21 Ağustos 2010 Cumartesi

Kürdistan Bağımsızlık Komitesi (Azadi) mi Beytüşşebap Ayaklanması

General İhsan Nuri Paşa, Tüm dünya Kürdleri tarafından bilinen ve sevilen bir Kürd önderidir. Fakat, bugüne kadar Kuzey Kürdlerince yapılan İhsan Nuri'nin yaşamını, mücadelesini ve düşüncelerini konu alan bağımsız tek bir çalışma yok.. Elbette Ararat Cumhuriyeti, Beytüşşebap Direnişi, Kürdistan Bağımsızlık Komitesi ve Xoybun'u konu alan çalışmalarda İhsan Nuri'den sözedildiğini reddetmiyorum..


Fakat, İhsan Nuri bunu haketmemiştir.
Aslında burada İhsan Nuri'nin yaşamı üzerine durmayacağım. Bu konuyu merak eden arkadaşlar daha önce Newroz.Com'da yayınladığım „İhsan Nuri Paşa'nın Anısına“ adlı makaleme bakabilirler.

Bugün üzerine durmak istediğim husus, 3-4 Eylül 1924'te başlayan „Beytüşşebap İsyanı“ na ilişkin bir belgedir.

Bilindiği gibi Türk Ordusunun saflarında bulunan ve aynı zaman „Kürdistan Bağımsızlık Komitesinin“ üyeleri olan Kürd subayları 3 yada 4 Eylül 1924 tarihinde Türk ordusunun saflarını terkederek „Beytüşşebap İsyanı“ nı başlatılar.

Kürd subaylarının bu girişimi, çağdaş Kürdistan tarihinde düşmanın ordusunu örgütlü bir şekilde terkederek Kürdistan davasına angaje olmanın bir ilki oluşturuyordu..

Bilindiği gibi bu harekete Ali Zeki, İsmail Hakkı Şawes, İhsan Nuri Paşa, Ali Rıza, Mardinli Tevfik ve Çanlı Ahmed Rasim gibi Kürd subayları katılıyorlar.

„Beytüşşebap İsyanı“ nın yenilgisinden sonra bu Kürd subayları o dönem Irak'ta hüküm süren İngilizlere sığınıyorlar.
Bu Kürd subaylarının o dönem harekete ilişkin İngilizlere verdikleri bilgiler var.
Bugün bu bilgiler İngiliz arşivlerinde mevcuttur.

Robert Olson gibi araştırmacılar şu veya bu oranda bu belgeleri çalışmalarında kullanıyorlar..

Bu belgelerin tümü ve olduğu gibi çevrilip yayınlanması Kürd araştırmacılarının önünde vatani bir görev olarak duruyor.

Bu harekete katılan Kürd subaylarından İsmail Hakkı Şawes ve İhsan Nuri Paşa yazılı olarak bize çok önemli tarihsel bıraktılar.
Fakat, ne yazık ki her ikiside çalışmalarında „Beytüşşebap İsyanı“ üzerine durmadılar.

Kuzey Kürdleri Azadi örgütünün önderliğinde sessiz,gizli ve kararlı bir şekilde büyük bir savaşa hazırlandığı bir ortamda „Beytüşşebap İsyanı“ patlak veriyor.
Direnişin hemen ardından Türk devleti Kürdistan İstiklal Komitesinin beyin takımına yönelik tutuklamalara girişiyor.

Beytüşşebap ve 1925 Ayaklanmalarına ilişkin araştırma yapan yerli ve yabancı tarihçiler bu zamansız girişime ilişkin hep Yusuf Ziya Bey ile kardeşi Riza arasındaki „şifreli telgrafı“ gündeme getiriyorlar.
Bugün Kuzey Kürdistan'da en yaygın olan bu teze göre Yusuf Ziya Bey bu telgrafla Kürd subaylarını ayaklanma hazırlıkları hakkında bilgilendirmek istemiş, fakat Kürd subayları şifreyi çözerken yanlışlık yaparak telgrafı ayaklanma işareti olarak anlıyorlar.

Ve Kürd subayları ayaklanmayi başlatıyorlar.

Bilindiği gibi İhsan Nuri Paşa ömrünün sonuna kadar İran'da sürgünde yaşadı.

1945 yılında Molla Mustafa Barzani önderliğindeki Kürd hareketi İngiltere'nin denetimi altındaki Irak rejimine karşı giriştiği savaşta yenilgi alınca Molla Mustafa ve beraberindeki Kürd savaşçıları Doğu Kürdistan'ın Mahabad mıntıkasına geçtiler.
O dönemler Mahabad ve çevresi İran kanlı rejiminin denetiminden çıkmış Kürdlerin kontrolu altına girmişti.

İran basını sistemli ve sürekli olarak Molla Mustafa Barzani'ye ve beraberindeki Kürd güçlerine karşı karalama faaliyetleri içindedir.

İşte tam bu ortamda İhsan Nuri Paşa o dönem Tahran'da haftalık olarak çıkan „Kuhistan“ adlı dergi de Molla Mustafa ve arkadaşlarını savunan „Padaş Kurd Iraq“(Irak Kürdlerinin Mükafatı) başlığı altında bir makale yayınlıyor.(Kuhistan Dergisinin 43.sayısı, Tahran, 1945)

İhsan Nuri bu makalesinde tarihi bir gezinti yapıyor ve Barzanilerin İran'a gelişlerinin arka planını ortaya koymaya çalışıyor.

İhsan Nuri Paşa bu önemli makalesinde sadece Güney Kürdistan, Musul, Milliyetler Cemiyeti ve İngilizlere değinmekle kalmıyor. Beytüşşebap İsyanı üzerinede bazı şeyleri söylüyor.

İhsan Nuri Paşa göre Beytüşşebap Ayaklanması Kürdistan Bağımsızlık Komitesinin emri üzerine gerçekleşti.

O sürecin daha iyi anlaşılması için var olan belgelere bir başka belge daha katmak amacıyla şimdilik sadece makalenin „Beytüşşebap İsyanı“na ilişkin bölümünü yayınlıyorum.( yakında makalenin tümünü çevireceğim)

Aso Zagrosi

„Son dönemlerde merkez gazeteleri sık sık Molla Mustafa'nın ismini anıyorlar ve farklı şekillerde düşünce ve görüşlerini dille getiriyorlar. Molla Mustafa kendisi ile birlikte 1000 kişilik ailesiyle Irak topraklarından İran Kürdistan'a geçti ve Kuzey Kürdistan aşiretleri arasına yerleşti. Bu aşiretler 1000 kişiye yiyecek ve barınma imkanlarını sağlamayi görev olarak biliyorlar. Söz konusu aşiretler bununla, sadece misafirperverliklerini ortaya koymakla yetinmediler, aynı zamanda aynı kaderi paylaşan kendi ulus kardeşlerine karşı büyük dostluğu ve vefadarlığı gösterdiler.

Burada gazeteler aracılığıyla Molla Mustafa'nın İran topraklarına geçtiği haberini okuyan okuyuculara olayların gerçekliğini aktarmak ve verilere dayalı olarak konuyu irdelemelerini sağlamak için bu bin kişinin geliş sebeplerini netleştirmek gerekiyor.

Geçen dünya savaşının ardından(1914-1918) Arabistan bölgesi zafer elde eden müttefik güçler tarafından kontrol altına alındı. Musul ise Britanya'nın askeri güçlerinin denetimine girdi. Türkiye Cumhuriyeti Musul'u kendi topraklarının bir parçası olarak görüyordu. Türkiye 1924 yılında petrol bakımından zengin olan bu bölgeyi elde etmek amacıyla askeri güçlerini İran ve Irak'ın(Türkiye ve Irak olması gerekir-Aso) sınır hattı olan Habur nehrinin kuzey tarafına yığmaya başladı. İki taraf arasında bazı küçük çatışmalarda oldu.

Bu güçlerin sözkonusu alana yerleşmesinden kısa bir süre önce Kürdistan Bağımsızlık Komitesi Türk Hükümeti tarafından Siirt valisine cevaben gönderdiği gizli bir belgeyi ele geçirmişti. Ayrıca Türk hükümeti verdiği bu gizli direktifin kopyalarınıda ordunun tüm askeri komutanlıklarına göndermişti. Bu gizli belgede : „Musul'un geri alınması amacıyla Büyük Ordumuz Cizire ve Botan bölgesine yığınak yapmıştır. Bu görevi yerine getirdikten sonra ordumuz Kürdistan'da reformlara başlayacaktır“deniliyordu.
Kürdler, reformun ne anlama geldiği çok iyi biliyorlardı!!! Kürdler, devletin istemlerini kulak ardı ederek özgürlüklerini elde etmek amacıyla silahlı mücadele kararını almışlardı. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanından sonra Kürdlerin Türk hükümetinin siyasetine ve yanlış yasalarına dair umutları kalmamıştı. Bundan dolayı Kuzey Kürdleri özgürlüğe ilişkin büyük umutları olan Musul'daki soydaşlarının yeniden Türk hakimiyeti altına girmelerini ve eziyete uğramalarını istemiyorlardı. Ayrıca Kürdler, Türk ordusunun beklenen askeri operasyonlarının başarılı olmasını istemiyorlardı. Yine bu arada Kürdler, savaşın başlamasından önce, bu yönde hiç bir çıkışın olmasınıda istemiyorlardı.

Bu arada Bağımsızlık Komitesi, Türk ordusunun saflarında bulunan bazı Kürd subaylarına, devletin Kürdistan'da askeri faaliyetlere girişme inancını kırmak amacıyla ordunun saflarını terketmelerini ve hükümete karşı bazı eylemleri gerçekleştirme talimatını verdi. Gerçektende bu adım etkisini gösterdi, Türk hükümetini Musul Meselesini çözmek için askeri yolla değil, Milliyetler Cemiyetine havale etmeye mecbur etti.“

Not: Bu makaleyi Dr. Yasin Serdeşti Farsça'dan Soranca'ya(Kurmanciya Navin) çevirmiş ve Doğu Kürdistan Ulusal Hareketini konu alan kitabında yayınlamıştır.. Soranca'dan Türkçe'ye çevirdim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder