11 Ekim 2010 Pazartesi

Evliya Çelebi, 16 Ve 17.yy Kürdistan


Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde 16 ve 17. Yüzyıllarda Kürdistan Çeviri: Ahmet Akşit


Şeref Han Bitlisi’nin Şerefname’sini tamamlamasından yaklaşık 60 yıl sonra ünlü Türk seyyah Evliya Çelebi, Kürdistan’a uzun bir gezi yaptı. Çelebi’nin 10 ciltlik Seyahatname’si, gezi edebiyatında pek
Rastlanmayan eşsiz bir çalışmadır. Bu ciltlerin basılmış nüshaları ilk
Kez piyasaya çıktığında orijinal (sonraki yazmaların kopya edildiği
Düşünülen ve Evliya’nın kendinin yazdığı veya bir katibe dikte
Ettirdiği elyazması) nüshalar henüz kitabın editörleri Necib Asım Bey
Ve büyük tarihçi Ahmed Cevdet’in eline geçmemişti. Bundan başka Sultan
II.Abdülhamid’in sansürcüleri (ya da sansürcülerden korkan editör)
Basım aşamasında metin üzerinde bazı değişiklikler yapmışlardı.
Evliya’nın Kürdistan notlarının yalnızca bazı bölümlerinin nispeten
Tatmin edici bir nüshası basılmıştır. Önemli bir bölümü hiç
Basılmamıştır ve basılması için ciddi bir çalışma gerekmektedir.

Esasen
Seyahatname bilinen herhangi bir türe girmez ve bu yüzyıla kadar asla
Popüler olmamıştır. Çağdaşları onun eserini kötü planlanmış olduğunu
Düşünüyorlardı ve muhtemelen onun medenileşmiş zevklere uymayan şeylere
Gösterdiği ilgiden dolayı Evliya bu eleştirileri dikkate almadı.
Osmanlı yazarları arasında Evliya’yı geç dönem 20.yüzyıl okurlarına
İlginç kılan, muhakkak ki onun bu “kötü zevki” idi. Post-modernistler,
Onun önemliyi önemsizden keskin bir şekilde ayırmayan, heterojen
öğeleri yan yana koymasındaki ruh halini kolayca fark edeceklerdir.
Seyahatname’de resmi evraklarla ve uygunsuz fıkraları, cami mimarisi
Tarifleriyle ve yerel yiyecek ve giyim alışkanlıklarını, kutsal
Efsaneler ile ve politik olaylar hakkındaki dedikoduları yan yana
Buluruz; bütün bunlar Evliya’nın kendi maceraları ve onun başkaları
Hakkındaki şüpheci yorumları ile daha da lezzetlenir.

Evliya’nın Kürdistan’daki Gezileri

Evliya
Kürdistan’da üç büyük gezi yapmıştır. Seyahatname’nin ikinci
Cildinde konu edilen birinci seyahat, Kürdistan’ın kuzey sınırlarını
Sadece sıyırır geçer. Bu gezi, Evliya Çelebi’nin 1646 yılında Erzurum
Valisi ve baş komutan olan Defterzade Mehmed Paşanın yanına gümrük
Katibi ve baş müezzin olarak atanmasıyla başlar. Kuzey Anadolu yoluyla
Kemah ve Erzincan’dan geçerek Erzurum’a varır. Erzurum’dan Erzincan
üzerinden batıya dönmeden bir gezi de Azerbaycan ve Gürcistan’a yapar.
1649-50 deki ikinci gezi onu Şam ve Halep’ten Urfa’ya, Maraş, Kayseri,
Aksaray, ve Sivas’a ve buradan Arapkir, Harput, Pertek, Palu, Genç, Muş
Ve Bingöl dağlarına sürükler. Artık üçüncü cildin ilgili bölümleri iyi
Bir edisyonla ve Almanca çevirisiyle piyasada mevcut.

1655
Ve 1656’daki üçüncü seyahat, dördüncü cildin büyük kısmını ve beşinci
Cildin ilk bölümünü kapsar. Evliya Çelebi Van’a vali olarak atanan
Melek Ahmed Paşaya katılmaya gider. Van’a Diyarbakır ve Bitlis yolundan
Gider ve bu şehirlerde ayrıntılı ve canlı tarifler yapmaya yetecek
Kadar zaman geçirir. Diyarbakır valisi Firari Mustafa Paşa’nın
Sincar dağlarında savaşan Arap ve Yezidi aşiretlerini sakinleştirmek
Bir sefer sebebiyle şehir dışında olduğunu öğrenince, bu bahaneyle
Gezisini uzatarak Sincar’a gider. Bitlis’te, pek methettiği serbest
Fikirli Kürt yönetici Abdal Han’a misafir olur. Sonra Van’dan Abdal
Han’a karşı düzenlenen cezai nitelikli bir sefere katılır ve Han’ın hal
Edilmesine, zengin kütüphanesinin yağmalanmasına ve yerine oğlunun
Seçilmesine şahit olur. Bir yıl sonra Evliya Çelebi Bitlis’den üçüncü
Defa geçer, Abdal Han’ı tekrar emirliğin başında bulur ve rehin olarak
Han’la bir süre geçirir. Büyük bir Kürt emirliğinde yaşanan bu
Tecrübeler, başka bir kaynakta bulabileceğimizden daha canlı bir günlük
Yaşam anlatımı sunar. Evliya Çelebi, Şerefname’yi duymuş olmalıdır ve
İçeriği hakkında kulaktan dolma bilgisi olması muhtemeldir fakat bizzat
Okumamış olduğu anlaşılmaktadır. Bitlis notlarında Han’ın yağmalanmış
Kitapları arasında olması vesilesiyle Şerefname’den bir kere bahis eder.

Van’da
Bulunduğu müddetçe seyahat için hiç bir fırsatı kaçırmaz, böylece
Hakkari hakkında önemli gözlemlere sahip olmamıza vesile olur(bu
Bölümler halen doyurucu bir şekilde çalışılmamıştır). Melek Ahmed
Paşa, kendisine batı İran’ın uzun fakat içinden çıkılmaz anlatımını
Yazdıran (ki açıkça yanlış olan bölümleri insanı İran’ı gördüğü
Konusunda şüpheye düşürür) bir diplomatik görev verir. Bu notlar 1656
Yılının ilk aylarında son bulur; onun ayrıntılı anlatımları kesinlikle
Orada olduğunu ve sonradan güneye de bir gezi yaptığını kanıtlar. Bunu,
Basılı nüshalarda olmadığı için varlığı uzun süre bilinmeyen bir bölüm
Takip eder. Evliya Bağdat’dan kuzeye yönelir, güney Kürdistan’da
Diyarbekir, Cizre ve Hasankeyf yoluyla bir tur atarak Musul üzerinden
Bağdad’a döner. Bu bölüm hiç bitmemiştir ve anlaşıldığı kadarıyla
Evliya ölene dek bölümü yazmaya devam etmiştir. Evliya’nın yazmaya
Niyetlendiği tümüyle boş ya da sadece başlığı olan sayfalar vardır. Yer
Yer bölgelerin coğrafi düzeni hakkında, Evliya’nın çözümleyemediğini
Belirttiği, hatalar vardır. Ancak, aynı döneme ait diğer Osmanlı ve
İran çalışmaları ve dokümanlarıyla beraber Kürdistan’ın az bilinen
15-17. yüzyıllarına ışık tutacak nitelikte olan dördüncü cildin
Neredeyse üçte birini oluşturan bu gezinin notları ciddi bir edisyon
Gerektirmektedir.

Evliya Çelebi, gezileri
Sırasında Kürdistan’da geçtiği yerler hakkında notlar alır: Havar,
Sine, Kızılca, Erbil, Kerkük ve Şahrazur eyaletleri; Ninova, Akra,
Diyarbakır, Cizre, Hasankeyf, Nizip, Eski Musul, Tikrit, ve Bağdat
Şehir merkezlerini kaydeder. İleride vakit bulduğunda Seyahatname’yi
Yazarken kullanacağı, gezerken gördüğü her şey hakkında bol miktarda
Not tutar. Ayrıca diğer kaynaklardan, resmi dokümanlardan, gezerken
Veya sonradan okuduğu çeşitli kitaplardan serbestçe faydalanır.
Gezilerle kitabın fiilen yazılması arasına hatırı sayılır bir zaman
Girdiğinden gezi notlarını her zaman doğru bir coğrafi düzene
Yerleştiremez. Bazı tanımları öylesine bulanık ve karışıktır ki
Anlattığı yerleri fiilen gezip gezmediği şüphe duyulur. Buna örnek
Olarak İran gezisinde çok daha eski bir coğrafya eseri olan Kazvini’nin
Nuzhat al-kulub’unu tekrarladığı aşikar olan bölümleri verilebilir.
Yine de kötü düzenlenmiş bile olsalar kulağa doğru gelen Kürdistan
Notları için bu geçerli değildir.

Diğer kaynaklarla mukayese edildiğinde Seyahatname’nin doğası

Seyahatname,
Şerefname gibi sistematik bir çalışma değildir ancak diğer kaynakların
İhmal ettiği Kürdistan’ın sosyal ve politik hayatını açısından zengin
Bir kaynaktır. Dönemin kadınların durumuyla(Bruinessen 1993) ilgili,
Yaygın dini ritüeller ve sufi tarikatlar ve din ulularına saygı
(Bruinessen & Boeschoten 1988, Bruinessen 1990) gibi konularla
Etnik ve dini azınlıklar, diller ve edebiyat üzerine bilgi veren az
Sayıda kaynaktan biridir. Çelebi’nin Kürdistan’a atanmış yüksek rütbeli
Osmanlı görevlileri içindeki pozisyonu, ona ilk elden devletin Kürt
Aşiret ve emirliklerle ilişkilerinin pratikte nasıl yürüdüğünü
Gözlemleme fırsatı vermiştir.

Seyahatname’nin
Mukayese edilebileceği diğer mühim bir eser de İmparatorluğun Kürt
Eyaletleriyle ilgili uzun bölümler de içeren, büyük Osmanlı coğrafi
çalışması olan Katib Çelebi’nin Cihannüma’sıdır. Tamamlanması Evliya
Çelebi’nin Kürdistan gezilerinden birkaç sene öncesine, 1648’e rastlar.
Yazar sadece kendisinden önceki çok sayıda eserden bilgi toplamakla
Yetinmez ama kendi deneyimlerini de temel aldığı bölümleri kaleme alır;
İran’ın Irak’ı ikinci işgalinden sonra geri almak için sefere çıkan
Hüsrev Paşa’nın yanında bulunur (1629). Cihannüma’da büyük kervan
Yolları üzerinde bulunan, haklarında pek çok ilginç bilginin verildiği
Yerlerin bahsi geçer. Şerefname’niyi tercüme eden Charmoy, yazdığı
önsözde Cihannüma’dan çokça bahseder. Gerçekten de onun etnoğrafik ve
Coğrafi sunumu Katip Çelebi’nin eserinin ilgili bölümlerinin
çevirisinden ibarettir. Evliya’nın dağınık notlarını düzene sokmakta
Hiç şüphesiz Cihannüma yararlı bir referans olacaktır. Ancak
Cihannuma’nın Seyahatname’nin olmadığı kadar sistematik olmasına
Karşılık, Seyahatname gerçek insanların hayatı hakkında daha
Bilgilendiricidir.

Son olarak, Kürdistan
Hakkında değerli bilgiler içeren daha sonraki dönemlere ait bir başka
Seyahatnameye, Mehmed Hurşid Paşa’nın Seyahatname-i hudud’una
Değinelim. Yazarı 1848-52 yıllarında İran ile Osmanlı İmparatorluğu
Arasında Basra’dan Beyazıd’a hududu belirleyen sınır komisyonunun
Görevlisi olan bu eser, köylerde ve aşiretlerdeki nüfus rakamlarını
İçeren, pek çok ayrıntılı istatistiki bilgiye de yer veren ,coğrafi
Referanslardan oluşan önemli bir çalışmadır.

Evliya’nın
Daha sistematik tarihçilerden ve coğrafyacılardan farkı, bürokratik
Detaylara ve idari bölünmelere aldırmayışından ileri gelir. O, eyalet,
Eyalet veya idari bölge, idari bölge ile şehri tartışmaz fakat
Haritanın bir ucundan öbür ucuna atlayarak mukayeseler yapar. Hiç
Şüphesiz çağdaşları da her bölgede olan etnik karmaşanın farkındaydılar
Ama onlar, çeşitlilikle ilgilenen ve gururla, düzinelerce farklı dilden
Ve lehçeden örnekler ve bir sürü heterodoks mezhepten anekdotlar yazan
Evliya kadar açık konuşmazlar.

Kürdistan ve Kürtlerin Kökenleri üzerine

Bilindiği
Gibi, o yıllardaki resmi yazışmalarda Kürdistan idari birim olan bir
Eyalet adıydı. Evliya’ya göre politik ve idari sınırlara bakmaksızın bu
Terim, Kürtler için öncelikle etnik bir kategoriye işaret ediyordu.
Bunu çok çeşitli şekillerde kullanır. Misafir sevmez bir bölgeyi
Anlatacak olduğunda, eğitim görmüş bir şehirlinin kaba ve korkutucu
Kırsal nüfus için yukardan bakan “Kürdistan, Türkmenistan ve sengistan
“ ifadesini kullanır ki bunun belki de en iyi tercümesi “Kürtlerin,
Türkmenlerin ve kayaların memleketi” dir.

Şimdi
Şu paragrafa bakalım: “Memâlik-i azîmdir, bir ucu cânib-i şimâlde
Diyâr-ı Erzurum’dan diyâr-ı Van’dan diyâr-ı Hakkari ve Cizre ve
İmâdiyye ve Musul ve Şehrezûl ve Harîr ve Ardalân ve Bağdâd ve Derne ve
Derteng ve ta Basra’ya varınca yetmiş konak yer Kürdistân u sengistân
Add olunur kim Irâk-ı Arab ile Âl-i Osmân mâbeyinde bu kûh-ı bülendler
İçre altı bin adar aşâ’ir ü kabâ’il-i Ekrâd sedd-i sedid olmasa kavm-i
Acem diyâr-ı Rûm’a istîlâ etmeleri emr-i sehl idi.

İnşâallah
Mahalliyle alti bin aded mîhr-i aşâ’irleri dahi tahrîr etmeğe destime
Hâme-i cevâhir-gûyâmı almışım, ammâ bu Kürdistân’ın arzı, tûlu gibi
Vâsi değildir. Cânib-i şarkîsinde Acem hudûdunda Harîr ve ve
Ardalan’dan hâk-i Şam ve hâk-i Irak –ı Arab ki hâk-i Haleb’dir, ol
Hâk-i pakeyne varınca Kürdistân’ın arzı yigirmi ve yigirmi beş konak ve
Ednâsı on beş konak yerlerdir. Ammâ bu kadar ülkeler içre beş kere yüz
Bin tüfeng-endâz ümmet-i Muhammed Şâfi’îyyü’l-mezheb vardır. Ve cümle
Yedi yüz yetmiş altı pâre kal’a add olunur kim cümle imârdır.

Bu
Paragrafta Evliya, Osmanlı İmparatorluğu için koruyucu bir tampon
İşlevi olan Kürdistan’ın özel önemini vurgulamaktadır. Evliya’nın,
İdris Bitlisi’de, geç dönem Osmanlı tarihçilerinde ve Şerefname’de de
Kullanılan, Kürt emirlikleri ve aşiretlerinin nispeten bağımsız
Olmalarının İmparatorluğun güvenlik çıkarlarına daha uygun olduğu
Yolundaki argümanı tekrarladığı görülür. Bu argümanı en bariz şekilde
Aziz Efendi (Murphey 1985) Nasihatname’sinde kullanmıştır. Kürtlerin
Sıkı Şafi hukukuna bağlı iyi Sünni Müslümanlar oldukları
Değerlendirilmesi, onları Şii Safevi İran’a karşı güvenilir müttefik
Olarak ortaya koyduğu için bu argümanın en hayati kısmıdır. İdrisi
Bitlisi ve Şeref Han, esasen dost Kürtlerin Sünni yakınlığına o kadar
çok vurgu yaparlar ki kişi onların sadakatini kanıtlayan Osmanlı usulü
Resmi bir görüşme istediklerini düşünür. Diğer kaynaklardan ( ve
Seyahatname’deki diğer pasajlardan) anlaşıldığına göre, onların
Arasında sadece pek çok Yezidi değil ama Kürdistan’daki çeşitli
Heterodoks mezheplerin taraftarları olduğunu biliyoruz.

Evliya
Çelebi’nin erken Kürt tarihi konusunda en sık alıntı yaptığı kişi,
Şimdiye kadar kim olduğu anlaşılamayan Miğdisi (Mighdisi) adını verdiği
Bir Ermeni tarihçidir. Evliya Çelebi’nin bu Miğdişi’ye dayandırdığı
Efsaneler, erken Kürt tarihini iki ayrı efsane grubuna, Peygamberlerin
Hikayeleri (Kısasü’l-Enbiya) ve Şahname’nin İran geleneğine bağlar.
Evliya’nın Miğdişi’si, “Tufan”dan sonra konuşulan en eski dil(lerden)
Olduğunu belirterek Kürtçe’nin saygın bir döneminden şöyle bahseder:
“Müverrih Mığdısî kavli üzre ba’de’t-tûfân-ı Nûh, imar olan şehr-i
Cûdi’dir, andan kal’a –i Sincâr’dır, andan bu kal’a-i Mefârikin’dir
Amma şehr-i Cûdi sâhibi Hazret-i Nûh ümmetinden Melik Kürdim altı yüz
Sene mu’ammer olup Kürdistân diyârların geşt güzâr ederek bu
Mefârîkin’e gelüp âb hevâsından hazz edüp bu zemînde sâkin olup
Evlâd ensâbı gâyet çok olup lisân-ı İbrî’den indiyyât bir gayrı
Lisân-ı turrehât peydâ etdi kim ne İbrî’dir ne Arabî ve ne Pârisî ve ne
Lisân-ı Derî’dir ve lisân-ı Pehlevî’dir, ana hâlâ lisân-ı Kürdim
Derler. Bu diyar-ı Mefârikîn’de peydâ olup hala diyâr-ı Kürdistân’da
İsti’mâl olunan lisân-ı Kürd Hazret-i Nûh ümmetinden Melik Kürdim’den
Kalmışdır, ammâ vilâyet-i Kürdistân dağistân u sengistân bilâd-ı
Bîpâyân olmağile on iki gûne lisan-ı Ekrâd vardır kim birbirlerine
Elfâzları ve lehçe-i mahsûsaları mûğayirdir kim niçesi birbirlerinin
Kelimâtların tercümân ile anlarlar.”

Gezileri
Boyunca Evliya bu lehçelerden kısa örnekler verir. Bunlar Sorani
Lehçesinde (Mifariqin yakınlarında konuşulan) bir kelime listesi,
Cezire lehçesinde bir şarkı, Rojiki lehçesinde uzun bir şiir (esasında
Gramer olarak Türkçe ve yüksek oranda Ermenice kelimeler
Barındırmaktadır), Hakkari lehçesinde birkaç deyim ve Diyarbakır
Lehçesinde bir kasidedir.

Tabii ki Miğdişi (ve
Evliya’nın erken dönem diğer kaynakları) uzak geçmişte gerçekte ne
Olduğunu anlamamıza (kurmamıza) müsaade edecek türden kaynaklardan
Değildir. Yine de bunlar bize Evliya Çelebi zamanında Kürtlerin
Kendilerini nasıl algıladıkları ve elbette komşuları tarafından nasıl
Algılandıklarını konusunda bir fikir verirler.

Mesela,
Evliya Çelebi, İslam öncesi dönemde Kürdistan’da egemen olan çeşitli
İranlı hanedanlardan bahis eder. Kürdistan’ın bütün bölgeleri söz
Konusu hanedanlara aynı derecede bağlı değildir; bu hanedanların
Bazıları daha pozitif bir dille takdim edilirken diğerleri hakkında
Negatif bir dil kullanılır. Yine, Miğdişi’ye dayanarak Shahrazur ismini
İranlı, efsanevi ejderha kral Zahhak’ın oğlu Zur’la ve Kerkuk’u;
Zahhak’ın torunlarından Umayyad’u Marwan Himar’ın elinden geri alan
Mugul Karkuk ile ilişkilendirir. Zahhak’ı yenen Demirci Kawa, Shahrazur
Sancağında ki bir isimde (Merkawe) yer alır. Sadece efsanenin
Şahname versiyonunda ayaklanmadan sonra kral olan Feridun’un ismi,
Kürdistan’da herhangi bir yerle ilişkilendirilmez.(Zahhak ve Kawa
Efsanelerinin bu günkü Kürtçe versiyonlarında da Feridun’un bahsi
Geçmez.)

İslam’ın Kürdistan’ı fethi,
Değişik şekillerde Halife Umar ibn al-Hattab, Ali ve Umayyad ve güney
Kürdistan’da belirgin bir tercih ile Ali ile ilişkilendirilir.

Çelebi’nin
Dediğine göre Diyarbakır (Amadiya) Ali tarafından halifeliği zamanında
Fethedilmiştir. Buna rağmen ismini daha önceki hakimi Anushirwan
(Sasani I.Hüsrev)’ın oğlu İmdan’dan almıştır. Ali, 17. yüzyılda bir
Kuzenini, amcası Abbas’ın oğlu, Diyarbakır’a – Cizre, Hakkari ve
Bitlis’te olduğu gibi - bey olarak atar, onlar da kendilerine Abbasiler
Derler. Bir başka yerde, Sultan Evhedullah’ın adını ilk Kürt Abbasi
Olarak, yani Bitlis Abdal Han’ın ve diğer Kürt beylerinin atası olarak
Verir.

Evliya tarafından ziyaret edilen Kürt emirlikleri

Evliya
Çelebi, bir-iki emirlikten daha fazlasını ziyaret eden çok az sayıdaki
Osmanlıdan biri olsa gerektir. Zamanının çoğunu Bitlis’te geçirmiş ve
Zamanın edebi temayülüne uyarak ( İdris Bitlisi, Şeref Han Bitlisi,
Şükrü Bitlisi ve kimi başka yazarlar gibi) Bitlis hakkında yazarak
Bitlis’in emirlikler arasında en medenileşmiş olduğunu belirtmiştir.
Fakat Evliya Çelebi’nin yolu, Diyarbakır, Cizre, Hakkari ve Hasankeyf
Gibi diğer büyük emirlikleri de ziyaret eder ve Kürdistan’ın kuzey
Sınırındaki daha küçük emirliklerden, yani Çemişkezek, Sagman, Pertek,
Palu, Çermik, Genc ve Atak’tan da geçer. İlk üçü (Osmanlılarla
İlişkilerini değiştiren emirlikler hakkında Şerefname ilginç bir rakam
Verir) artık Kürtlerde değildir ama normal bir Osmanlı sancağı
Statüsündedir. Çelebi, Güney Kürdistan’da (ki Şerefname’nin pek bilgi
Vermez) Şahrazur’un (başkenti Kerkük) 18 normal sancağın yanı sıra iki
Tane de tümüyle bağımsız kazası (Gaziyan ve Mehrevan) olduğundan
Bahseder.

Emirliklerin önemli
Kasabalarını anlatırken herhangi bir yerde gördüğü kasaba ve şehir
Anlatım kalıbını tekrarlamasına rağmen ayrıntıların derecesi bir yerden
Diğerine değişir. Genellikle şehrin Osmanlının egemenliğine geçişiyle
Neticelenen tarihi bir giriş yapar. Bunu hükümet ve idareyle ilgili
Bilgiler ve resmi makamların bir listesi takip eder. Ardından önemli
Yapılar, daima aynı düzende anlatılır: Kale ve şehir surları, camiler,
Medreseler, derviş tekkeleri, çeşmeler, özel konalar, çarşılar. Her
Anlatı, nüfus, yerel gelenekler ve kültür hakkında bilgi kırıntılarıyla
Son bulur.

Evliya Çelebi’nin en tafsilatlı
Anlattığı Kürt emirliği, Köhler’in ve Sakisian’ın özet çevirilerinden
Nispeten iyi bilinen Bitlis Emirliği’dir. Küçük emirliklerden bir
Tanesine örnek olması için Palu anlatımını burada özetliyorum: “…sene
921 târîhinde Selîm Hân vezîri Bıyıklı Mehemmed Paşa’ya hâkimi muti‘
Olup yine kendüye mülkiyyet üzre vilâyeti ihsân olunup hâlâ Diyârbekir
Eyâletinde mü ‘ebbed hükûmetdir. Evlâd-ı evlâda mutasarrıf olurlar.
Evâmirlerinde bunlara dahi Cem cenâb yazılır. Eyaleti mahsûlü kendülere
Hâss-ı hümayun ifrâz olunmuşdur. Taht-ı hükûmetinde timar ve ze‘âmet ve
Alaybeği ve çeribaşı yokdur. Hîn-ı gazâda hâkimi iki bin asker süvâr
Olur…Ve âsitâne tarafından yüz elli akçe kazâdır. Müftîsi ve
Nakîbü’l-eşrâfı ve kethüdâyeri ve yeniçeri serdârı ve dizdârı ve
Neferâtları yokdur. Ammâ muhtesibi ve şehir voyvodası vardır.”

“….Der-eşkâl-i
Kal‘a-i Palu: Murâd nehri kenarında hakkâ ki mânend-i Kahkahâ eflâke
Ser çekmiş bir seng-binâ bir küçük kal‘adır. Ammâ bir tarafdan havâlesi
Olmamağıla bir vechile zafer mümkin değildir. Hattâ Timur görüp aslâ
Mukayyed olamayup ubûr etmişdir. Derûn-ı kal‘ada İbrâhîm Beğ’den gayri
Askeriyle sâkin olur bir ferd-i âferîde yokdur. Ve sâkîn olmak da
Mümkin değildir zîrâ her bâr kal‘aya urûc etmede usret çekerler.
Derûn-ı kal‘ada bir câmi‘ ve cebehâne ve mahzenler ve su sarnıçları
Vardır. Nehr-i Murâd’a nüzûl eder kayalar içre mestûr bir su yolu
Vardır….Nehr-i Murâd sâhilinde (…) bin aded tûrab ile mestûr (…) lı
Hâne-i ma’mûrlardır.”

“…Palu’nun garbında
Ergani ve Eğil birer konakdır. Şimâlinde Harput bir menzildir.
Kıblesinde Diyârbekir iki menzildir(….) Andan bu kal‘a-i Palu ensesinde
Bağın nam bağı İrem-misâl bir köydür. . Kürdîstân içre meşhûr-ı âfâk
Bir mesîregâh teferrücgâh hıyâbân-ı kuyâhdır. Kim Palu beğlerinin
Hassıdır. Andan bir nehr-i zûlal bir kayadan tulû‘ eder âb-ı hayâtdan
Nişân verir. Şattü’l Arab’ın üç başı vardır. İbtidâsı budur kim edîm-i
Arzda lâ nazîr bir nehri âb-ı hayvândır.”

Bu
Satırlar tek başına ilginç olmayabilir ama diğer kaynaklardaki
Bilgilerle ilişkilendirildiğinde Evliya Çelebi’nin gözlemleri, arşiv
Belgelerine renk ve yaşam katar. Seyahatname’nin tamamında emirlikler
üzerine yaptığı bütün gözlemler sistematik bir analize tutulduğunda
Emirlikler arasındaki fark hakkında daha iyi bir fikir edinilebilir.
Evliya Çelebi tarafından sunulan zengin detaylı malzemeye başka bir
örnek de, aşağıda ki kısımda ele alınan Diyarbakır ile (yayımlanmamış)
İlgili bölümlerdir.

Evliya Amadiya’da

Amadiya,
Kürt emirlikleri arasında en özerk ve en güçlü olarak öne çıkar. Evliya
Çelebi, diğer herhangi bir Osmanlı eyaletinde olduğu gibi buranın da
Bir dizi sancağa ayrıldığını gözler, fakat memurluklara yapılan
Atamalar sultan tarafından veya Irak’taki uygulamanın tersine Bağdad
Valisi tarafından değil, Amadiya hanı tarafından yapılmaktadır. Sipahi
Ordusunu besleyecek Osmanlı tımar, zeamet sistemi veya yeniçeri
Birlikleri ya da eyalette başkaca Osmanlı askeri görevlisi yoktur.
Önemli politik müzakerelerde(divan) Amadiya hanı, atanmış biri olan
Şahrazur valisinin hemen altında oturmaktadır yani statüsü validen çok
Az düşüktür. Osmanlının Irak’taki askeri operasyonlarına – Irak’ın,
İran kontrolüne geçmesinden sonra geri alınması için yapılanlar– han,
Silahlı adamlarıyla beraber katılmak durumundadır; Amadiya ve Sahrazur
öncü kuvvetleri oluşturmaktadırlar ve birlikler Diyarbakır eyaletinden
Geçerken de artçı kuvvetleri oluşturuyorlardı.

Amadiya
Eyaletinin(Bahadinan) sancakları da – Evliya Çelebi, bunlar arasında
Akra, Şihoyi, Zaho, Duhok, Muzuri and Zibari’yi sayıyor – özerk,
Babadan kalan unvanları şekilsel olarak Amadiya hanı tarafından
Onaylanan beylerin yönetimindeydi. Ayrıca büyük aşiretlerin reislerinin
Pozisyonları resmileşmişti; Çelebi, Sindi ve Selvane aşiret reislerinin
Zaho beyinden resmi tanınma beklediklerinden de bahsediyor.

Evliya
Çelebi’nin biraz vakit geçirdiği Amadiya vilayetinin – ki zamanın
Vilayet yöneticisi Seyyid Han onu Musul kapısı yakınlarında Muzuri
Beyinin sarayına yerleştirmiştir- baş kentinde tipik şehirli bir nüfusu
Vardır. En göze çarpan unsurlar hanın kullarından (nöker) oluşan ve
Giysilerinden tanınan daimi ordudur. (Aşiret ordularından farklı olarak
Sadece savaş zamanı toplanmıyorlardı). Ayrıca tüccarlar vardır. Bunlar
Mütevazı tüccarlardı ve Diyarbakır, Musul ve Bağdad’takilerden farklı
Olarak uzun mesafe ticaretiyle uğraşmıyorlardı; Bağdat’la ve
Kürdistan’ın kasabalarıyla ticaret yapıyorlardı. Üçüncü grup ise
Evliya’nın pek az bilgi verdiği zanaatkarlar ve esnaftır (bunlardan
Bazıları çizgili şal u şapik giyiyorlardı). Evliya Çelebi’yi en çok
Etkileyen ve kalabalık bir grup oluşturan ulemaydı. Bunlar, hepsi
Silahlı, kemerlerinde enli hançerler taşıyan, savaşçılıklarıyla övünen
Ve savaş için tutuşan adamlardı.

Ulemadan biri,
Evliya’nın kültürel hayatla ilgili bilgi aldığı Molla Şirwi’ydi.
Evliya, Amadiya’nın Kürt kültürünün önemli merkezi olduğunun
Farkındaydı. Kürt lehçeleri üzerine uzunca bir girişten sonra, Cizre ve
Şirvan lehçelerinin diğerlerine göre en rafine ve kibar olduklarını
Belirttikten sonra (günümüz Türkçesi ile) “en edebi Kürtçe Amadiya
Kürtlerinin konuştuğu Kürtçe’dir” der.

Amadiya
Kürtçesine örnek olarak, yerel ulemadan Molla Ramazan Kürdiki’nin
Aşağıda birkaç beyitini verdiğimiz kasidesini alıntılar:

Reyi li Asef diken walih û heyranê ‘işq

Dersê Aresto diden serxweş u sekranê ‘işq

‘Eqlê kul er bête nîv mektebê ‘işqî demek

Dê bibitin mezhekî tiflê hewesxanê işq

Evliya’nın
Transkripsiyonunu yaptığı bu kaside muhtemelen mevcut en eski Kürtçe
Şiirdir, çünkü benim bildiğim erken döneme ait Kürtçe el yazması
Şiirler, çok daha sonraki tarihlerde yazılmıştır. Evliya’ya göre onun
Amadiya’da karşılaştığı zengin Kürt şiirinden tek bir örnektir. Belli
Ki bölgenin kargaşalı tarihi boyunca daha büyük kısmı kaybolmuştur.
Evliya’ya dayanarak Melaye Ceziri’nin nadir bir örnek olmadığını ama
Kürtçe tasavvufi şiirler yazan, uzunca bir dönem etkili olmuş çok geniş
Bir çevrenin en çok, belki de en iyi, anılan şairi olduğunu düşünmek
Mümkündür.

Kürt tarihi çalışmalarında nasıl ilerleme sağlanabilir?

Şerefname
Kürt tarihi ile ilgili en önemli ve tek kaynaktır ama tam olarak
Anlaşılabilmesi için bulabildiğimiz çağdaşı diğer tarihleri bilmek
Gerekir. Katib Çelebi’nin Cihannüma’sı ve Mustafa Kazvini’nin daha eski
Tarihli Nuzhat al-kulub’u coğrafi referanslar olarak vazgeçilmez
Kaynaklardır; tarihi bağlamda Şerefname’nin aynı dönemle ve bölgeyle
İlgilenen, büyük İran ve Osmanlı tarihi çalışmalarıyla mukayese
Edilmesi gerekir (özellikle Tihrani’nin Kitab-ı Diyarbekriyya’sı, Hasan
Rumlu’nun Ahsan ül-tevarih’i, İskender Münşi’nin Tarih-i ‘alam-ara-yi
‘Abbasi’si ve Na’ima Tarihi. Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinin
Sistematik analizi - güçlükle başlanan - Şerefname’deki bilgileri
Desteklemekte yararlı olacaktır.

Yine de
Geriye yapılacak iş kalır. Aslında Şerefname Kürt halkının değil, Kürt
Hanedanlarının tarihidir. Yukarıdan bir bakışı vardır ve erkeklerin ve
(özellikle)kadınların sıradan hayatları hakkında değerli olabilecek pek
Az şey söyler. Aynı şey Osmanlı ve İran kronikleri için de geçerlidir.
Sosyal ve ekonomik tarih için başka kaynaklar bulmalıyız. Evliya’nın
Seyahatname’si ise pek çok Osmanlı çalışmasına kıyasla daha az
Seçkincidir (elitist) ve 17.yüzyılın günlük yaşamı için kaynak olarak
Kullanılabileceği uzun zamandır bilinmektedir. Elbette, şimdiye kadar
Ortaya çıkarılmamış ya da az tanınan başka zengin kaynaklar da vardır.
Osmanlı arşivleri demografi ve ekonomik tarih üstüne zengin malzemeler
İhtiva eder ki bunlardan bazıları son zamanlarda basıldı (bkz. Binark,
Göyünç, Hütteroth, İlhan, Sevgen, Ünal, Yınanç). Kürt tarihçilerinin
Kullanmakta zorlandıkları bir başka kaynak kategorisi de komşu
Hıristiyan halkların yazdıklarıdır. Müslüman kaynaklarda olmayan siyasi
Bir itaat durumunu yansıtan Hıristiyan yazarlar, o dönemin aşağıdan
Bakışını yansıtırlar. Scher(1910) ve Sanjian(1969) Arami ve Ermeni
Kroniklerinde Kürt tarihiyle ilgili ne kadar çok malzeme
Bulunabileceğini göstermişlerdir. Bu dillerin uzmanları ile yapılacak
İşbirliği Kürt tarihçiliğine ciddi katkı sağlayacak gibi gözüküyor.


Çevirenin Notu: İş Bankası Yayınları tarafından 9 cildi yayınlanan
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Kürdistan ifadesi kullanılmaktadır.


Seyahatname’nin ilk üç cildi bölümler halinde E.J. Brill tarafından
Leiden’da basılmıştır. Bunlar Evliya’nın Kürdistan gezilerini içerir:
Martin van Bruinessen & Hendrik Boeschoten(ed), Evliya Çelebi
İn Diyarbekir(1988); Robert Dankoff(ed), Evliya Çelebi in Bitlis(1990);
Korkut M. Buğday(ed), Evliya Çelebis Anatolienreise (1996)

Evliya’nın gezi yolları Dankoff & Kreiser 1992 tarafından iyi bir şekilde özetlenmiştir.

Bak
Van Bruinessen & Boeschoten 1988, Dankoff 1990. Evliya’nın
Bitlis anlatımı ve Kürt beyi Abdal Han’a duyduğu samimi hayranlık gibi
Konular Köhler(1928), Sakisian(1937) ve van Bruinessen(1992) tarafından
çalışılmıştı.

Evliya’nın Sincar Yezidilerini ve
Firari Mustafa tarafından mağlup edilmelerini anlatışı, ilk basımdan
Sonra Menzel (1911) tarafından çevrilmişti.

Üçdal
Yayıncılığın Seyahatname’sini kullanan Lale Yalçın-Heckmann (1991:56)
Şeref Han ve Sevgen’in (1968-71) yayımladığı Osmanlı dokümanlarının
Tersine, yerel politika ve Hakkari aşiretleriyle ilgili ilginç
Antropolojik bilgiler verir.

Meşkure Eren(1960)
Evliya’nın ilk ciltte İstanbul’la ilgili kullandığı çok sayıda yazılı
Kaynağı belirler. Burada ona bir Hıristiyan kitapçı tarafından okunan
Yunanca kaynaklarda vardır. Diğer ciltler için benzer araştırmalar
Henüz yapılmadı ama Eren’in çalışması, Evliya’nın Kürt tarihiyle ilgili
Kullandığı kaynaklar için iyi bir göstergedir.

Bu
İlişkilerin pratikte (resmi kuralların tersine) nasıl yürüdüğüne dair
Tabii ki sayısız Osmanlı belgesi vardır fakat bunların çözümü güçlükle
Başlamıştır. Evliya’nın gözlemlerini doğrulayan ilginç bir çalışma
Kunt(1991)’un Diyarbakır valiliği hesap defteri analizidir.


Osmanlılarla olan bu savaş çeyrek asır sonra unutulmamıştır ve Evliya,
Safavi işgal döneminden sonra kasabaların Hüsrev Paşaya boyun
Eğmelerini bununla ilişkilendirir. O dönemdeki olayların özeti için bak
Longrigg 1925, s.56-68.

Maalesef henüz
Cihannüma’nın çözümlemesini yapan bir baskı yapılmamıştır. İbrahim
Müteferrika tarafından basılan yararlıdır fakat bilimsel açıdan
Yetersizdir. Osmanlı-Safevi ilişkileri üstüne sivrilmiş bir tarihçe
Olan Jean-Louis Bacqué-Grammont bu çalışma üstüne bir kritik yazmayı
Düşündüğünü belirtmişti.

Bağdad K.305, varak 219a.


Evliya bir çok yerde ki Yezidiler söz konusu eder, sadece Sincar’da
Kilerden değil(Menzel 1911), Bitlis ve Hakkari(Dankoff 1990)’de
Kilerden de bahis eder. Kürdistan ve diğer yerlerdeki heterodoks
Mezhepler için bak Bruinessen 1997.

Bu isim
Makdisi’nin bir varyantı olarak ortaya çıkıyor ve bu yüzden bu yazarın
Kudüslü olduğu, orada yaşadığı veya Kudüs’e bir hac gezisi yaptığı
Sanılıyor. Evliya’nın Miğdisi’si Makdisi olarak bilinen Arap
Tarihçileden biri kesinlikle değildir ve Evliya’nın aktardığı hikayeler
Büyük Ermeni kroniklerinden herhangi birine uymaz. Bazı bağlamlarda
Evliya’nın Miğdişi’yi Ermeni ruhbanın genel adı olarak kullandığı
Anlaşılıyor.Cf. Dankoff 1986.

Cudi, Kur’an’a göre
Nuh’un gemisinin karaya oturduğu dağın adıdır. Genellikle Cizre’nin
Güneyindeki aynı isimli dağ ile bir tutulur. Sincar Dağı da “Sel”
Efsansiyle ilişkilendirilir: Cudi’ye varmadan önce Nuh’un gemisi,
Omurgası Sincar’ın tepesine sürtündüğünde hasar görür.(Evliya
Tarafından anlatılan bu hikaye, içinde bulunduğumuz asırda Yezidilerden
Dinlenip kayda alınmıştır Wigram & Wigram 1914: 336).
Mifarikin(keza Mayyafarikin, halen Silvan) bir Kürt hanedanın
Başkentiydi, 10-11. yüzyıllarda hüküm süren Mervaniler,bak. al-Fariki
1984.

Seyahatname IV, Ms. Bağdad Köşkü 305, varak
218b-219a. Evliya aynı hikayenin değişik varyantlarını verir varak
212b, Hz. Muhammed’in peygamberliğinden 4490 yıl öncesine tarihlenen
“Sel” ve Melik Kürdüm’ün Nuh Peygamber hayatta iken Cudi’nin ilk beyi
Olması. Varak 219a da ki bölümler Kürt lehçelerinin bir dökümüyle ve
Evliya’nın Mifarikin yakınlarında kaydettiği bir Kürtçe örneğiyle devam
Eder(analizi için Bruinessen 1985).

Bruinessen 1985; Dankoff 1991: 127-8

Bağdad K. 305, varak 372a-b.

Bağdad K. 305, varak 376b.

Bağdad K. 305, varak 370b.
Bağdad K. 198a, 198b, 221b, 222b, 224a, 225a, 226a, 233b. Evliya
Awhadullah’ın ismini Bitlis’te ‘Abdal Khan’dan duyduğunu ima eder,
Fakat bu soy Şerefname’de belitilen herhangi bir soylu figürün ismiyle
Uyuşmamaktadır. Cf. Bruinessen & Boeschoten 1988: 244.

Maaş kadının yargısına verilen öneme işaret etmektedir. Diyarbakır merkezde kadısının maaşı 500 akçe idi.

Müftü
Ve nakib al-aşraf merkezden atanan dini memurlardı. Onların olmayışı
Palu’nun Osmanlı dini hiyerarşisinin dışında kaldığını gösterir, ama
Kadı, Palu beyi tarafından ya da başka şekilde tayin edilebiliyordu.
Bey gelirlerini şehir voyvodası topladığı için muhtemeln onun
Tarafından atanıyordu.

Bağdad K. 305, varak
84b-85a. Cf. Bugday 1996 : 240-243. Seyahatname’de çeşitli pasajlarda
Evliya Palu üzerine ek bilgi verir.

Bağdad K. 305, varak 377a-b.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder