20 Temmuz 2010 Salı

MEMDUH SELIM BEG (hoybun üyesi)


İlk ulusal Kürt partisi diye adlandırdığım Xoybun Partisi`nin önemli simalarından bir tanesi de Memduh Selim Beg´dir. Memduh Selim Beg, aslen Van´lıdır. İstanbul´da 1. Dünya Savaşı´ndan sonra patlak veren Kürt kültürü ve politik örgütlenme döneminin önde gelen siması Memduh Selim, bir Kürt aydınıdır. Ne Bedirxaniler gibi mir (Botan Beyi), ne de Seyit Abdulkadir gibi Nehrişeyhi, ne de Babanzadeler gibi Kürdistan´ın büyük bir ailesinden geliyor. Onu daima Kürt aydın hareketinin içinde görmekteyiz. İstanbul´da o dönemde Kürt Teali Cemiyeti üyesidir. HÊVÎ cemiyetin yayın organı olarak çıkartılan Rojî Kürt dergisinin yazı kurulundadır. Kürtçe bölümünde, Babazade İsmail Hakkı, Dr. Abdullah Cevdet ve Bitlisli Yusuf Ziya, Kemal Fevzi ile birlikte çalışmaktadır.


Şeyh Sait isyanından sonra, o da Suriye´ye geçen aydınlardandır. Xoybun´un kuruluş çalışmalarını, Mir Celadet Bedirxan´la beraber yürütür. Kürt edebiyatçısı romancısı sevgili Mehmet Uzun, Sîya Evînê adlı Kürtçe romanında, bu Kürt aydının hayat hikayesi etrafında, Kürtlerle ilgili zaman, zemin ve belge tespitleri yaparak, onun hayatını yazar. Bir çok konuda, Xoybun´la ilgili görgü, duyum ve tanıklıkları da getirerek, bizleri aydınlatır. Ona göre Memduh Selim Beg, Celadet Bedirxan Beg ile birlikte oturup, Xoybun´un kuruluşu için toplantıya geleceklere çağrı metnini-davet metnini birlikte yazarlar. Metin aşagı yukarı şöyledir.



“Aziz Kürtler, unutmayınız ki, siz Kürt milletinin bir ferdisiniz. Tarihe karşı sorumluluğunuz vardır. Eğer biz bu sorumluluğu yerine getirmezsek, günah işlemiş kötü kişiler olacağız. Dört bin yıldan beridir ki, Kürtler kendi topraklarında ve kendi vatanlarında yaşıyorlar. Şimdi ise, tarihin karanlık dönemini yaşıyoruz. Vatanımız parçalanmış, virane haline getirilmiş... Vatanımız yas içindedir. Türk Hükümeti, vahşi saldırılarını gün be gün artırıyor. Onların gayesi, Kürtleri bir an önce Türkleştirmektir”.



Doza Kürdistan´da ve daha bir çok yerde, İskender Bey diye arkadaşlarından anılan kişi, Memduh Selim Beg´dir. Kürt Xoybun çemiyeti, Beyrut´ta gizlice toplanmış ve kongrede Mir Celadet Bedirxan, Memduh Selim, Şahinzade, Mustafa ve Abdulkerim ile oluşturulan ve uluslararası düzeyde çalışacak olan komiteye, Kürdistan adına delege seçilmiştir.



Yine Sîya Evînê´den öğreniyoruz ki, Beyrut´tan sonra Antakya Fransız idaresindeyken gelip oraya yerleşir, güzel bir Çerkez kızı ile nişanlanır. Ama Xoybun´un bir toplantısında, Ağrı direnişini yerinde görmek gibi bir zaruret nasıl olur. Memduh Selim gönüllü gider. Ağrı´da General İhsan Nuri ile beraber olur, orada bir çok şeyi kaleme alır. Ağrı direnişinin sonuna doğru artık yapacağı bir görev yoktur. İstemeyerek İhsan Nuri Paşa´nın zoruyla döner. Nişanlısı bu iki yıl içerisinde ölüm haberini alır, başka biri ile evlenir. Bu Memduh Selim´i yıkar. Antakya (Hatay), Türkiye´ye ilhak olunca, Memduh Selim Beg orayı terk eder. Cumhuriyetin 10. yılı dolayısıyla çıkartılan Genel Af´tan yararlanmak isteği yoktur. Reddeder. O da, yeni bir evlilik yapar ve 1916´da Şam´da vefat eder.



Bütün batılı gazeteciler, kürdologlar ve oryentalistler için vazgeçilmez bir kaynak olan, çok zengin kütüphanesi, elli yıla yakın biriktirdiği dergiler, belgeler ölümünden sonra kilo ile satılır. Kemal Sülker, Türkiye sol hareketinin ismi olan cefakeşlerinden biridir. Hatay´ın Antakya kentinde doğup büyümüştür. 1944´te bu kez Hatay´a sürgün olarak gider. On yıl önce öğretmenlerimin bana verdikleri öğütlerin bulunduğu defteri karıştırdım. Kemal Sülker, felsefe, tarih, edebiyat başta olmak üzere, bütün hocalarımın öğüt defterine yazdıklarını, Yazko edebiyat, sayı 24-1982 tarihli sayısında anlatır. Bu anılar arasında Edebiyat öğretmeni Memduh Selim Bey´in de defterine yazdıklarını bize aktarır. Şimdi o satırlara gelelim.



§Edebiyat öğretmeni Memduh Selim, ciddi, geniş görüşlü etkin bir kişiydi. Öğütlerini şöyle sıralamıstı: O insanlardan olunuz ki; büyük hakim ve şair Şiraz´lı Sadi ile birlikte, ben-i adem azayı yekdigerend desinler ve Lamartini gibi yüreklerinde, Portout ou I´on pleurea mon ame sa patrie. Yani: ağlanan her yerde ruhumun vatanı vardır. Deyişiyle büyüklüğü susam, damar atışlarıyla yaşasınlar.



Pasteur diyor ki: On ne demande pas a un malheureux de quelle pays au de quelle religion es-tu? Tu souffres, cela me suffit. Ta m´appartiens et je te soulageraix.



Bir felaketzedeye hangi ulustan, hangi dindensin diye sorulmaz. Istırap çekiyorsun bu bana yeter. Sen benimsin ve ben seni teselli edeceğim. Sen böyle olabiliyor musun? Böyle olabildiğin ve içtenlikle böyle olabildiğin gün, insanlık, amacını sende bulmuş demektir. Titus´ün söylediğini yazarlar: Diem ferdidi, ben günümü yitirdim. İyilik yapmaya olanak bulamadığı bir gün olunca böyle dermiş. Bir İran şairi, bu duyguları ne derin duyuyor: Ben hangi uzuv ıstırap çekse, ağlayan göz gibiyim. Her kim kederlenirse, ben hüzün duyarım.



İnsan, şair ve büyük insan, üstadım Dr. Abdullah Cevdet´in şu dizeleri ne kadar insalcıldır: Gönüllerle beraber günlümüz şad- u mukkaderdir. Dil-i tevhidimizde münferid hazz-u azap olmaz. İste ben böyle duyuyorum ve böyle diyorum. Herşeyden önce bu türlü insan. Her meslek, her sınıf, her yaş buna gereksinim duyar. Ah bu gereksinim duyulsa ve özlem olsa... Mutluluğun bir büyük gizi burdadır. Dahası var: Rüzgarın önüne düşmeyen adam yorulur ve zaman sana uymazsa, sen uy zamana ve yolundaki öğütlere kulak asma! Eskiden devlet ve hükümet sorunlarında, yalan, düzen, oyun ayıp değil, edebileşmeye yarayan hizmetler sayılırdı. Makyavelizm: Politika dedikleri iki yüzlülük, hokkabazlık...



Bugün devlet işlerinde bile kalmadı. Artık uluslararası ilişkilerde bunun adına kahpelik derken, bizler kişisel ve sosyal yaşamımızda bunu bir başarı koşulu ve aracı sayabilir miyiz? Bazılarının dedikleri gibi herkesle iyi geçinmek, hiç meziyet değil. Herkesle iyi geçinmek, biraz değil, bir çok dalkavukluk etmek ve herkese kavuk sallamaktır. Bu tam bir ikiyüzlülüktür. Herkesle iyi geçinenler, riyakarlık yapmasınlar, bakalım herkesle iyi geçinmiş olurlar mı? J.J. Rousseau Moliere´nin Misanthrope´unu eleştirirken, bu huyu da ele alır ve şiddetle hırpalayarak aşağı yukarı der ki: “Ben herkesin dostu olandan daha çok insan düşmanı olan adam tanımam. Bir adam ki, herşeyden memnundur, bütün kötülüklerin boyuna destekleyicisidir, toplumun bütün düzensizliklerinin anası olan ahlaksızlıkları yaltaklanmasıyla okşar... O adam bir insan düşmanıdır”.



Kaç çelipa´ya gerildi ruhum



Kaç yuda bu sesi gördü yanağım



Demek zorunda olacak kadar vefasızlığa uğrayan Abdullah Cevdet bize, şu iki dörtlüğüyle, bu yolda bence çok iyi bir yol gösteriyor: İştiyakım bir açık özlü, açık sözlü ere. Ah bilsen yüreğimde ne kadar çok ve derin! En güzel maskeye tercih ederim bin kere. Maskesiz çehre-i menfurunu ifritlerin. Ölmüş arslanığı tercih ile gör.



Ömr-ü mesudunu kıskanma it´in



Yaşa vaziyet-i pür izzetini



Ölmeye hazır olan bir yiğitin.



Biz bir insanlık mücadelesi karşısındayız. Bu mücadelenin gururunu ve tadını duyduktan sonra başka hiç bir gurur ve tad aramayız. İşte asıl erenlik (kamil insanlık) burdadır.



Büyük Türk fikir adamı Cemil Meriç´e de Lise´de hocalık yapan Memduh Selim Bey´i Cemil Meriç şöyle anlatıyor:



“Bereket yeni bir hoca, bu lüzumunda fazla müşfik, zevklerinden başka programı ve metodu olmayan üstadın çok gevşettiği dizginleri biraz kıstı: Memduh Selim, Ali İlmi, bütün ziletleri ve maziyetleriyle Şark´tı, Memduh Selim İkinci Meşrutiyet´in Avrupalılaşmış bir mekteplisi Ali İlmi nerede yetişmişti bilmiyorum, Memduh Selim Mülkiye´den mezundu, Fransızca, Ermenice ve galiba Kürtçe biliyordu. Abdullah Cevdet´in rahle-yi tedrisinden geçmişti. Metin, çetin ve lüzumundan fazla ciddi bir adam. İlk kompozisyon dersinde kağıda mürekkep damlattığım için numaramı bir hayli kımıştı. Laubalilikten hiç hoşlanmazdı. Noktalama, satır başlarına dikkat etme gibi, yazı yazmanın işçilik diyebileceğim yönleri üzerinde ne kada titiz davranmak gerektiğini usanmadan ihtar edecekti. Memduh Selim daha sonra tercüme hocamızda olacaktı. Chateaubriand´ın “Son İbn- i Saraç´ın Maceraları” adlı eserini onun sınıfında Türkçeye çevirdik. Memduh Selim için ayrı bir jurnal yazmalıyım”.



NOT:



Yasko Edebiyat sayı 24-1982 Kemal Sülker



Sîya Evînê – Mehmet Uzun

Kürtler ve Xoybun – Rohat Alakon



Bu Ülke sayfa 23- Cemil Meriç



Kürt Portreleri II – Yaşar Kaya



Yaşar Kaya


Yazar: Yaşar Kaya

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder