geldi. Demokrat Parti Eskişehir Milletvekili İsmail Hakkı Çevik, verdiği soru önergesiyle Özalp'ta yaşanan olayın nasıl olduğunu sordu. Demokrat Parti'nin bu olay üzerinden CHP'yi yıpratmak istediği de belirtiliyor. Hatta DP'de etkili olan Nakşibendilerin, Nakşi şeyhlerinin idam edildiği 1930'daki Menemen Olayı'nda önemli bir rolü bulunan Muğlalı'ya (ve dolayısıyla onun şahsında CHP'ye) bir misilleme yaptığı kaydediliyor.

Konunun gündeme gelmesi üzerine 19 Ocak 1949'da Muğlalı hakkında soruşturma başlatıldı. Davayı görüşen Genelkurmay Askeri Mahkemesi, Muğlalı hakkında görevsizlik kararı verdi ve Muğlalı'yı tahliye etti. Askeri Yargıtay bu kararı bozdu ve nihayetinde 2 Mart 1950'de Muğlalı hakkında nihai karar verildi. Buna göre, Muğlalı idama mahkum edildi, ancak yaşı nedeniyle cezası 20 yıl hapse çevrildi. Muğlalı kararı temziye götürdü. Temyiz aşaması sürerken Muğlalı'ya Gülhane Askeri Hastanesi'nde aklî yetersizlik (bunaklık) raporu verilmiş ve Muğlalı tahliye edilmişti. Konuyu Meclis gündemine getiren DP Diyarbakır Milletvekili Mustafa Ekinci şöyle itirazda bulunmuştu: 'Muğlalı neden dışarıda? Eğer deliyse tımarhaneye, aciz ise Darülaceze'ye, sağlam ise hapishaneye gönderilmeli.' Tartışmalar sürerken, Muğlalı 11 Aralık 1951 yılında 69 yaşındayken öldü ve Edirnekapı Şehitliği'nde toprağa verildi. Ölüm nedeniyle dava da düştü. (Bu arada Muğlalı'nın yargılanma sürecinde yaşananlar Şemdinli olayı ve Ergenekon sürecinde yaşananlara ne kadar da benziyor. Örneğin bugün de Ergenekon sanığı paşalara durmadan 'hasta' raporları veren bir GATA var; sivil mahkemenin 39 yıl hapis cezası verdiği Şemdinli sanıkları hakkında Askeri Mahkeme beraat kararı veriyor.)

Muğlalı'nın yargılanmasından söz etmişken, yargılama sırasında sarf ettiği ibret verici sözlerini aktarmakta da fayda var. Muğlalı kendisiyle birlikte yargılanan askeri yetkililerin suçsuz olduğunu ileri sürmüş 'Ben emir verdim, memur ve subayların bir suçu yoktur' demişti. 'Emri yerine getirmeselerdi?' sorusuna ise Muğlalı, 'Ben bizzat vururdum' yanıtını vermişti.

Bu arada Muğlalı öldükten sonra Meclis Araştırma Komisyonu da olayla ilgili araştırmalarda bulunmuş ve bir rapor hazırlamıştı. Rapor, ancak 30 Nisan 1958'de, Muğlalı'nın ölümünden 7 yıl sonra açıklanabildi. Artık pek bir önemi kalmayan raporda, olayın nasıl olduğu anlatıldıktan sonra askerlerin olayın üstünü örtmek amacıyla hazırladıkları 'tutanak kağıtlarının ve bildirilerin baştan aşağı sahte ve gerçek dışı, yalan' olduğunun anlaşıldığına dikkat çekilmişti.

Emri İnönü mü verdi?

İsmet İnönü, 33 köylünün kurşuna dizilmesinden 2 yıl sonra 1945'te Muğlalı'yı yanına alarak Ezrurum ve Van'da gövde gösterisi yapmıştı. Muğlalı, olayla ilgili yargılanırken de 2 kez İnönü'ye mektup yazmıştı. Ancak bu mektuplara yanıt alamadı. Mahkemede bu duruma tepkisini şöyle dile getirmişti: 'Bana bu işi yaptırana iki defa yazdım, cevap bile vermedi.' Ayrıca Muğlalı'nın yargılanırken avukatı Hamid Şevket İnce'ye şunları söylediği aktarılır: 'İnönü bana 'Ordu içinden seni seçtim. Şark'taki şekâveti (eşkıyalığı) önle. Senin gibi demir adam oraya giderse o havaliye salâh (barış) gelir, ne yaparsan yap, ben varım arkanda' demişti.' Bu gerçeğin ortaya çıkarılması açısından Muğlalı'nın İnönü'ye yazdığı ve hala mahkeme kayıtları kapalı olduğundan içeriği bugüne kadar açığa çıkmayan mektuplar oldukça önemli. (Bu mektuplar, Muğlalı'nın eliyle gerçekleştirilen Bicar Tenkit Harekatı ile Menemen Olayı'nda da İnönü'nün rolünü gözler önüne sermesi açısından önemlidir.)

Dersim'de ilk katliam denemesi Mustafa Muğlalı'dan

Van Özalp'ta köylülerin öldürülmesi olayı, elbette Mustafa Muğlalı'nın ilk olayı değildi. Muğlalı İttihat Teraki'ye uzanan bir geçmişe sahip ve özellikle Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra altına imza attığı olaylar, hakikaten Özalp'taki olayı çok çok geride bırakacak türden...

Mustafa Muğlalı, 1912-1913 yıllarında Balkan Savaşı'nda, 1914-1918 yıllarında ise Birinci Dünya Savaşı'nda savaştı. Kurtuluş Savaşı'nda ise, Karakol, Zabitan gibi İttihatçı direniş örgütlerinde yöneticilik yaptı. 1922'den 1929'a kadar Albay rütbesiyle orduda görev yaptı.

Albay rütbesiyle görev yaptığı bu dönemde oldukça önemli olaylara imza attı. Bu olaylardan bir tanesi de Dersim bölgesinde etkin olan Koçuşağı Aşireti'ne yönelik 'tedip' (uslandırma, terbiye etme) harekatıydı. Devlet, özellikle 1925'teki Şeyh Said İsyanı'ndan sonra bölgede nüfuz sahibi olan etkili Kürt aşiretlerine şüpheyle bakıyordu ve üstelik bu aşiretlerin devletle ilişkileri sorunlu olunca daha da şüpheli konumuna düşerlerdi.

Koçuşağı Aşireti de, yıllardan beri belli bir özerklik içinde ve devletin otoritesinin fazla hissedilmediği Dersim yöresinde varlığını sürdürmüştü. Bu durumundan rahatsız olan devlet, Şeyh Said İsyanı sonrasında 1925'te yürürlüğe konan Şark Islahat Planı kapsamında Koçuşağı Aşireti'ne de yöneldi.

Şark Islahat Planı'nın esasında Kürtlere karşı tedip ve tenkil (topluca nakl etme, Baskın Oran'ın deyişiyle 'topluca tepeleme' ya da uzaklaştırma, örnek olarak ceza verme) harekatlarının geliştirilmesi vardı. Kürtlük bilincinin tamamen yok edilmesi, bunun için de başta dil yasağı olmak üzere Kürtlüğü canlı tutacak her şeyin yasaklanması, yoğun bir asimilasyon sürecinin başlatılması ve böylece Kürtlerin terbiye edilmesi (tedip), bu uygulamalara karşı isyan edebilecek Kürtlerin imha edilmesi, geriye kalanların da Batı illerine sürgün edilmesi ve yerlerine Türk nüfusun yerleştirilmesi gibi amaçları barındıran Şark Islahat Planı, uzun yıllar boyunca sistematik bir şekilde ve vahşi uygulamalar eşliğinde yürürlükteydi.

Bu kapsamda 6 Eylül - 27 Kasım 1926 tarihleri arasında Koçuşağı Aşireti'ne yönelik kapsamlı imha operasyonları düzenlenmesine karar verildi. Mustafa Muğlalı, 'öteden beri Dersim'in yenik olmayan aşireti ve milli kahramanları adını taşıyan Koçuşağı haydutları' dediği Koçuşağı Aşireti'ne yönelik imha harekatında görevlendirildi. O dönem Albay rütbesinde olan Muğlalı, Elazığ ve Havalisi Komutanı idi. Koçuşağı Aşireti'ne yönelik başlatılan ve uçakların da kullanıldığı harekat kapsamında çok sayıda köy bombalanmış ve yakılmış, çok sayıda kişi öldürülmüş ve çok sayıda mala el konulmuştu. Aşiretin toplam nüfusunun en fazla 5 bin civarında olduğu kaydediliyor. Bu harekat kapsamında aşirete yönelik ciddi bir zaiyat oluştuğu belirtilebilir. Net bir bilanço olmamakla birlikte, Muğlalı'nın 28 Kasım 1926'da yayınladığı emirde belirttiği gibi 'her kaya arkasında, her meşe dibinde, her kaya kovuğunda, her mağara içinde' Koçuşağı Aşireti mensubu aranmış ve öldürülmüştü. Genelkurmay belgelerinde özellikle 'Ali Boğazı'nda bulunan mağaralarda onlarca kişinin imha edildiği' belirtiliyor.

Burada uygulanan yöntemler ve güdülen amaç, 1937-38 yıllarında gerçekleşecek olan Dersim Katliamı'nı haber veriyor gibiydi. Nitekim Dersim Katliamı'nda da 'her kaya kovuğunda, her mağarada, her meşe dibinde' insan aranmış ve imha edilmişti. Orada da uçaklar kullanılmış, köyler yakılmış ve insanlar yerlerinden yurtlarından sürülmüşlerdi.

Hazırlayan: NURİ FIRAT

YARARLANILAN KAYNAKLAR:

Türkiye Cumhuriyeti'nde Ayaklanmalar, Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Yayınları
İsmail Beşikçi, Orgeneral Muğlalı Olayı, Belge Yayınları
Günay Aslan, Yas Tutan Tarih 33 Kurşun, Pencere Yayınları
Mehmet Bayrak, Kürtlere Vurulan Kelepçe - Şark Islahat Planı, Özge Yayınları
Dr. Bletch Chirguh, Kürt Sorunu - Kökeni ve Nedenleri, Avesta Yayınları
Ayşe Hür, Devletin demir yumruğu: Muğlalı Paşa, 10 Mayıs 2009, Taraf Gazetesi
www.gundem-online.net /font>

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder